10 Şubat 2017 Cuma

Batılaşmak *

Sömürünün emrindeki araç: Batılaşmak
1800’lerin ‘Mukaddes İttifak’ı
-1800’lü yılların Osmanlı memleketinde hâkim zümrelerin (yüksek devlet memurları, mültezimler, tefeciler, yabancı işbirlikçileri, bey ve ağalar) çıkarınca işleyen bir ekonomik düzen yürürlüktedir.
Geleneksel yapıyla tam bir çelişki yaratan bu yeni düzen, artık müesseseleşmek, kendini hukukun güvenliğine almak, bütünlenmek aşamasına gelmiştir. Memleketteki bu yollu eğilimler, Batı’nın kendi sömürüsünü genişletmek, işbirlikçilerinin güvenliğini sağlamak amacı ve çıkarlar        ı ile tam bir uyum halindedir. Batı önce tavsiye yoluyla, sonra ekonomik ve siyasal baskıyla bu eğilimlere arka çıkacak, bir noktadan sonra onları zorla kabul ettirecektir.
-Batılaşma aynı zamanda bir kültür sorunudur. Ancak bütün kültürler gibi, sınıfsal tercihleri, sınırları çok az belirlenmiş bir ekonomik görüş ve onun hukuk sistemini de beraberinde taşır. Bir bakıma¸ temeldeki ekonomik gerçeğin yansımasıdır. Bu açıdan incelendiğinde bizdeki Batılaşma hareketleri, hâkim zümrelerin kendi çıkarlarını sağlama almak için giriştikleri ve bu çabalarında Avrupa’dan destek gördükleri bir tercih şeklinde belirmektedir.
-Batılılaşmanın ilk ve en büyük şampiyonları devlet yönetimindeki paşalar olmuştu. Reşit Paşalar, Âli paşalar, Mithat Paşalar vb. Bu paşalar, öteki vezirler ve devlet büyükleri, imtiyazlı durumlarına rağmen özledikleri can ve
mal emniyetine, politik güce ala ulaşamamışlardır. ... ..
-Tarih, azledilen, sürülen, servetleri hazineye aktarılan devlet memurlarıyla doludur. ... ..  1800’lü yıllarda bu zümre hem canını, hem de özelci ekonominin de yardımıyla gittikçe artan servetini güvenliğe almak özlemindedir. Aslında öncelikle bu nedenlerden ötürü hasreti çekilen  Batılaşma memleketi kurtarmak gerekçesiyle örtülüp tek çıkar yol şeklinde paşalar tarafından iyi niyetli padişahlara sunulacaktır. Batı’ının yaşayışı, giyimi, kişiyi özel mülkiyeti güvenliğe alan kurumları ithal edince, devlet ve bu arada, tabii, yüksek memurlar kurtulacaktır. ... ..
-Bu araştırmalara göre, büyük servetlerin asıl kaynağı, siyasi menşeli kazançlar olmuştur. “İnkar edilemez ki, konak ve malikhâne hayatında ya da yüksek payeli devlet  memurlarının  elinde biriken servet sabırlı  ve devamlı bir tasarruf sonunda üretilmiş değil, bilakis, mevcut bir servet yığınının başkası sırtından alınması, yani yalnızca el değiştirmesi suretiyle meydana çıkmıştır. ... ..
-Siyasetle ticaretin böylesine kaynaşmış olduğu bir ortamda, serveti kaybetmemek de tamamen siyasi bir değişim sonucu olmaktadır: ... ..
-Servetin varlığı ve sürekliliği siyasi mevkilerine bağlı olan Osmanlı paşaları , ... .. ‘gözden düşme’ durumlarında bile bu serveti elden kaçırmamak için, Batılaşmanın hukuk güvenliğinden medet beklemektedirler.
-Batılılaşmada çıkarı olan ikinci zümre büyük toprak sahipleridir. Ayanlar, beylar, ağalar. Bu zümre toprak mülkiyetine fiilen el koymuş 1808 Sened-i İttifak’ıyla varlığını resmen saraya kabul ettirmiştir. Ancak elindeki toprağın hukuki mülkiyetine hâlâ sahip değildir. Batı Roma hukukunun temeli olan tavizsiz mülkiyet kavramı ile gelecek ve onların da kayıtız şartsız egemenliğini sağlayacaktır.
-Batılılaşmanın yarayacağı üçüncü zümreyi, Avrupa’nın işbirlikçileri , genişleyen finans kapitilizmi, devletin gerilediği oranda eski huzurunu kaybetmiş olan azınlıklar meydana getiriyor. ... ..
-Görüldüğü gibi Batılaşmak, içteki hakim zümrelerin çıkarlarıyla kapitalist Avrupa’nın birleştikleri ortak bir yön şeklinde belirmektedir.
-Cevdet Paşa’nın bir milleti imha hükmünde gördüğü (bu yenileşeme, daha doğrusu kopyacılık eğilimleri, Batı’dan aktarılan Ticaret Kanunu’nda (1850), Deniz Ticareti (1864), Ticaret Mahkemesi Usulü (1868), Ceza Kanunlarında (1858) ,1880 ve 1881 Usul kanunlarında kendini belli etmekte ; Mecelle ihtiyaçları karşılayamamakta, Avrupalıların ticari sorunlarını çözümleyen özel heyetler ve Nizamiye Mahkemeleri kurulmaktadır.
-Kısacası özetlendiğinde, batılaşma hareketleri aslında çok küçük bir azınlığın ve yabancıların, özel sermaye ve mülkün çıkarını, güvenliğini sağlayan; halk kitlelerine hiç, ama hiçbir şey getirmeyen hareketlerdir. Getirmemesi bir yana, günümüze dek sürecek kültür ikiliğine (düalizme), halk kitlelerinin daha geniş çapta ve daha rahat sömürülmesine yol açmıştır.

*Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi – İsmail Cem

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder