Salon,
misafir odası, günlük oda, yatak odası, mutfak… Bunların her biri bakıma
muhtaç!
Peki ya
kocan?
Odadan
odaya geç, koltukların tozunu al, kapıyı bacayı sil, halıları süpür…
Buzdolabına koş. Dünden kalanlar, akşama pişecekler derken enine boyuna bir
keşif başlar.
Ya kocanı
ne kadar keşfettin?
Mutfağa
gidince orada kaybol. Bir de çocuğu ilave ederseniz, artık koca devrede yok!.. Hele
hele kırk yaşını aşmışsa, o kadın yalnız evini ve çocuklarını bilir. Kocası
umurunda değil.
Elinden iş
gelmeyen hanımlarsa, kocasının gönlünü almasını bildiği için, kocası da onun
noksanlarına göz yumuyor. Becerikli hanımlar da yakınıyor, “Elinden iş
gelmeyenler şen şakrak, bizim talih suya düşmüş!.. Böyle hayat mı olur!”
Elli
yaşına gelmiş pek çok dindar kimsenin karısından ayrılmaya veya ikinci bir
evlilik yapmaya kalkıştığına şahit oldum, “Benim kadın eviyle, çocuğuyla evli
kardeşim, benimle evli değil. Ben de kendime eş bulayım” diyor adam. Çünkü
erkek yemeği, yatacak yeri bulabilir fakat eş, yâr bulamaz; hele dindar ise…
Dünyanın
çeşitli yörelerinde ak saçlı eşlerin kol kola yürüdüklerini gördüm. Bizde de
adam bir âlemde, kadın başka âlemde… Evliliğin esasında yardımlaşma ve nezaket
vardır.
“Bende
hangi yanlışı buluyorsun? Seninle daha iyi anlaşmak için ne yapabilirim?”
soruları yuvayı kurtarabilir. Fakat gurur mani oluyor.
Son olarak
şunu söyleyeyim ki; kocasını memnun eden kadın, onu kendine bağlar.
*Yazının
tamamı için (http://www.cocukaile.net)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder