1 Ekim 2014 Çarşamba

Fazla naz aşık usandırır-radyo programı-onbirinci bölüm

Kadının sopası  
-Terapist davet etti. Teke tek görüşme olacaktı .... Kadın gitmedi .... ne olacak şimdi .... Terapist sormaya devam etmekte .... anlatmakta .... Alınganlık gösteremeyiz. Terapistimize “çaba göstereceğim” sözünü vermiştim .... Başa dönmüştük.  “İstismar kapısı” aralanmış gibi oldu. Gayret karşılıklı olmalı ....  Yoruldum. “Metal yorgunluğu”na uçaklar bile dayanamıyor ..... başa dönmeye “evet”, ama her defasında tekrar başa dönmenin dışında çözüm
yok mu?
Getir-götür, taşı, indir-çıkar, gidelim, yanımda dur komutları, ne olur-ne olmaz çarpıntım gelirse .... Tamam da, hepsi  bu kadar mı? Sadece bu işler için mi insan eşini yanında ister .... Ne var canım; ben de yemek yapıyorum, evi temiz tutuyorum ... Yapılanlara itiraz eden veya yapmadığın zaman eleştiren mi var? Şunu yap, bunu yapma komutları veren de yok?
-Yapılanlara saygı duyarım, yapılmazsa da aramam. Herkes yaptıklarını sıralarsa; (bir örnek; son olarak yaşamaya karar verdiğimiz konutumuzu seçerken hangi kriteri esas aldık, neden?); eksik kalanları ya da doğruları nasıl bulacağız .... Öncelikleri ihmal etmek için temizlik-yemek yapmak vb. gerekçe gösterilebilir mi? ... Duygularımız, hayatı paylaşma beklentilerimiz .... bunların hayatımızda yeri yok mu? Birlikte olmak; yemek yemek, etrafı seyretmekten mi ibaret? İnsanların sevgi dillerinin farklı olduğunun bilincindeyiz. Farklılıkları doğal kabul etmek gerekir. “Sevgi dilini” dikkate almak için sadece tek tarafın sevgi dilini mi dikkate alacağız. Tek tarafın beklentileri mi karşılık bulacak?  ...  ...
Bakın Prof. Dr. Nevzat Tarhan kitabın(Kadın Psikolojisi)’da(183) ne diyor; “Bir kadın erkeğe kendisini iyi ve yeterli hissettirir, ‘Kontrol bende!’ duygusunu yaşatırsa o erkeğe çok şey yaptırabilir.” Bizde tersi oluyor diye düşünüyorum. “Kontrol bende! Mutluyum” diyemiyorum .... kontrol eşimde.... Arıza çıkarmamak adına profesyonel destek almaya bu nedenle karar vermiştim. Nevzat Hoca (kitabında devam ediyor) “Aslında kadının en büyük silahı, cinsel etkileme gücüdür. Bunu eşine karşı uygun bir biçimde kullanmalıdır. Fakat bazı kadınlar bunu sopa gibi kulanır ve eşine kızdığında onu cinsel olarak kısıtlar. İşte o zaman .... Kadın erkek ilişkilerinde bunlar önemli alanlardır ve kötü giden evliliklerde çok karşılaşılan durumlardır. Eğer erkek kadının duygularını, kadın da erkeğin isteklerini anlayabiliyorsa, böyle bir durumla karşılaşılmaz.” ... (187).. erkeğin cinsel itiyacını gidermemek erkeğe, kadının sevilmek ve değer verilmek ihtiyacını umursamamak kadına yönelik bir şiddettir. Şiddet sadece fiziksel bir unsur olarak düşünülmemelidir.
Eşinin annesi, hatta sevilen hala/teyze ve de sevimli büyükanne
Biz olmak ne demek? Hayatın akışını benim çizdiğim sınırlar içinde, seçeçeğim yer ve zamanda ben şekillendiririm algısı yaratmak doğru mu? Hayatı birlikte şekillendiremez miyiz? .... Seyreltilmiş zamanlarda birlikte olunduğunda; ... ...  ağzında sakız ....   “unutmuşum” ... “Çok şoparsın!” Bunun adına ne denir? “Aşağılama”dan başka tarifi var mı? “Şopar” ... sıfatından vaz geçildiğini zannetmiştim .... “Ağzımdan kaçtı”  .... “sana söylemedim, kıyafetine söyledim”  .... Bu lafları “yuttuk” mu? diyelim .... “yutkundum, geçtim mi” diyeyim .... İncindim. Kırıldım.  Sen de çok şey istiyorsun ..... Hiç bir şeyle yetinmiyorsun .... Hayatı paylaşmak bu mu? gerekçeler ....
-Azarlamak için çıkan fırsatları kaçırmadan bir dizi sözü kaldırmak zorunda olmak zorunda mıyız? Bir de hiç ilgisi olmadığı halde “azarlamak” için ortaya çıkarılan gerekçeler .... ne oldu? “Madem telefon çalıyor dedin, sen niye baktın. Sen bakacaksan beni niye çağırdın ......”  İncir çekirdeğini doldurmayacak bu kelimelerin ton-vurgusu “azarlamak” tanımını aşan mahiyette....  sabır .... Halâ daha sabrın iyi bir şey olduğuna inanıyorum .... Kendi işimi kendim görüyorum .... Kırgınlık moduna geçince onarılması güç oluyor.  Adına “küsmek” diyemeyiz; ama soğukluk uzadıkça iş çığırından çıkabiliyor. Aynı ortamı paylaşıyorsun; ama dokunmaktan ya da içli dışlı olacak tavırlardan kaçıyorsun.  “Sürekli kontrollü olma” modunda kalmak kolay değil. Aradaki mesafe açıldığında; kesinlikle karşı taraf adım atmıyor. Ortak inatçılık yüzünden araya giren soğuk dönemler her defasında daha da uzuyor. Bu durum kısa sayılacak insan ömründe daha büyük yer etmeye başladı. İncir çekirdeğini doldurmayacak meseleler için ömrün harcanmasına acıyorum. Bozuştuktan sonra aylarca süren soğukluk için üzülüyorum. İlk adımı atmak en zor engel olduğundan,  ilişkiyi koparmadan; ama kontrol edecek kadar da ucundan tutmak konusundaki yıpratıcılıktan yoruldum. Nevzat Hoca kitabında diyorki; “Üzüntü anında erkeğin ve kadının beyni farklı çalışır. Erkek sessizleşir, kabuğuna çekilir, konuşmak yerine düşünmeyi tercih eder. Bir çözüm bulduğunda sessizliğini bozar. Kabuğuna çekilme,gazete okuma şeklinde olabilir. Bu arada kadın kendisinin dinlenilmediğini zanneder.”(25) ....  Hocaya katılıyorum. Gürültü etmek yerine çözüm aramayı tercih ettiğim ortada değil mi? Uzmana olan ihtiyacımızın devam ettiğini düşünüyorum.
Terapistimizin tavsiye ettiği; ilk adımın erkek tarafından atılmasının yarar sağlayabileceğini düşünüyorum. .... ilk hareket erkekten gelecek, hem de istismar kapısı aralanmayacak .... zor iş ....  adım atıyorsun; azarı yiyorsun. Gevşemek yok der gibi .... Tek taraflı çizilen sınırlar içinde yaşamak zorunda mıyız? Çiçek alındığında insan ne yapar? Herhalde “memnun olunur”, sevgi gösterildiği düşüncesi uyanır? Peki her zaman öyle mi oluyor? Hayır. Sıkıysa çiçek elinizde eve gidin. İlk tepki “kaça aldın, .... bak çiçeğin şurası buruşmuş, ... kazıklanmışsın ....” çiçek aldınız; azarlandınız. “Hiç çiçek almayalım mı?” diye sormayın. Azarlanmayı göze alamıyorsanız sürpriz yapmak yok. Çiçek alınacak, ama birlikteyken,  eşinizin kontrolu altındayken. Diğer bir ifadeyle çiçekçiye birlikte gidilecek, seçimi ve pazarlığı eşiniz yapacak, ücreti siz ödeyeceksiniz.  Eşiniz olayı kontrol ettiği için mutlu olacak. Sadece çiçek alırken mi? Ucuzluk marketlerinden yapılan basit alış-verişler dışında harcama yapmanız tartışma nedeni olabilir. Anlamlı harcamalar  tek tarafın inisiyatifi ile olacak.  .... Karşı koyarsanız hır çıkar ....
Nevzat Hoca yine aynı kitabında (30) “.... bazı kadınlar, eşlerine annelik yaparlar. Diş fıçalamalarından “Cüzdanını aldın mı?” demeye kadar sürekli müdahale içindedirler. Bu iyi niyetli çabalar karşı tarafı .... rahatsız eder.” diyor. Sanki eşimi tarif ediyor .... Çocukluk yıllarını anlatırken söyledikleri ile bugünü anlayabileceğimizi düşünüyorum.  Eşimimin daha ilkokul öncesi yaşlardan itibaren evlerinin ihtiyaçları için tek başına alış-veriş yaptığını, ilerleyen süreçte alış-veriş ve kardeş bakımı başta olmak üzere, neredeyse evin annesi rolünü erken yaşta üstlendiğini bilmek durumu açıklar görünüyor. Eşinin annesi rolünü oynamak istediğinden eminim. Her şeyi kontrol etmek isteyen anne. Yaşananlar Gustav Graber’in “Kadın Psikolojisi” kitabı (100)’ndak ifadelerle örtüşüyor; “... kocalarına çocuk gibi davranan, onlarda hep kusur bulan, onları küçük düşürüp alçaltan, ama bu ... davranışlarıından kendileri de mutsuzluk duyan, çünkü kocalarını gerçekten seven kadınlar!
Günümüzde de kendi ailesi içinde  bir çok konuda otorite olduğunu da eklemeliyim. Hastalıklara teşhis koymak ve ilaç önermek hususunda (doktor olan kız kardeşinden daha çok kontrol sağlamaya) hevesli olduğunu düşünüyorum. Ailenin yemek tarifi, örgü-dikiş, alış-veriş danışmanı olma özelliğini yıllardır sürdürdüğünü söyleyebilirim. Nevzat Hoca’nın yukarıdaki tespitlerine gelince eşinin annesi rolünün çok da iyi sonuçlar vermediğini görüyoruz. Eşini yönetmek yerine, işbirliği içinde olmayı denemek ..... zor mu?  Bir de İsviçreli psikolog ve  psikoterapi uzmanı Dr.Gustav Graber  1930’lu yıllarda yazdığı “Kadın Psikolojisi”ndeki (74) tespitlerine bakalım: “Kadınlar vardır, asla doğru dürüst kadın olamazlar. Evlenseler, bir kocaya, bir yuvaya kavuşsalar da yine başaramazlar bunu ..... Herkes tarafından sevilen “cici kızlar” olarak kalır. Otuzuna, hatta daha ileri yaşlara kadar, .... kırkına, hatta daha da yukarı yaşlara dek uzanır “cici yaratıklığın” tümüyle kaybolmamasına özen gösterilir. .. Ama saçlara ilk aklar düşmeye görsün , bu sözde kadınlar balıklama büyükanne yaşamından içeri dalarlar. Vaktinden önce kocar, büyükanne tavırlarıyla “sevilen hala ya da teyze” rolünü oynarlar. Erkeklerin başları dertdedir böyleleriyle. Gerek cinsel, gerek duygusal, gerek düşünsel bakımdan soğuk kimselerdir. ... erkeklere kene gibi yapışırlar; sevilmeye alabildiğine gereksinim duyar, azla yetinmez, sürekli ruhsal çöküntü (depresyon) içinde yaşar ve bunun da suçunu erkeklere yükler, yüzlerine oturttukları gülümsemeyle ... depresif durumlarını örtüp gizlemeye çalışırlar.” ... “ (76) Annesi bir zamanlar kendisine nasıl davranmışsa, o da kocasına yıllar yılı aynı şekilde davranmaktan geri kalmaz...”  Dr. Gustav Graber’in yazdıklarına yorum yapmamayı tercih ediyorum.

Seçen erkek & seçilen kadın
Nevzat Hoca kitabında(183) anlatmaya devam ediyor; “ ... erkek, cinsellikle sonucu, kadın ise iyi ilişkiyi ve aradaki duyguları düşünür. Bu sebeple kadın erkek ilişkilerindeki duygularla, ana baba ilişkilerindeki duygular birbirine karıştırılmamalıdır. Şu var ki, evlendikten sonra ve çocuk sahibi olduktan sonra kadın eşini eş gibi değil, çocuklarının babası, erkek de eşini karısı gibi değil, çocuklarının annesi gibi görür. Yatak odasındaki kimlikle çocuk odasındaki kimlik ayrı tutulmalı; kadın, kadınlık kimliğini unutmamalıdır. Aynı şekilde erkek de, baba kimliğini çok benimsediği zaman, karısının duygularını önemsemeyebilir.” Hocanın her söylediğine katılıyorum diyemem. Yarısına katılıyorum, yarısına katılmıyorum. Hele seçicilik konusunda kim kimi seçti konusunu tartışılır buluyorum.
Hoca devam ediyor (45); “İnsan, tekdüzelik ve monotonluktan hoşlanmayan bir yapıya sahiptir. .... durağanlık hissedilen şeyde usanç meydana gelir. Bu konuda sıkça söylenen bir söz vardır: “Değişmeyen tek şey değişimdir.. Bilhassa erkekte baskın olan çoğulculuk arayışı eşi tarafından karşılanmazsa .... ... monotonlaşan ilişkiyi tamir edemeyen, hareketliliği sağlayamayan erkek ya da kadın, ilkel bir davranış sergileyerek başka insanlarla beraber olmaya başlar. Ancak çiftler karşılıklı çabayla sıkıcılağa son vererek, evlilikteki cinsel yaşamı heyecanlı hale getirebilirler.” Yoruma gerek var mı?

Her işe talip olma rolantide kal ...
Empati yapmak; insan olmanın gerektirdiği değerlerin başında geliyor. Karşı tarafı anlayabildiğiniz ölçüde iletişim kurmada başarılı olunabileceğine inanıyorum.
-Empati yapmak isterken ölçünün kaçırılmaması da işin sanat boyutu haline geliyor.
-Yakın iletişim içinde olduğunuz kişinin ihtiyaçlarını talep gelmeden karşılamaya çalışmanız doğru bir hareket mi? Yoksa istismar kapılarını aralamaya yarayan bir zafiyet alanı mı? Örnek vermemiz gerekirse; evdesiniz, çamaşır makinasından uyarı geldi ve çalışması durdu. Eşinizin çamaşırları asabilecek durumda olduğunu görüyorsunuz. Kendiliğinizden harekete geçtiniz ve çamaşırları siz astınız. Başlangıçta “teşekkür“ edilerek karşılık gördünüz.  Bu tutumunuzu sürdürmeye devam ettiniz. Zaman içinde “çamaşır  asmak” sizin görevleriniz arasına katılmış olabiliyor. Diğer bir ifade ile artık çamaşırları siz asmak durumundasınız, yoksa sorumluluklarını yerine getirmeyen eş durumunda eleştiri almaya başlayabiliyorsunuz.
“Yanlış nerede?” sorusunu cevabı basit olmasa gerek. Özellikle eşler arasında kendiliğinden ortaya çıkan ve süreç içinde gittikçe kuvvetlenen “ortak akıl” karşılıklı uyuma katkı sağlar.
-Bu uyumun gelişmesi için önceden belirlenmiş ya da pazarlıkları yapılmış bir şablona (senin sorumlulukların, benim görevlerim vb.) ihtiyaç olmamalı.
-Uyumlu aile yaşantısı içinde hayatı paylaşmak ve birbirine destek olmak doğal kabul edilmeli.
-Uyumun iyi seviyede olmadığı durumlar için ise şunu önerebilir miyiz? Empati yapmak iyidir. Ancak hayatın akışına uyumlu hareket etmek, genel şablon neyi gerektiriyorsa ona uygun davranmak gerekir.
-Genel anlamda bir şablon olarak; erkek ev dışı işleri, kadın ev işlerini üstlenmeli diyebiliriz.
-Bu bakış açısının sınırları elbette yer yer genişletilebilir. Eğer talep gelmişse olumlu yaklaşımlarla empatik davranmak bir çözüm olabilir.
-Örneğimize dönecek olursak; çamaşır makinası çalışmasını durdu. Çamaşırların asılması gerekiyor. Hayatın akışı içinde evin hanımının çamaşırları asması beklenir. Evin hanımı için makul bir gerekçe var ve eşinden yardım istediyse, empati devreye girmeli  ve destek sağlanmalı.
Sihirli formul aramak hayal olarak görülmeli.
-Her insanın kendisine özel “sihirli formulü” kendi benliğinde aranmalıdır.
-Yine Nevzat Hoca’nın kitabındaki; (72) “Başkasının hatası yüzünden kalbi kırılan kişi “sen dili”yle değil, “ben dili”yle konuşmayı başarmalıdır. Semavi bağışlayıcılık idealdir, ancak herkes bunu başaramaz. Bağışlamayı zamana bırakan insan, karşı tarafı suçlayıp yargılamak gibi kolay bir yol yerine kendini sorgulamak, öz eleştiri yapmak yöntemlerini kullanmalıdır.” ifadesinden yola çıkarak öz eleştiri yapmaya çalışalım. Acaba haddimizi aştık, işimiz olmayan ya da gereği yokken üstlenilen sorumluluklar istismar kapılarını mı araladı?
-Bir hal tarzı olarak; “empati” ve “her işe talip olma” anlayışını denemeye başladım.
-Gelişmeler karşısında mümkün olabildiğince düşük seviyede tepki vermek ve sessizliği muhafaza etmek etkili olabiliyor.
-Maruz kaldığınız davranışları ve durumu değerlendirmek, buna göre eşler arasındaki uyum seviyesini daha da iyileştirmek iki tarafın sanatı / başarısı olacaktır.
-”Yemek hazırlanmasa ne olur. Ev dağınıkmış, olabilir.
-Talep gelmiyorsa bekle.
-Medeni ölçüler içinde ve meşru sınırlar içinde kalınarak hayatın akışı sürdürülebilir.
-Daha iyisi olmuyorsa; mevcuda razı olmak, sabır göstermek ve “ortak aklın” ön plana çıkmasını beklemek “arıza” çıkarmaktan daha iyi görünüyor..
-Yan yana oturalım. Brahma rahipleri gibi, hoşumuza gitmeyen durumlar için bile eğilerek birbirimize nezaket sözleriyle mukabelede bulunalım. Anne çocuk ilişkilerinde olduğundan daha az temas sağlamaya özen gösterelim. Mümkünse birbirimize dokunmadan, arada mesafe bırakarak günümüzü hoşca geçirelim. Sık sık teşekkür edelim. Bu mudur çözüm ... ...

-Karen Horney (Kadın Psikolojisi) kitabında (102 ); “Bu kadınlar şöyle der gibidir: Kocamla olan ilişkilerimde bir eş, bir metres rolü değil, sadece sevecen bir ilgi ve sorumluluk anlamına gelen annelik rolünü oynamalıyım. .... karı-kocanın iç dünyalarını çöle çevirebilir.  Bireysel bir durumda arzuyu çok az ya da çok fazla yerine getirme arasındaki ikilemin sonucu ne olursa olsun, bütün olaylarda, .. .. kocaya ya da karıya yönelik gizli düşmanlığın olanca sonuçlarıyla bireyi, eşinden soğutacak, onu istemsiz olarak yeni sevgi nesneleri aramaya itecektir. ...” diyor. Her okuduğumuz doğrudur diyemeyiz. Ancak bilim insanları ne diyor diye kendimize sorabiliriz....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder