9 Şubat 2017 Perşembe

Osmanlının son dönemi & yabancıların etkisindeki devlet *

-... .. Bu davranışlarda İngiltere öncü olmakla beraber, yalnız değildir: Islahat Fermanı’nı hazırlayanlar arasında Âli Paşa’nın olması ve İngiliz elçisinin yanısıra Fransız elçisi de bulunmaktadır. Nüfuzu günden güne artan ve Mahmut Nedim Paşa’yı kullanan Rusya, Osmanlı Devleti’nin iç kararlarında göz önünde tutulması gereken bir ağırlık merkezidir.
-Yabancıların bu nüfuzu karşısında Osmanlı paşaları bir devletin yanına sığınmayı siyasi başarıları için tek çıkar
yol görmektedirler. Reşit Paşa İngilizlerin, Âli Paşa Fransa’nın , Mahmut Nedim Paşa Çar’ın adamıdır. “Artık iktidara geçmek, Osmanlı devlet adamları ile elçiler arasında bir pazarlık konusu haline gelmiştir.
-Paris Konferansı’nda temsil edilen bütün devletler, karışma yetkilerini kullanarak kendi çıkarlarına uygun programlar hazırlamakta, bunu savunacak Osmanlı paşaları yaratmaktadır. Paşalar ise tabi oldukları devletin nüfuzunu artırmak için uğraşmakta, başardıkları taktirde iktidara gelmektedirler. Bu durum karşısında bir Osmanlı siyaseti gütmenin imkânı kalmamıştır. Devletin genel politikası yerine, “İngiltere’ye mütemayil Reşit Paşa’nın, Fransa’ya taraftar Âli Paşa’nın, daha sonraları Rusya’ya taraftar Mahmut Nedim Paşa’nın siyaseti kaim olmaktadır. Abdülmecit’in yirmi iki yıl süren saltanatı devrinde yirmi iki defa sadrazam değiştirmiş olmasının sebeplerinden biri, ve belkide en mühimi , bu yabancı müdahalesidir...
-Osmanlı paşalarının  bu alışkanlığı bir gelenek niteliği kazanarak imparatorluğun sonuna dek sürecektir. Mithat Paşa, Kâmil Paşa ve benzerleri İngiltere’nin vesayetine girecek , Enver Paşa’ların Almancılığı Allahuekber dağındaki talihsiz ‘Erzurum Fatihliğine’, Kanal seferine ve giderek memleketin kesinlikle parçalanmasına yol açacaktır.
-Bu arada Amerika Birleşik Devletleri’nin ilgi çekici çabaları vardır. Hızlı bir gelişmeyle kapitalizmin gelecekteki önderliğine hazırlanan bu devletin gözünde, geniş Osmanlı memleketi, her denize açılan iskeleleri ve sömürülme imkânlarıyla hayli müsait bir hedeftir. Nitekim 1829 yılında imzalanan ilk ticaret anlaşmasının ardından Amerikan konsoloslukları pıtrak gibi çoğalmıştır. ... .. 1831’de ilk Amerikan konsolosluğu İzmir’de açılmış,1843’te ilk Amerikan elçisi gelmiş, 1867’de Osmanlı elçisi gitmiştir. Amerikan konsolosluklarının çoğalması şöyle olmuştur.

Yıllar                İskele ve şehirler
1831                İzmir
1835                Kıbrıs, Mısır, Halep, Sayda ve Beyrut
1836                Selanik, Kandiye
1839                İstanköy, İzmit, Bursa
1843                Çanakkale
1844                Midilli
1846                Yafa ve Kudüs
1848                Trablus, Şam
1849                Trablus, Lazkiye
1849                Trablus ve Lazkiye
1858                İstanbul
1859                Kalas, Rodos, Tolcu,Trabzon, Sakız
1861                Gaziantep, İskenderun
1862                Limasol
1863                Adana
1867                Remo, Samsun, Bükreş
1868                Maraş
1871                Ruscuk, Portsait
1872                Kahire
1873                Hanya
1878                Filibe
1887                Sivas
1898                Bağdat
1899                Erzurum
1902                Harput, Ankara
1905                Hudeyde
1906                Basra
1911                Mersin
-Görüldüğü gibi Amerika 80 yıl içinde Osmanlı memleketinde 45 konsolosluk açarak yağma Hasan’ın böreğine ortak çıkmıştır. Bu liste İstiklal Savaşı öncesindeki yaygın Amerikan mandası savunuculuğunun yanlızca birkaç aydının iyi niyetli düşüncesi olmayıp yerleşmiş bir mekanizmanın bilinçli ürünü de olduğunu ortaya koymaktadır....(Altemur Kılıç’ın bir araştırmasına göre, “1914 yılında Türkiye’nin muhtelif yerlerinde 17 Amerikan dini misyonu, 200 misyon şubesi ve 600 Amerikan okulu bulunmaktadır)
-Yabancıların Osmanlı Devleti’ne etkilerine, hatta avuçları içine alması hemen her alanda kendni göstermiş, devlet kademeleri yabancı uzmanlarla dolmuştur. 1838’de kurulan ve büyük önem taşıyan Ziraat ve Sanayi meclisinin müsteşarlığını bir İngiliz yapmaktadır. Ekonomik durumu yönetip düzeltmekle görevli Meclis-i Maliye’de üç yabancı delege söz ve rey sahibidir, vb. Ancak bu sızmaların en önemlisine ordu hedef olmuştur.
-Nizam-ı Cedit, Eşkinci Ocakları gibi askeri düzeni Batılılaştırma hareketleri çeşitli yabancı uzmanların Osmanlı ordusunda görev almalarını mümkün kılmıştır. Özellikle Almanlar bu alanda başarılı olmuş, giderek bütün orduyu ellerine geçirmiş, adeta Alman silahlı kuvvetlerinin Doğu birlikleri durumuna getirmişlerdir.
-Ünlü Feld Mareşal Moltke 1836’da gelmiş, orduda ve Anadolu’da incelemeler yapmıştır. General Von Der Goltz (Golç Paşa) ıslah heyetiyle beraber 1883’de gelerek 1895’e kadar Osmanlı Genelkurmayı’nın II. Başkanı olarak çalışmıştır. Daha sonra tekrar Türkiye’ye dönen Golç Paşa, Dünya Savaşı’nda 1. ve 6. Osmanlı ordularına kumanda etmiştir. Bir başka Alman generali Liman Von Sanders, 71 kişilik Alman Heyet’i Askeriye-i İslahiyesi’nin başına gelmiş, ... .. Bu arada öteki Avrupa devletlerinden de uzmanlar gelmişse de, (donanmayı ıslah için  İngiltere’den Amiral Limpus, jandarma gücü eline teslim edilen Fransız Generali Bauman vb.) Almanlar ordu yönetimine önce ortak, sonra egemen olmuşlardır. ... ..
-Golç Paşa, Türkiye’deki ilk görevi sırasında (1883-95) Alman Başvekili Prens Bismark’a gönderdiği şifreli mektuplarda , Osmanlı paşalarını nasıl satın aldıklarını anlatmaktadır; ... ..
-Golç. Alman Feld Mareşalı Walderze’gönderdiği mektupta ise ülkesinin yardım maskesi altında gizlenen asıl niyetini açıklamaktadır.: ... ..

-İşte, kurtarıcı gibi karşılanan Alman generalin gerçek düşünceleri. İsmet İnönü, yıllar sonra yazacağı hatıratında bu durumu yorumlayacak ve  “Birinci Dünya Savaşı’ında ordumuza hakim olan Almanlar, (eğer savaş kazanılsaydı) bir daha geri dönmemek üzere gelmişlerdi” diyecektir.

*Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi – İsmail Cem

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder