3 Aralık 2015 Perşembe

taşeron gibi davranan yargıç *

*Aliya İzzetbegoviç – tarihe tanıklığım
... .. Salih Behmen’in savunması (daha önce sekiz yıllık hapis cezasını çekmişti) sadece yarım saat sürdü. İddialar hakkında şunları söyledi: “Bırakınız usulüne uygun bir biçimde yürütülen bir yargılamaya temel oluşturmayı, bunlar haklarında bir değerlendirme yapmaya hatta üzerlerinde düşünmeye bile değmezler. Bunlar bir yalan yığınından ibarettirler. Bırakınız delillerin  güvenirliğini sağlama konusundaki bir endişeyi, suçlamalarda azıcık bir güvenlik sağlamak için birkaç yer ve zaman bile
zikredilmemektedir.  ... ..
-Yargılama diğe sanıkların dinlenmesinin ardından ... .. 15 gün daha devam etti. ... ..
-Yaklaşık bir ay süren yargılama sona ermek üzereydi. Bir ”taşeron” gibi davranan yargıçtan farklı olarak savcı, kendisini tutku ve heyecanla işine vermişti. Kapanış konuşmasında şahitlerin mahkemede ifadelerini değiştirdiklerini kabul etti, fakat onun görüşüne göre bu önemli değildi çünkü polise ifadelerini verirken doğruyu söylemeleri gerektiği konusunda uyarılmışlardı. ... ..
-... .. Rejimin bu denli sert davranmasının hiçbir rasyonel açıklaması yok. Bu, çoktan çöküşe geçmiş olan bir yönetimin umutsuz bir hamlesi miydi? Güçlü rejimler insanları söyledikleri sözler nedeniyle mahkum etmezler; zayıf olanlar korkarlar ve varoluş sürelerini uzatabilme çabası içinde şiddete başvururlar.
-Halka gelince , onlar siyasi mahkumları çoğunlukla kendi bencil nedenlerinden dolayı suçlu kabul ederler. Bir, tür savunma mekanizmasıdır. Halk, yasa ve düzenin korunmasına sahip olmadığı bir toplum içinde yaşadığı gerçeği ile barışamaz. Çünkü bunu yaptıkları taktirde, nasıl sessiz kalabildikleri sorusu ile yüzleşmek durumnda kalırlar. Yoksa bu, mahkum edilen insanın suçlu olduğuna, her halükârda yasaları ihlal etmiş olması gerektiğine (aksi taktirde neden tutuklansın ve mahkum edilsin ki) inanmanın onlar için daha kolay olmasından mıdır? Çünkü eğer masum bir insan, yasaları gözardı edilerek mahkum edilmişse, bu konu üzerinde tefekkür eden kişi, artık kendisini güvende hissedemez ve halk, bir özsavunma çabası içinde içgüdüsel olarak bunu inkar eder. Hüküm ne kadar ağırsa, bu sonuca ulaşılması ve bunun kabullenilmesi de o kadar kolay olur. Kanıt yokluğunda, ağır cezanın kendisi suçun kanıtı haline gelir. Çünkü sokaktaki insan şöyle akıl yürütür:, “Eğer suçlu olmasaydı 15 yıl değil, iki bilemedin üç yıl yerdi.”  Açık ve kati suç kanıtlarının yokluğunda, hafif bir cezanın kendisi şüphe doğurur ve yetkililerin bile kendilerinden emin olmadıklarını gösterir. Sert bir cezanın verilmesi durumunda, bu tür şüpheler izale edilmiş olur. Bunun için masum adam cezanın iki katını alır. Bu, ceza süresinin uzunluğu itibariyle olmasa da toplama kamplarındaki cezalandırmanın zalim sertliği bakımından Nazilerin de kullanmaya alışık olduğu eski bir numaraydı.”Eğer hain olmasalardı şüphesiz bu kadar sert bir muamele görmezlerdi” Muhtemelen ortalama bir Almanın olup biteni meşrulaştırma biçmi buydu.
-Fakat dünyanın bu kısmında işler kendi seyrini takip ediyordu; Sovyetler Birliği’nde, Romanya’da, Çekoslavakya’da, Polonya’da ve Yugoslavya’da, kominist rejimler açıktan açığa aynı biçimde zayıflıyor ve tükeniyorlardı. Bu, bizim hapis cezalarımıza paralel giden bir süreçti.

-... .. Sulh Mahkemesi, düşünce suçuna karşı; bizim koşullarmızda bile nadir görülen türden gaddar hükümler vermiştir. ... ..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder