17 Şubat 2014 Pazartesi

Halkın değerlerine değer vermek*

Üyeleri arasında Şeyh Yusuf Efendi’nin de bulunduğu “Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye” isimli, yüksek seviyedeki din hocalarından oluşan İslami eğitim teşkilatı toplanıp ayaklanmaya karşı çıkarak meşrutiyeti destekleyen bir bildiri yayınlamış, isyancıları kışkırtan molla görünüşlü adamlarla İstanbul’un önde gelen din ulemasının hiç
alakası bulunmadığını
herkese göstermiştir. O beyannameyi hazırladıkları toplantı sırasında Hoca Rıza Efendi, herkese hitaben ortaya doğru sormuştu:
-Ortalıkta yeşil bayraklarla dolaşan molla takımından kimseyi tanıyan var mı aranızda?
...
-Ben aralarında Derviş Vahdeti denen zatla bir kere karşılaşmıştım. Bir kula haksızlıktan Allah’a sığınırım lakin bu zat ban külliyen cahil göründü. Ezberine aldığı bir-iki hadis-i şerif ile hocalık taslar gibi geldi bana.
...
-Bu cühela sürüsü nasıl böyle bir densizlikle bizim adımızı kullanır, medreselerde dirsek çürütmüş sizin gibi şeyhlerle hocalarla kendini bir tutup bizim adımıza ortaya çıkma cüretini gösterir ... ... dinen de vacip olmayan bir farfaralıkla askerin önüne düşer? Bugün kendinde bu cüreti bulursa, yarın camilerimizin, medreselerimizin, tekkelerimizin kapısına dayanıp bize dinimizi öğretmeye kalkmayacaklarını, bize dinimizi öğretmeye kalkmayacaklarını, ibadetlerimize karışmayacaklarını kim bilebilir?
...
-... ...şeriatın askeri olur lakin askerin şeriatı olmaz. Ümmet-i Müslüman’ın şeriat düzenine uygun bir halde yaşadığı bir diyarda, bazılarının sanki şeriat yokmuş gibi şeriat isteyip silaha sarılması, Müslümanın Müslüman’a zorbalığı olur. Müslümanın silahlı olanı silahlı olmayanını ezer. ....
Aralarında bu görüşlere karşı çıkan olmamış, oybirliğiyle o beyannameyi yazmayı kararlaştırmışlardı; aslında bu beyanname bile isyancıların kaybedeceğinin bir işaretiydi; eğer imparatorluğun dört bir yanıyla ilişkisi olan, kuş kanadından haber alan hocalar, ayaklanan askerlerin kazanabileceğine ihtimal verselerdi, en azından bazıları, bu ortak tavır içinde yer almayı reddederdi ama hepsi olacakları sezmişti; bir kısmı olacakları anladığından, Şeyh Efendi gibi samimi olan bir kısmı da doğru olanın bu olduğuna inandığından, isyana açıkça karşı çıkmaya razı olmuştu. ...
Hangi nedenlerle, hangi hesaplarla bu beyannameyi yazmış olurlarsa olsunlar, bir din savaşının eşiğinde görünen bir ülke için bu çok önemli bir girişimdi, ama İttihatçılar, ulemanın bu girişimini görmezden geldiler. Hatta “isyana karşı çıktılar ama İttihatçılara destek vermediler” diye bir düşmanlık bile sezdiklerini açıkladılar..
Bu beyanname  tarih kitaplarından silindi, yok sayıldı, küçücük harflerle yazılmış dipnotlarda unutulmaya terk edildi, şeyhlerin, hocaların, müderrislerin sesleri boşlukta eriyip gitti.
Daha sonraları Şeyh Efendi, hiçbir kızgınlık küskünlük taşımayan sesiyle .... ... ... “..onlar bizim dine sahip çıkan sesimizi öldürdüler, dikkatle bakarsan göreceksin ki bizim sesimizi öldürürken , kendilerine en çok düşman gözüken Derviş Vahdetinin sesini yaşattılar.  ... ... o hala sağ, onun sesini yaşattılar. Varlıklarını düşmanlarına borçlu olan herkes gibi onlar da
darağacına çektikleri adamın sesini sevdiler en çok. ....
*İsyan Günlerinde Aşk – Ahmet Altan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder