1 Ekim 2014 Çarşamba

Fazla naz aşık usandırır-radyo programı-dördüncü bölüm

Üçüncü görüşme tek taraflı olmuştu. Adam konuşulanları anlamak için gayret göstermedi. Dördüncü görüşmede; Uzman muhataplarını konuşturmaya devam ediyordu. Adam soruları yanıtlamaya devam etti; Dördüncü görüşmenin başında terapistimizin yaptığı değerlendirmelere (bizleri nasıl duydu konusuna) çoğunlukla katılıyorum. Ancak vurgu yapmak istediğim ayrıntılar var. Uzman desteği alma ihtiyacını ortaya çıkaran nedenlerde değişiklik
oldu mu? İlk seanstan buyana durum değişikliği oldu mu? Takılan sıfatlardan birisi olan
“paronayak” yakıştırmasından vazgeçilmesini ilerleme sağlandı olarak görebilir miyiz? Genel anlamda ilerleme olmadığını düşünüyorum.  Ama çözüm bulma ümidimi muhafaza ediyorum.
-Terapist olarak size başvurma nedenimiz; başlangıçta da ifade etmeye çalıştığım gibi son bir senenin veya son bir kaç ayın gündemi değil. Diğer bir ifade ile “menepoz” la ilgili detaylar görüşme nedenlerimiz içinde yer almıyor. Menepoz olmasaydı yine burada olacaktık.
-Yılların birikiminden bahsediyoruz. Uzun bir süreç sonrasında bugünlere geldik.
-Bardağı taşıran son damladan çok; yılların birikimine tekrar dikkat çekmek istiyorum.
-Sorunun kaynağına inebildiğimiz taktirde; kişisel olarak düzeltebileceğim hususlarda çaba sarf etmek, emek vermek, gerekiyorsa tedavi olmak konusunda istekli olduğumu tekrarlıyorum.
-Bizi buraya getiren ayrıntıların “incir çekirdeğini doldurmayan sorunlar” olduğunu düşünüyorum.
-Ama sorumuzu tek başımıza çözemediğimiz de bir gerçek.
-Paylaştığımız yüzlerce / binlerce güzel ayrıntının yanında sorun çıkan küçük ayrıntının, ayağımıza batan “minik bir diken” olduğunu düşünüyorum. Bu durum beni psikolojik olduğu kadar fizyolojik olarak da rahatsız ediyor. Çalışma hayatımın bir bölümünde toplam dört yıl ailemden uzakta yaşamak durumunda kalmıştım. O dönemde coğrafi yakınlık olmayınca bazı konular ihtiyaç olmaktan çıkmıştı. Başka meşguliyetler ön plandaydı.  Ama şimdi birlikteyiz. Hem birlikte yaşa. Yan yana dur. Hem de duygularını bastır. Daha önce nadir olan … ağrılarımı daha sık-bazen sürekli yaşamaya başladım.  Önceki görüşme sırasında geçen ve yanlış anlamalara neden olabileceğini düşündüğüm detaylar konusunda düşüncelerimi paylaşmak isterim: Dini kitapları inceleme isteğim durup dururken ortaya çıkmadı. Bardağı taşıran son damladan sonra arayış içine girdim. Dini kitaplardan bulduğum bölümleri okurken de hiç yorum yapmadım. Sadece bana “şu günah, bu günah, şunu yaparsan cehennem zebanileri mezarda gözlerine eritilmiş kuşun akıtacaklar … ..  …..  şunu yapanlar alzaymır olur …...” ifadelerinin doğruluğu konusundaki tereddütlerime vurgu yapmaya çalıştım. Nikahlı eşimle birlikte olmam günah olabilir mi? Bana din inançlarımız referans gösterilerek söylenenlerin; dini kitaplarda tam tersine ; hatta teşvik edici vurguları okumam rahatsızlık verici olabilir mi? Referans olarak gösterilen ayrıntıların doğru olmadığını anlatmaya çalıştım. “Okuduğu şu bölümle bana boşanma vurgusu yaptı” ifadesini kabul edebilir miyiz? Söylediklerim ve yaptıklarım esas alınmalı.  Niyet okumanın doğru olmayacağını düşünüyorum.
   *Diğer bir konu; özel zamanlar için giyilmesi beklentileri içinde olduğum kıyafetler konusunda; “benim aldıklarımı beğenmiyor” ifadesi doğru. Ancak çözümü var. Beraber bir şeyler alsak olmaz mı? Beraber almaya razı olduğunda manzara şu; (başka konulardaki alışverişlerde aynı mağaza içinde iki-üç saat çok rahat kalınabilirken ve sonunda bir şey alınmadan çıkılabilirken)  konu benim de beğenmemi gerektiren kıyafet seçimine geldiğinde “hava çok sıcak terledim” , “sıkıldım” ….. Kıyafet konusundaki bahaneler bu kadar değil. Birlikte almadık. Ben aldım. Bu sefer aldıklarımın kullanılmasında sorunlar çıkıyor. “Bu çok küçük beni sıkar” tepkileri … Ya hiç giyilmiyor. Ya da istemeyerek de olsa giyilmiş ise süre saniyeler seviyesinde.  Diğer bir bahane;  …le altlı üstlü oturuyoruz. “Bizimkiler her an gelebilir.” Kapımızın her an çalınacağı ve görülmek istenmediğim kıyafetle yakalanma endişelerine katılabilir miyiz? Zamanlamayı seçme şansımız yok mu? Örneğin sabahları öğlene kadar olan zaman dilimleri veya akşamları saat 21.00’den veya 22.00’den sonraları bize kalan saatler olarak düşünülemez mi?….. ile aynı apartmanda oturmayı tercih etmemizin nedenleri vardı. …  anlayışım için “sanki cezalandırılıyorum” anlamını mı çıkarmalıyım? İşe giderken veya başka bir yere çıkarken çoğu defa birden fazla kıyafeti giy-çıkar, tekrar tekrar denemek, ayna karşısında kıyafet seçimine uzunca vakit ayırmak için gösterilen duyarlılığa şahit oluyorum. Bu durumu da çok normal olarak görüyorum. Arada bir de olsa aynı duyarlılık bana da gösterilse sakıncası olur mu? Çok mu zor? Seçilmiş zaman dilimleri için; estetik anlayışı yansıtan kıyafet seçimi konusunda beklentilerim anormal mi ?
   *Yoksa ben ne giyersem doğrusu odur anlayışına razı mı olmalıyım? “Otuz beş yılın emeklerini / fedakârlıklarını bir anda sıfırladı”  anlamına gelen ifadelere katılamam. Açıkça ifade etmek istiyorum. Otuz beş yıllık hayatımızın binlerce parametresi güzelliklerle dolu. Vefa borcum var. Bizi buraya getiren sorun için de kimseyi suçlayamam. Sadece arayış içindeyim. Yaşamakta olduğumuz süreçten sağlığım olumsuz etkilendi. Nasıl ki dişimiz ağrıdığında diş tabibine gidiyoruz. Şimdi de size geldim. Benden kaynaklanan sorun varsa; en azından ben gayret göstermek .... istiyorum. Profesyonel destek almak konusunda beni harekete geçiren durumda değişiklik oldu mu? Kırıcı bulduğum  “paronayak” yakıştırmasından vazgeçilmesi sorunu çözmek için yeterli mi? Bunca geçen zaman sonrasında ne oldu da bu benzetmeyi “canım bir kere ağzımdan kaçırıvermiştim, şimdi bu sözü geri alıyorum” anlamında konuşmayı samimi bulabilirmiyiz? Varsayalım ki samimi bulduk. İnandık. “Azgın teke” yakıştırması duruyor. Miktar konusunda ben mi abartıyorum; emin değilim. Düşünelim. İstekli olmak / talep etmek başka. Fiilen gerçekleştirilebilenler farklı. Geçmiş dönemde süreklilik arz etmeyen yaşanmışlıkları emsal göstermek gerçekçi mi? Düşünelim. Bugün elli yedi yaşın doğal konumunu düşündüğümüzde anormallikleri hala daha gündem de tutmak gerçekçi mi? Halâ pazarlık mı yapmalıyız. Daha önce konuşarak kendimi ifade edebilmeyi çok denedim. Bu konuda başarısız oldum. Sözün bittiği yerde olduğumuz için size geldik. Diğer taraftna Nevzat Tarhan’ın kitabındaki tespitini de unutmamalıyız. (81) Hoca “...bunun sonucu cinsellik isteğinin psikolojik olarak erkekte daha fazla olması doğaldır.” diyor. İnsanı yaftalamak / kırmak kolay ....   Desteğinize olan ihtiyacın devam ettiğini düşünüyorum.
-Her şeye rağmen eşimle birlikte olmayı talep ediyorum. Bunu istemem kadar doğal ne olabilir ki? Başka yerden bakacak olursak “ne kadar güzel bir şey!” Kıyafet konusu (terapistimiz “fantezi” olarak adlandırıyor ve fantezilerin hayatımızdaki yerinin sorgulanamayacak kadar doğal olduğu vurgusunu yapıyor)’ nda adım atmam / atamam anlayışına razı mı olmalıyım? Karen Horney (Kadın Psikolojisi) kitabında (144); “Bu tür iç çelişkilerin kendilerini cinsel alanda daha güçlü olarak ve kolayca dile getirmesi çok doğaldır.  .... Genellikle dümdüz bir çizgi üzerinde yürüyen insanlar bile cinselliği, çelişik fantezilerin oyun alanı yapmaya kolayca özenebilirler. Ve bütün bu değişik beklentilerin, fantezilerin evliliğe de aktarılması çok doğaldır.” diyor.

-Bizi uzman desteği almaya getiren sebepler konusunda, terapistimizin “orta noktayı bulma” anlamına gelen tavsiyelerine (iki tarafın normal bulduğu rakamsal değerlerin ortasının bulunması) kerhen razı oluyorum.  Başkaca çare yoksa; doğaçlama / kendiliğinden ortaya çıkması beklenen ayrıntıların pazarlık konusu olmasını kerhen kabul ediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder