29 Ağustos 2013 Perşembe

Son Beş dakika – Fatma Barbarosoğlu

“Aşkın gözü kördür. İlle de kulağa ihtiyaç vardır.”
Kısa kısa öyküleri okumaya başladığınızda her bir bölümün ne zaman diğer bölümlerle ilişkileneceğini anlamanız zaman alıyor. İlerleyen sayfalarda aynı çevreyi paylaşan insanların gözünden yaşananları ve diğerleri hakkındaki düşünceleri (kadın bakış açsıyla) ilgiyle okuyorsunuz. Olaylar aynı cadde üzerinde yaşayan farklı dünyanın
 insanlarını anlatıyor. Olaylar saat 07.45’de başlıyor.
Her şey on beş dakika içinde oldu.
Son on beş dakikada hayatın ahengi değişti ansızın.
Her şey hızlandı.
Nalbur Hacı Hasan Efendi, çiçekçinin sevgilisi, yolun karşısındaki çiçekçi Roman Songül ve sınav yorgunu Beril arasında geçenler, stajyer
 eczacı, aynı zamanda blogg yazan bankacı Ece, Kahverengi Kadın, komşu hanımlar, yeni hayatına alışmaya çalışan emekli Nalan Hanım ve diğerleri .. ..
Kaf Dağındaki elma meselesi …..
Dizilerde seyretmeye alıştık; kadınların soluğu psikologda almaları veya aile danışmanınıa gitmeleri elit bir şey oldu. .. .. Eskiden nasıldı? Ninemizin okuması üflemesi, sırtımızı sıvazlaması aynı anlam gelmez miydi?
Blog yazan Ece unutmak için acılarını kelimelere döküyor .. ….Ece’nin eşi Uğur “Doktor Bey, kaybettiğimiz bebek iki aylıktı. Benim annem dört çocuğunu kaybetmiş. Şimdiki kadınlar ne kadar dayanıksız. Alan Allah veren Allah. Depresyon falan bize uymaz. Elâlemin göreceği yere blog yazıları yazmak da neymiş?dediğinde; “kültür çatışması yaşıyorsunuz” demişti doktor. “Eşiniz bir Avrupalı. Ne Avrupalısı Doktor. İkimiz de aynı köydeniz. Bizimkiler Balıkesir’e yerleşmiş, Ece’nin ailesi Belçika’ya …….” 
Hastalarının ruh dünyasını düzenleme konusunda uzman olan doktorun kendi hayatını düzenlemedeki yetersizlikleri ilginizi çekiyor. Demek ki psikiyatrist olanların bile sorunları çözmede zorlukları olabiliyormuş diye düşünüyorsunuz …., 
Doktor kendisine gelen hastanın eşine “kadınlar sevgi sözcükleri duymak isterler” derken doktorun kendisi böyle davranabiliyor mu sorusunu soruyorsunuz… Adamın verdiği cevaba aşina olduğunuzu fark ediyorsunuz; “Neden ama diye demişti adam. Ben karıma niye seni seviyorum diyeyim ki. Yaptığım her şey bunu ispat etmiyor mu?” ….
Aşkın gözü kördür denir ya. Bunu şöyle de anlamak lazım. Aşkın gözü kördür. İlle de kulağa ihtiyaç vardır. Adam itiraz etmeye kalkınca; doktor “aşk yerine muhabbet diyelim sizin için ……” demişti.
Ders çıkarmak isteyene dersler çok …….  
Karısının anlatacağı bütün hikâyelere kör ve sağır olan adam, sanal kimliklere ne kadar merhametli ne kadar da anlayışlı ….

Emeklilik hayatının ilk günlerini yaşayan Nalân Hanımın duygularını anlamak da zor olmasa gerek … “Damdan düşenin halini damdan anlar” …
Yalnız kalmaktan korkmaya başlayanlar birilerine yakınlaştığında karışanı da çoğalacaktır. Yakınlık müdahale demektir.  Tercih yapacaksınız. “Aman sen de “ diye başlayan yumağın ucu sökülmeye başladığında bir daha toplamanız mümkün mü? Sık dişini taksitler birsin. Sık dişini çocukların okulu bitsin. Sık dişini emekliliğe ne kaldı. Bir de bakmışınız emekli olmuşsunuz. Bu sefer sizi arkadaş toplantılarına davet edenlerle karşılaşıyorsunuz. Siz ne düşünüyordunuz? Neler olmaya başladı. Hani emekliliğinizin her gününe bir isim takacaktınız. Zambak günü, leylak günü …. “Zambak zumbak dön arkana iyi bak.” .. … Her günü kendiniz için de yaşamaya başlayacaktınız ….  O güne kadar ihmal ettiğiniz şeylere zaman ayıracaktınız. Sohbetlere, tefsir okumalarına gittiğinizde maneviyat dolu anlar yaşayacağınızı hayal etmiştiniz, değil mi? “Efendimiz” deyince ellerini kalbine bastıran ve gözlerini kısan samimi müminler. Maneviyatın hâkim olduğu ortam bazen günlük olayların konuşulduğu sohbetlere dönüşüyor mu? O gün toplantıya katılan uzman …. .. .. söz muhafazakâr aile sorunlarına kadar uzar …. … burcunuz neydi* ..  .. saçlarınız… hakiki rengi mi? Saç rengi önemli. Karakterinizi ele verir. Bakın Nalân Hanım’ın saçları kızıl. Gruba aidiyet sorunu fazladır kızılların. Hemen seçilmek isterler. Oysa bakın kumrallar. Kumrallar sakindir. Sakin ve sabırlı. Tabii renginin ne olduğu ve sonradan boyanan renkler hep anlam taşırlar……
Sınavlara hazırlanan Beril’in; çiçekçi Songül ve annesiyle yaptığı konuşmalar derslerle dolu. Biri ne diyor. Diğeri ne anlıyor? Kendimizi görüyor gibi oluyoruz.
Doktorun karısı ne düşünüyor, baldızı ne anlatmak istiyor? Adam ne anlıyor? En yakınlarımızla bile açık yüreklilikle konuşamadığımızda verilmek istenen mesajlarla, karşı tarafın algıları ne kadar da farklı olabiliyor… … yazık oluyor… …ziyan olan hayatlar .. … “virüs yemiş ekran gibi …. …
Her öyküde kendinize ait yanlar olduğunu veya aşina olduğunuz hayatların arka planlarında neler olabileceğini görüyorsunuz. Romanın ilerleyen sayfalarında esas kahramanı ve duygularını anlamaya çalışırken zamanın geçtiğini fark edemiyorsunuz… …

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder