1 Ekim 2014 Çarşamba

Fazla naz aşık usandırır-radyo programı-onuncu bölüm

Çantada keklik
Bir önceki görüşmede; Terapistimiz teke tek görüşme yapmayı tercih etmişti. Bir sonraki görüşmemiz de teke tek olacak. Dokuzuncu görüşmede; Genel giriş konuşmalarından sonra pek de hazırlıklı olmadığım bir soru geldi. “Ne oldu da, bardağı taşıran son damlaya geldiniz?”   “Ani bir değişiklik olmadığına göre; onca senedir aynı anlayışla yaşarken, neden yeni taleplerle ortaya çıktınız?” anlamı da çıkarılabilir... Sanki bunları konuşmuştuk.
Tekrarda yarar olabilir..... Evet büyük bir değişiklik olmamıştı. Ama bardak taştı .....
 Yaşanmışlıklar birikti ve bir an geldi “bardak taştı”. Başkaları (akraba günleri, aile çevresi vb.)  ile ilişkiler ve benim maruz kaldığım davranışlar. Mesele basit.
Kimseden gücünün üzerinde ya da kabiliyetlerinin dışında bir şey bekleme hakkım olmadığını düşünüyorum. Fakat her şey açık; başkalarına gösterilen özene özeniyorum. Çantada keklik muamelesi mi görüyorum ..... Başkaları için verilen emekler / fedakârlıklar / hoşça geçirilen zamanlar  var. Diğer bir ifade ile onun mutlu olabildiği ortamların da var olabildiğini görüyorum.... Sıra bana gelince tutum değişikliği incitici ....  rahatsızlık verecek, “mobbing” uyguluyor algısı yaratacak çabalardan da kaçınmak istiyorum. ....  Bir şeyleden kaçınınca da, hayatı paylaşma anlamında araya mesafe(ler) girebiliyor.. Ne yapacağız? Mesafeyi nasıl ayarlayacağız? Bir elmanın yarısı olmak ne demek? Bir elmanın yarısı olmayı kabullenen bir eşim olduğundan emin değilim.... “Biz” diyebilme, birlikte hareket edebilme becerisini gösteremez miyiz? Çok yakın çevremizden başlayarak insanlarla farklı mesafelerde ilişki kurmayı beceremez miyiz? İkinci, üçüncü dereceden akrabalarımız, arkadaşlarımız, komşularımız, birinci derecede yar alan annelerimiz, çocuklarımız ve de eşimiz.... hepsinin önemi var, hepsi kıymetli...... Mesafe anlamında insanın en yakınında kim olmalı? Her konuda, her zaman “ben” denilmesini beklememeliyiz... Bunun yanında insanın sadece eşiyle paylaşabileceği (sınırların en aza ineceği) özel zamanlar da olamaz mı? İnsan eşine beklentilerimi ifade etmek istediğinde; hoşa gitmeyecek kırıcı sıfatlara (her şeyi abartıyorsun, azgın teke , paronayak, şopar, berduş, şurası kirlenmiş, çıkar onu, bak yağ damlatmışsın .....) maruz bırakıldığında ne yapacak? Kırıcı sözlere / eleştirilere  ara verilemez mi? Aynıyla
karşılık vermek çözüm olamaz ki? Bir kadın için eş ne demek? Sadece evin ihtiyaçlarını karşılayan, taşıyan, getiren-götüren, ev işlerine yardım eden, yükleri omuzlanan mı? Sürekli şikâyet eden, mızmızlanan, halinden memnun olmayan algısı uyandırmak istemem .... Hatalar tek taraflı olamaz .... Benden kaynaklanan yanlışlıkları düzeltme arzusu ile aylar süren bir arayış içindeyim... Uzman desteğine olan ihtiyacımın devam ettiğine inanıyorum ..... Eşimin ise “uzman desteğine ihtiyaç olmadığını” düşündüğünü biliyorum... .. kendi ifadesi... Terapiste birlikte gelmesini “kontrolu kaçırmamak” olarak düşünüyorum ... Asıl konumuz özel yaşantımız .... Terapist desteğini bugün sonlandırsak önmeseyeceği konusunda tereddütüm var .... Asıl sorunumuza tekrar dönelim. Bardağı taşıran son ayrıntıyı değil, o ana kadar birikenleri sorguluyoruz. Terapistimiz sorularıyla konu açıldıkça; sanki biraz da asıl konudan uzaklaşıyor muyuz? Sorusu da akıllara gelebilir.... Hayatın bütün aşamaları; zincirin halkalarında olduğu gibi biribirleriyle ilgili olabilir .... Hayatı paylaşan eşlerin “biz” olabilmeleri için bir çok kararı ortaklaşa almaları, birlikte paylaşacakları anların ayrıntılarını / tercihlerini müştereken sergilemeleri gerekmez mi?  İnsan annesi, babası, kardeşi, eşi ya da çocuklarından; elbetteki farklı düşünebilir, aynı konularda farklı yaklaşımlar sergiyebilir. Ancak bunun kadar ortak yaşamın büyük bir bölümünde de hayatı paylaştığı yakın / uzak çevresiyle de uyum içinde olması gerekmez mi?
Esas konudan uzaklaşma endişelerimi saklı tutarak ; anlaşılabilirliği sağlamak adına, son dönemde yaşananları biraz daha açabiliriz: Yaşadığımız evimizde, yatıya gittiğimiz yerlerde (misafirlik, otel, yazlık vb.) hangi tarafa kim yatacak, hangi yastıkları / yastığı kim kullanacak seçimi tek tarafın iradesiyle belirlenirse .... Bunda ne var? denilebilir.  Ancak, olayın akışı şöyle olursa; kullanılan diğer iki yastığa ilave olarak üçüncü yastık için;  uykuya hazırlanan insanı (yatmakta olan insana) “bu benim yastığımdı” demek, arkasından yastığı almak .... Alış veriş yaparken alınanları / eşyaları bir kişinin taşıması..... Bazen elleri kolları dolu vaziyette, cebinden anahtarı çıkarması pek de mümkün görülmeyen eşin kapıyı açmasını beklemek anlamlı mı? Diğer eşin elindeki tek eşya ise sadece omuzundaki çantası ise .....  beklenemez mi? Alış veriş sırasında; yüz teması bile kurmadan aldıklarını veya üzerindeki fazlalıkları (manto, çanta, paket vb.) kollarıma , omuzlarıma sermekte / vermekte (itirazım yok) ; o sırada satıcı rolündeki bayanın “ ay beyefendiye de yük olduk” ifadesine karşılık “olsun, bir şey olmaz” cevabı karşı tarafı gülümsetmekte .... yüz ifadesi şaşkınlığa dönmekte.....
-Hangi televizyon kanalı seyredilecek.... bu konuda inisiyatifin her zaman tek taraflı olması sorgulanamaz mı? “Şunu seyredebilir miyiz?” talebine arada bir de olsa olumlu cevap verilemez mi?..   Sokakta birlikte yürürken hangi güzergah takip edilecek .... tecrübelerim sonrası bu konuya bulduğum çözüm var..... yürürken kesinlikle sağa sola sapmamaya çalışmak! (çünkü sağa gitme eğilimi hissedilirse, mutlaka aksi yöne gitmemiz gerekecek), yolun sonuna geldik, bir taraf dönülmesi gerekir ise; ya bir adım geride durarak eşimin seçimini yapmasını beklerim, ya da önümüze çıkacak engele kadar düz gitmeye çalışırım. Önümüze duvar çıktı beklerim ki, eşim seçimini yapsın ..... Baskın karakter rolünü anlatmaya çalışıyorum ..... Ne zaman kim hangi kıyafetleri giyecek....  Özel anları payaşırken sınırları kim koyacak .... Özel anlar için zamanlama nasıl belirlenecek .... Bunları daha da açabiliriz..... Bütün benzeri gelişmelere bardak taşıncaya kadar sıkca  itiraz ettiğimi de söyleyemem.. Taleplerimi daha önceleri zaten dile getiriyordum .... Bardak taştıktan sonra ise; mevcut duruma razı olmadığımı / olmayacağımı daha belirgin şekilde (hareketlerimle) belli etmeye başladım ... Gerek dini gerekse bilimsel kaynakları okumaya, anlamaya çalıştım.... emek vermeye devam ediyorum .... Hayatlarını huzur içinde sürdüren her bakımdan sağlıklı insanların ilişkilerini nasıl yürüttükleri anlamaya çalışıyorum. “İncir çekirdeğini doldurmayan” olarak nitelenebilecek, ancak kişisel olarak da çözüm bulamadığım  bu konular için arayış içindeyim....  
Tam da bu aşamada Terapisitmizin desteğine ihtiyaç duyuyorum.... Eşlerin sadece iki kişi olarak paylaşabildiği doğal süreçlerde; birlikte ve uyum içinde olabileceklerini düşünüyorum ...... bana göre bu mümkün .... Çoğu zaman karar alma süreçleri dışında kalmayı kabullenirken; özellikle tek başımıza her birimizin ayrı ayrı yer alması mümkün olmayacak (olmaması gereken) sadece eşimizle birlikte olabileceğimiz zaman dilimleri için; gönüllü-istekli-rızaya dayanan birlikte olma isteği sıra dışı olarak yorumlanabilir mi?
Uzman desteği sonrasında; genel kabul gören davranışlar olmadığı ifade edilinceye kadar beklentilerimi ifade edeceğim ..... Bir önceki (teke tek) görüşmede; Terapistimizin önerisi çok anlaşırdı. “Kırgınlığa (incinmeye) gerek yok.” Kadın ve erkek aynı konuda farklı duygular taşır.  Tarafların aynı konulara farklı yaklaşımları olabilir. Aranızda gerekçe aranmamalı. Hareketi başlatan erkek olmalı. Bilinen bir şey. İtirazım yok. “Üzüm yemek / bağcı dövmek” anlayışından hareketle, denemeye çalışıyorum. İçimden çok gelmese bile .... Sanki tek taraflı fedakârlık gibi oluyor ....  “çantada keklik” muamelesine maruz kalmışım gibi .... önemsenmediğimi düşünüyorum.  Uzman sözü dinlemeliyim düşüncesindeyim ... Tekrar başa dönüyoruz gibi ...İncinmişliği geri plana atmalıyım .... Alınganlık göstermek yerine bir kere daha başa dönebilirim...

-Karen Horney (Kadın Psikolojisi) kitabında (140); “Evlilik sorunlarının altında yatan gizli güçleri görmek gerçekten zor değildir, ama bu uçurumun kıyısından aşağılara şöyle bir bakmak kadar ürperticidir. ... ... Bu güçlükleri, özellikle de kendi içimizdekileri bulup ortaya çıkarmaktan hoşlanmalıyız, ... .. çok bilinen doğal bir kaç neden vardır. ... .. bizim insan olarak sahip olduğumuzu bildiğimiz insanın doğal sınırlarından kaynaklanmaktadır. ... .. evlenme kararını .. düşünen .. şunu soracaktır kendi kendine; Şu özellikleri geliştirecek adam mıyım ben? Uzun süre yan yana yaşama dönemi boyunca, birtakım özürler ortaya çıkacaktır. ... (141)Ve bardağı taşıran son damla, çok önemsiz bir olay olabilir. ... .. insanlık özürlerimizden birisi de dış dünyaya olduğu kadar iç dünyamızda da mutlak gerekenden daha büyük bir çaba ortaya koymayışımızdır. Yaşam boyu bir işi olan memur , genellikle çabasının çoğunu harcamaz. İşi şöyle ya da böyle güvencededir ve meslek sahibi biri hatta gündelikçi bir işçi kadar bile bir kariyer için rekabet edip savaşma zorunda değildir. .. .... evlilik anlaşmasının ... ayrıcalıklarına bir göz atalım. ... evliliği işten çıkarılması olanaksız bir memur ... benzeşmesine iten büyük bir tehlike ... evliliği ancak adım adım kurabileceğimizi bilmeyiz.  ... o derin uçuruma köprü olabilecek tek bir yol vardır. Bu, eşimiz üzerindeki istelerimize karşı ruhsal alanda bir vazgeçme tutumu içerir. Burada isteği arzu anlamında değil, kazanılmış bir hak isteği anlamında kullandığımı belirtmek isterim. ... sevginin yaralanıp, nefretin doğduğu sayısız tuzaklar zinciriyle karşı karşıya ... .. “ Evet, incinmişliği / alınganlığı geri plana attıp, bir kere daha başa dönmeliyim ... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder