-... .. Günübirlik ilişkilerde, bazen çocuğumuz, bazen karşımızdaki
yetişkin, bazen de kendimiz farklı konulara takılabiliriz. Bazen her iki
tarafın da takıldığı olur ki bu daha da tehlikelidir.
-Çünkü birisi takıntısından vazgeçmezse, ipler kopabilir.
-Buradaki tehlike, iki tarafın da ipleri kendinden yana geriyor
olmasıdır.
-Tek taraflı olduğunda kişi, karşısındakinin takıldığını görebilir, ipi
gevşetebilir ve çözme girişiminde bulunabilir.
-Fakat iki tarafın da takılması halinde, herkes kendi haklılığını savunmaya kilitlendiği için
karşısındakinin durumuna objektif bakma şansı genellikle olmaz. Duygular öfke
denizinin dalgalarıyla boğuşuyordur artık...
-Duygu değişmeden davranış değişikliği çoğunlukla olmadığı için takılma
daha uzun sürer ve tahribat da hem daha çok hem de daha derin olur.
-Her şeyi kafasına
takmak ve hiç olmayacak şeyleri abartarak sıkıntı oluşturma yaklaşımı,
muhatabına sıkıntı yaşattığı gibi kişinin kendisine de çok zarar verir.
-Önü alınmayan bu takıntılar zamanla “obsesif kompülsif” denilen bir
çeşit rakatsızlığa dönüşebilir. Şahsın psikolojik dengelerini zamanla tehdit
etmeye başlar.
-... ..
--Oysa insan, kendini
muhatabı ile aynı safta görse karşı safta duruşun hep saldırı, eziyet ve
sıkıntı veren pozisyonu tetiklediğini bir bilebilse! Hayatı paylaştığı
eşinin; el ele ahirete yürüdüğü yoldaşı, dava arkadaşı, dahası kendi yarısı,
yani canı olduğunu bir kavrayabilse!
-O insanın yanlışları, eksikleri olsa bile onu değrli kılacak pek çok
özelliği olduğunu, görmek için
bakmadığından fark edemediğini bir anlasa...
-O zaman, yanındaki değerli yol arkadaşını kırıp üzmenin, yıpratmanın
aynı zamanda kendi gücünü, enerjisini yok etmek anlamına geldiğini, bu durumdan
kendinin de yara aldığını kavrayacak.
-Ve dahası, birbirlerine verdikleri her acı, üzüntü ve sıkıntı ile
yuvalarına darbe vurduklarını, bu darbenin de herseferinde evin temelinde ve
giderek duvarlarında çatlaklar, parçalanmalar oluşturduğunu görecekler.
-Sonra bu açıklardan gelen soğuklarla üşüyeceklerini, yıkılan bu
duvarlarla evin ev olmaktan çıkıp harabeye döneceğini fark edecekler. Bunu
erken fark edemeyenler, yuvaları yıkıldıktan sonra ne kadar tehlikeli ve yanlış
bir yönde ayak dirediklerini görüp bin pişman olacaklar, fakat işi işten geçmiş
olacak. ... ..
-... .. Peki takılıp
kalmamak için neler yapmalıyız? İbremizi; saptırmaya ve aksi yönü
göstermeye değil; doğru yöne, sevmeye, saymaya ve korumaya yöneltmeliyiz.
-Haklı olduğumuzda dahi eleştiriyi sadece muhatabımızın davranışına
yöneltmeliyiz, kişiliğine değil...
-Kimsenin kişiliğine saldırmaya, onu rencide etmeye,küçümsemeye ve
frekanslarını karıştuırmaya hakkımız yok. “Sen
iyi bir insansın, seni seviyorum; fakat bu davranışın beni şu şu yönlerden
üzüyor (bu tür davranışa
maruz kalmak beni üzüyor). Sen öyle
davrandığında ben kendimi şöyle hissediyorum ve çok üzülüyorum.” ya da “... ..” gibi
ifadelerle eleştirdiğimiz hususları ifadelendirebiliriz. Her insan Allah (c.c.) katında çok
değerlidir, eleştirimiz insanın bizzatihi kendine yönelik olmamalı.
-“Ben haklıyım!” diye tutturan eşinize karşı “Hayır! Ben haklıyım!” diye karşılık
vermek, sorunu çözmez; hatta büyütür.(Özellikle de yoğun öfke halindeyken.) “Kavga
ortamı yangın gibidir. İçine girerseniz yangın büyür ve her iki taraf da
zarar görür. Söndürmek için dışardan müdahale şarttır. Hem, “Fiikir yürüterek
girilmemiş bir çıkmazdan, fikir yürüterek çıkamazsınız.”
-Öncelikle “ Çok afedersin, seni, üzmek istemezdim. doğru, haklı
olabilirsin. Lütfen rahat ol, biraz sakinleşebilirsen iyi olur. Çok özür
dilerim.” gibi sözlerle muhatabımızı sakinleştirelim.
-Bazen de bu tamamen susarak gerçekleşebilir. Fakat biraz zaman geçip iki taraf da
sakinleşince kibarca “Biraz vakit ayırabilir misin?” diye sorarak ... ..
Kendisinin bu kadar gerginleşmesinden dolayı üzgün olduğumuzu ifade edelim.
Tekrar kırıp dökmeden “Meseleyi bir de şu yönüyle ele alabilir miyiz?” diye
olayın başka boyutlarına dikkat çekelim.... ..
-Takılan çocuksa, yaş dönemi
özelliklerini de göz önünde bulundurarak, onun çocuk olduğunu unutmadan, onun
için eğitici de olabilecek yaklaşımlarda bulunmalıyız.
-İnatlaşmayı ve çocuğu zorla
sindirmeyi herkes yapabilir. Önemli olan, yerinde ve zamanında doğru
davranmayı başarabilmektir. ... .. Çocuğun gönlünü ve kişiliğini zedelemeye ne
hacet.
-“Niye ben özür dileyeyim, hep ben mi alttan alacağım, bu sefer de
barışma gayretini o başlatsın, bana ne!” mantığı çocukca bir yaklaşımdır.
Büyüdüğümüzde göreceğiz ki doğru adımı önce atanlar her zaman önde gitmiş ve iz
bırakmışlardır. ... ..
-Birbirimizin inadına
gitmek seviye kaybettirir. ... ..
-İnsanla hata yapabilir; biz de
yapabiliriz. O halde ilk yapacağımız şey, suçu karşımızdaki insanda aramak
değil, önce kendi tutum ve davranışlarımızı sorgulamak ve gözden geçirmektir.
... ..
*Hayat Filminden Kurtarıcı Kareler ı – Saliha Erdim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder