29 Kasım 2020 Pazar

ilişkiler & bağımlılık *

 'Ben ... olmadan yaşayamam.'

Dediğin ne var ise ... yerine yazdığın şeye bagımlısındır. Emin ol dünyada o olmadan da hayatı devam eden birileri var.

Birşeylerin eksikliğinde ölecek gibi hissediyor olmak bilinçaltının kendini koruma çabasıdır.

Hayatında birisi olmadan yaşamaya devam edemeyecegin korkusu: yetişkin bir insanın korkusu değildir. Bebeğin korkusudur.

Bebek annesi olmadan, bakım vereni olmadan hayatına devam etmesi imkansıza yakındır. Bebeğin bağımlılığı gerçektir. Hayatında hep o korkuyu taşımak, terk edileceğinden titremek, içinin yangın yerine dönmesi taa o zamanlardan gelir. Yani annenin seni terk edeceğinden, gideceğinden gergin şekilde iyi çocuk olmaya mecbur kalmaktandir bu ilişkiye olan bağımlılık.

Yetişkin ve olgun bir psikolojik yapılanmaya sahip insanlar esnektir. Beşerdir. Hayatına uyum sağlamaya, devam etmeye lazım olan donanıma sahiptir. '...' yerine yazilan ne varsa, onsuz yaşamanın da anlamlı olduğuna tefekkür etmiştir. Bu anlamda kişinin kendi kaynaklarını ve becerilerini kesfetmesi en çok da geliştirmesi zincirleri kiracaktir.

Mecbur kaldığı, yok sayıldığı, yok ettiği... İlişki şekillerinden, saygınin ve

sınırin temel alındığı ilişkiler kurmaya başlanacaktır. Bu saygının ve sevginin kendisine verilmesini beklemek yerine kendisinin bunu elde ettiği, kendisi elde ettiği için de güçlü hissettiği bir kimlik oluşturmuş olacaktır.

Unutma!! Birseylerin sana verileceğini beklemek ve beklediğin şey olmadan öleceğini sanıp büyük hayal kırıklığı yaşamak bebeğin ve çocuğun duygusudur.

#psikoloji #psychotherapist #psicoterapia #psicologia #psicologiaclinica #psychiatry #psychanalyse #psychology #psychotherapy #psikoterapi #psikoterapist #canadapsikolog #canada🇨🇦 #usa🇺🇸 #usapsikolog #amerikapsikolog #onlinepsikolog #onlinepsikoterapi #cift #ailedanışmanlığı #ailedanışmanı

     https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=10217742514945897&id=1571586390


öykü; “Sonrası için nelerle karşılaşacağınızı, nasıl devam edeceğinizi düşünüyorsunuz?(2 Kasım  2020) ”, sorusuna cevap verirken;

   *Diyanet İşleri Başkanlığı’nın iki ciltlik “İlmihal” isimli eserindeki, konuya ilişkin bölümde, karı-koca arasındaki bu sürecin öncesi ve sonrasında dikkat edilecek hususları ve sürecin safhalarına ilişkin bilgileri de okuduğumu ifade etmek istiyorum.

   *Yaşadığımız bu süreçte “kul hakkı” ve “ahde vefa” kavramlarının özellik arz etiğini de düşünüyorum

   *Özellikle tek taraflı anlatılanlara karşı değerlendirme yapmanın eksik kalacağını da düşündüğümden iki tarafı da dinlemek isteminize katılıyor ve saygı duyuyorum.

-Kişisel değerlendirmelerimi ifade ederken genel prensiplerle başlamak isterim:

-İnsan davranışlarını anlatırken “toptancı” zihniyetten uzak durulması gerektiğini,

-Diğer bir ifadeyle hiç kimseye, bütünüyle kötü ya da iyi diyemeyeceğimizi düşünüyorum.

-Elbette “bardağın yarısı dolu” ise, kalan bölümünün de  boş olması doğaldır.

-Zaten güzelliklerimiz ve hatalarımız, eksikliklerimizle birlikte insanız…  “hangimiz mükemmeliz ki…

-Yeter ki hatalar tekrarlanarak alışkanlıklar haline gelmesin ya da bilinçli olarak kullanılmaya devam edilmesin…

-Zor kararlar, adı üstüne iyice düşünmeyi gerektiriyor….. çok boyutlu:

   *Bir taraftan uzun yılların birlikte yaşanılan güzellikleri, kul hakkı, ahde vefa duygusu,

   *Diğer yandan maruz kalınan ve insanı kötü hissettiren, acıtan, yaralayan ve en önemlisi ısrarla tekrarlanan söz ve davranışlar…

   *Her ne kadar kötü söz sahibine ait” olsa da, muhatabın başkalarının yanında bile ifade edilen aşağılayıcı (paranoyak, psikopat, abartıyorsun, şeytan sana vesvese veriyor, ahmak, insanı aşağılayan bakışlarla söylenen “senin bacakların kısa vücudunun üstü uzun” alaycı vb.) sözleri …

   *Her ne kadar özür dileme ile sonuçlansa da tekrar tekrar maruz kalınan iftira (oy verme baskısı, başka kadınlara “sevgilim diyorsun…” ) karşısında etkilenmeyen kaç kişi tanıyoruz…..

-“Sen yabancı dil öğrenemezsin, sen sınavları geçemezsin, … her konuda bardağın yarısı boş anlayışı …..  .. bu ve benzeri davranışların yıpratıcılığı,

-Burada dikkati çeken ayrıntı şu; başkalarına gösterilen özen, incelik ve duyarlılığın en yakınındaki hayat arkadaşından esirgenmesi! Bu durum kabullenilmeli mi?

-Örnek verilecek olursa; ev temizliğine gelen çalışana; övgü ve minnet sözleriyle mukabele edilen teşekküre karşılık, benzer işler karşısında maruz kalınan kusur bulucu “önemsizlik” algısı yaratıcı tutum…  

-Ya da sevgi ifadesi olarak anlaşılması beklenen “çiçek” hediyesi karşısında bile; çiçek yaprakları üzerinde leke aranması ve “kazıklanmışsın”  sözleriyle ortaya çıkarılan hayal kırıklıkları… .. bir daha nasıl çiçek alabilirim?

-Ortak hayatımızın ilk günlerinden itibaren başıma kakılan; “benim altınlarım, benim param” sözlerine son dönemde eklenen “benim odam senin odan…  vb. gibi ben-sen anlayışının sürekliliği…

-Bir türlü “biz” olamamanın üzüntüsü…

-Sürecin sonrasında yaşanabilecek “yalnızlık” kavramı elbette önemli…. Bu durumu kitaplarda bolca okumaktayım…..  muhtemel zorlukları göğüslemem gerekeceğini biliyorum ve hazırım bile diyemiyorum… .. her şeye rağmen tercih yapmak durumundayım…. Özellikle 2013 yılından itibaren geçen yedi yılın neredeyse tamamı fiziksek temas olmadan ve son bir yıla yakın bir süre ise ayrı mekanlarda geçti….. diğer bir ifade ile maddi manevi bağın şeklen bile kalmadığı; muhabbet, sevgi ve olumlu duyguların kalmadığı ruhsuz bir hayatın ortaya çıkarabileceği bedensel ve psikolojik yıpratıcı sorunlardan da kaçınmak durumunda kaldığımızı düşünüyorum…

-Saygı gördüğüm kadar saygı gösterebilirim, değer gördüğüm kadar değer verebilirim… ama alay, hakaret ve aşağılayıcı tutuma da sonsuza kadar katlanmak zorunda değilim…

-Kimseye “beni sev” ya da ”beni say” anlamında sözlü veya bu algıyı yaratabilecek bir tutum içinde olamam…  “”zorla güzellik olmayacağını” biliyorum… bunun beraberinde kötü muamele gördüğümde ortamı terk etme yöntemini tercih etmek durumunda bırakıldığımı düşünüyorum…

-Çok bilinen bir genelleme var; tabiat boşluk kaldırmaz.

-Su akar yolunu bulur….

-Bu anlayış her iki taraf içinde geçerli… elbette ki boşluklar bir şekilde dolacaktır….

-Yemek, temizlik elbette insanoğlunun doğal ihtiyaçları, ama bunların ötesindeki daha önemli olan ihtiyaçlarla mukayese edilemez…

-Anlaşılmayı kolaylaştırma amacıyla şöyle bir örnek vermek isterim; sevgi, dokunma, güzel sözler, zarafet, nezaket, değer görmek, özen duygularının yanında “traktör lastiği” kadar önemi olmayan kavramların ne önemi olabilir

-“yemek”, “temizlik”, “saçını süpürge etmek”;  sevgi ve muhabbetin önünde yer alabilir mi?

-yemeği kendim de yapabilirim, içinde sevgi olmayan yemeğin ne faydası olabilir ki?…. istemiyorum, aramadım da zaten….

-Her şeyden önce duygular gelir, sevgi yoksa diğerleri sıfırla çarpılır…..

-Elbette karşılıklı sevgi,  karşılıklı güzel söz önemli … bu anlamdaki eksiklik tek taraftan kaynaklanıyor diyebilir miyiz?

-İncelik (temizlik, getir-götür…) karşısında alaya alınmak, hakarete uğramak ve bu durum dile getirildiğinde “sen benim gibi karıyı nereden bulacaktın” karşılığı ... kabul edilebilir mi?

-Ne demek isteniyor? “Sen benim dengim bile değilsin” algısı ortaya çıkıyor…. Bu “alınganlık” mı?

-Kimse bulunmaz Hint kumaşı değil, kimse mükemmel değil, kimse çantada keklik değil…..

-Ağızdan çıkan kötü sözler; elbette ki sahibine aittir… diğer taraftan “dil yarası” izler bırakıyor…

-Sorulduğu-istendiği için dile getiriyorum… .. bu duruma “eskiye takılma” …  “Sen beni şikâyet ettin. Ben de seni şikâyet edeceğim” … ..  denebilir mi?

-Bütün bunlara rağmen; maruz kaldığımı aşağılayıcı kötü sözlere aynı ile karşılık vermediğimi, provakasyona / oyuna gelmemeye özen gösterdiğimi ve yanlış bir karar alarak kul hakkına girmekten korktuğumu ifade etmeliyim…..

-Bu yüzden ilk yıllarımızda başladığını düşündüğüm özen eksikliği, karı-koca kavramı ile birlikte düşünülen ve diğer birçok özelliğin yanında,,. ..  olmazsa olmaz olarak görülen, ihtiyaçlardan yoksun kalmak (hatta “...teke” aşağılamasına kadar varan yıpratıcı tutum) şeklinde ortaya çıkan ve uzun yıllar yalan-yanlış dini referanslarla arka plana atılan sorunların, ilerleyen süreçte profesyonel danışmanlık alınması ihtiyacıyla dile getirilmesi ve arkasından ilk olarak 2013 yılında konusunda uzman profesyonellere başvuran taraf olunması; konuya ilişkin pozitif yaklaşımımın göstergesi olduğunu düşünüyorum.

-Bu yüzden 2013-19 yılları arasında küçümsenemeyecek miktarda zaman, enerji ve maddi kaynak ayırarak çözüm bulmaya / okumaya ve anlamaya çalıştım….

-Psikolog Sepil Özşen’in düşüncelerini de dikkate almak gerekiyor….:”Yetişkin ve olgun bir psikolojik yapılanmaya sahip insanlar esnektir. Beşerdir. Hayatına uyum sağlamaya, devam etmeye lazım olan donanıma sahiptir. '...' yerine yazılan ne varsa, onsuz yaşamanın da anlamlı olduğuna tefekkür etmiştir. Bu anlamda kişinin kendi kaynaklarını ve becerilerini keşfetmesi en çok da geliştirmesi zincirleri kıracaktır.

Mecbur kaldığı, yok sayıldığı, yok ettiği... İlişki şekillerinden, saygının ve sınırın temel alındığı ilişkiler kurmaya başlanacaktır. Bu saygının ve sevginin kendisine verilmesini beklemek yerine kendisinin bunu elde ettiği, kendisi elde ettiği için de güçlü hissettiği bir kimlik oluşturmuş olacaktır”

-Gelinen durumu anlaşılır şekilde açıklamaya yeterli olduğunu düşündüğüm ve doğum günü ile ilgili iki “mail”i de paylaşmak işterim (EK sayfa)

-Sonuçta sihirli değnek olmadığını anlayarak kendimi değiştirmeye, sadece mutlu olabileceğimi düşündüğüm konulara zaman ayırmaya, mutsuzluk verebilecek konulardan uzak durmaya, “Müslüman aynı yerden iki defa ısırılmaz” anlayışı ile, daha önce maruz kaldığım olumsuz gelişmeler karşısında aradaki mesafeyi daha da açarak savuşturma gayreti göstermeye başladım….. ..

-Diğer taraftan çok uzun bir yaşanmışlıklardan çıkarılan dersler var hayatımızda... ..

-Gözden çıkarılmışlık hissediyorum…. 

-Kurallar ve disiplinin hakim olduğu otuz beş yıllık meslek hayatımda bile zorlayıcılık yerine önce ikna ediciliği ve karşılıklı sevgi saygıyı ön planda tutmaya çalıştığımı düşünüyorum… zorla güzellik olmayacağını  biliyorum... 

-En çok kullandığım sözlerden birisi de; “teklif var ısrar yok” olmuştur… halen konuşmakta olduğumuz konu ise; “çok özel” olduğundan uzun süreli konuşmalar ve profesyonel destek alınmasını gerektirdi, yoksa her ne pahasına olursa olsun ısrarla sürdürmek anlayışı değildi yaşadıklarımız…

-Uzun süreli profesyonel destek almamız da bu sözler, doğruluyor…

-Ve hayatın mevcut hali ile sürdürülmesinin taraflara mutsuzluk verdiğini görüyorum… ısrar etmek mi devam etmek mi tercihini zorunluluktan gündeme getiriyorum.

-Süreç içinde aradaki duygusal bağın giderek zayıflaması, tensel temasın yok olması, zaten düşük seviyeli olan ilişkinin tamamen irtifa kaybetmesi giderek daha yıpratıcı bir hal almakta…

-Elbette Allah’tan ümit kesilmez…..  rol dağılımının; inançlarımız ve insan (kadının kadın, erkeğin erkek kimliğine) fıtratına uygun olduğu, hayatın akışı içinde önceliğin(1*) karı kocaya verildiği bir hayat tarzını öngören mutabakat beklentilerimi muhafaza ettiğimi de ifade etmek istiyorum…

-Hayatın akışı içinde sözlü olarak defalarca gündeme gelen ve 2013’den itibaren aldığımız  profesyonel uzman desteğinden sonra; “söz değil davranışların ikna ediciliğini” halâ daha bekliyorum…

-Diğer taraftan da ümit var mı?

-Yoksa kaçınılmaz sonuçtan korkumuza mı direnç gösteriyoruz da, gereksiz yere mi yıpranmaya devam ediyoruz sorularını sormaya başladım….

-Yaşadıklarımızın;

   *sadece iki kişi arasında değil,

   *çevremizdeki yakınlarımızla ilgili boyutunun da olduğunu biliyorum.

   *“Kul hakkı” endişelerimden kaynaklanan sorularıma da cevap bulma ihtiyacı hissettiğimi vurgulamak istiyorum….

-İşte bu yüzden 2013-2019 arasındaki 122 kez profesyonel danışmanlık almamızın ardından pes etmek ve işi akışına bırakmak ya da ortak yaşamımızın renksizliği, yoruculuğu ve yıpratıcılığına karşı harekete geçerek tekrar profesyonel destek almaya karar verdim… ve bu yüzden (123. kez) tekrar size geldim…..

-Aslında karar verirken sizden onay almak ihtiyacı duyduğumu itiraf etmeliyim…..

-Gelecekle ilgili sorunuza ise net cevaplar vermek elbette ki mümkün değil. Buna rağmen:

  *Elbette maddi hayatımız / ihtiyaçlarımız devam ediyor, diğer taraftan kendimizi strese sokmadan, yani Rabbimizin varlığının bilinci ile O’nun verdiği nimetlerin kıymetini bilerek, rahmetinin; gazabından çok çok büyük olduğunun fakında olarak, ama aynı zamanda sürekli olarak niyet ve yaptıklarımızı gören Yaratıcı’mızın farkında olarak, başka bir ifade ile korku ve ümit arasındaki bir noktada denge sağlayabilme becerisini gösterebilmeliyiz......

   *Bu sözler felsefe kokuyor olabilir… Son zamanlarda sürekli zihnimi meşgul eden bir ruh hali ile hayatımı sorguluyor ve muhasebe yapıyorum.... Dualarımda da aynı ruh hali var.... doğru işler yapmak ve Rabbimin rızasına uygun karalar almak için yalvarıyorum.....  Bütün bu süreç içinde zihnim meşgul ama huzur içinde olduğumu da hissediyorum…. “Sabır göstermediğim iddia edilebilir mi?”, soruyorum…  Acele etmeden, mutedil / ılımlı bir  yaklaşımla hareket etmeye ve çevremdeki insanlardan gelebilecek muhtemel (olumlu-olumsuz) tepkileri sakin ve olgunluk içinde karşılamak için psikolojimi hazırlamaya çalışıyorum ....

  *Diğer taraftan;i htiyaç duyulduğunda kullanılan ve ihtiyaç bittiğinde bir kenarda unutulan, değer verilmeyen  “toz bezi” muamelesini savuşturmanın huzurunu bulabileceğimi,

-İnsana değer veren saygı gösteren aile yakınlarıma ve arkadaşlarıma daha fazla zaman ayırabileceğimi,

   *Özellikle torunlarımla daha fazla zaman geçirebileceğimi,

   *Atölye (STK dahil)  çalışmalarında veya benzeri etkinlikleri olan kurumsal yapılarda yer alabileceğimi,

   *Kimseye yük olmamak adına; barınma başta olmak üzere benzeri ihtiyaçlarımı rehabilitasyon merkezi vb. bir kurum üzerinden karşılama imkanlarını kullanabileceğimi,

   *Sağlığım ve maddi gücümün yeterliliği oranında Umre dâhil yurt içi-yurt dışı gezilere daha fazla katılabileceğimi düşünüyorum,

  -Siz ipleri koparmaya göz yummak yerine, danışmanlık sürecini tekrar başlatmak ricasında bulundunuz ve şahsınıza, tecrübeleriniz ve bilimsel bilgi birikiminize duyduğum saygı gereği teklifiniz kabul ettim. Nasıl olacak sorunuza cevaplar vermeye çalıştım…

-Beni tekrar size getiren endişelerim halen devam etmekle birlikte; “Görelim Mevla’m neyler, neylerse güzel eyler” inancımı bir kez daha ifade etmek istiyorum….

 1*başkaları için ... hijyen / diz, giyim, parfüm..

 

[9.12.2018 19:24:45] Aa ... ...Kocacım, biraz önce ... ... aklıma geldi. Geçmiş doğum günün kutlu olsun.Her ne kadar seni inandıramadıysam da seni çok sevdim ve seviyorum.Sen benim tek aşkımsın.Iyi ki sen benim eşim olmuşsun,iyi ki Rabbim seni bana nasip etmiş. Rabbime binlerce şükür. Çok meşakkatli bir mesleğin olmasına rağmen ,bazen çok zorlanmama rağmen geriye dönüp baktığımda iyi ki hayatıma girmişsin diye düşünüyorum. Seni çok seviyorum,bana yaşattığın bütün güzel şeyler için çok teşekkürler, Rabbim seni başımızdan eksik etmesin,sağlıkla, mutlulukla,birlikte yaşlanmayı nasip etsin inşaallah. 

[9.12.2018 21:12:26] ...: Karıcım, geçmiş doğum günümün hatırlanmasından mütehassıs oldum. Doğum günü konusunda çok duyarlı olmadığımdan sekiz sabahı ... arayınca doğum günü olduğunun farkına vardım. Sağ olsun.

Ara(ya)mayanlar için de gönül koymam. Onlar da sağ olsunlar.

Evet beni sevdiğini söylüyorsun, inanmak durumundayım.

Diğer taraftan ağızdan çıkanlarla davranışlar arasında uyum olması gerektiğine inanıyorum. Bu noktada da farklı düşündüğümüz için karı-koca ilişkilerinin gerektirdiği yaşam biçimi, karşılıklı sevgi/saygı, davranışlar vb. konularında eksiklikler ve hatta terslikler olduğu düşüncelerim giderek daha yoğun bir hale geldi. Bu durumu kabullenip ...miş gibi yaşamak yerine konuşarak ortak bir anlayış geliştirebileceğimiz şeklindeki umutlarım / beklentilerim konusunda çareler aramaya başladım. “İnsanlar konuşarak anlaşır” özdeyişinde vurgulandığı üzere karşılıklı konuşmanın yeteceğini ümit etmiştim, yanılmışım. Konuşmak ters tepti ve “geçmişe takılmak, takıntıları olmak, cehennem zebanileri ile korkutmak, şeytanın vesvese vermesi .... gibi “  hitaplara maruz kaldım. Bunun ötesindeki detayları tekrar gündeme getirmenin ise faydası olmayacağını anlamış bulunuyorum.

İnsanların karı-koca olması, aile kurması ve aralarında kuvvetli bağların giderek kuvvetlenmesi, karşılıklı derin bir muhabbet hissetmeleri, bunların dinimize uygun birer  sevap olduğu, Rabbimizin emirlerinin de aynı doğrultuda olduğunu biliyorum / inanıyorum.

İnsanların nefisleri var: Hiç kimse mükemmel değil.

Elbette ki karı-koca arasında da mükemmellik aranmaması gerekir. Sorunların çıkmasının normal olmasına inandığım kadar bu sorunların ....mış gibi davranarak görmezden gelinmesi yerine, aradaki bağları giderek kuvvetlendirecek  tedbirler aramanın da bir gereklilik olduğuna inanıyorum.

Konuşmak çözmedi ise ne yapabilirdi.... bu yüzden 2013 ve 2018 yılları arasında büyük bir ümitle, uzman desteği alınmasının uygun olacağını düşünmüştüm. Uzun sayılacak bir süre içinde zaman başta olmak üzere maddi / manevi emek verdik, sabırla ümitlerimi muhafaza etme gayreti gösterdim.

Mümkün olduğunca ilaç alınmasına karşı bir hayat tarzını benimsediğim halde; Dr. Ahsen’in tavsiyesine uyarak uzun bir süredir depresyon ilacı kullanmaya devam ediyorum.

Bunca emek verilmesi sonrasında uzman desteği kesintiye uğradı. Yapacak başka ne kaldı....... çıkar yol bulamadım.

Örnek almak durumunda kaldığımız Peygamberlerin bile sıradan insanlarınkinden çok daha fazla zorluklarla karşılaştığını, ama olaylara “sabır” gösterdiklerini biliyorum.

Ben de sabır göstermeye karar verdim. Rabbim sabredenlerden eylesin .....

Kimseyi değiştirmek gibi bir hedefim yok.

Karı-koca, kadın-erkek ve evlilik konularında çok kitap okudum. Anlamaya çalıştım. Hala daha okumaya devam ediyorum. “Kadın”, “karı”, “koca”, “erkek” kavramlarını hem dini kaynaklarda, hem de bilimsel kaynaklarda açık açık tarif ediyorlar. Diğer bir deyişle arayışım, çözüm ümidim devam ediyor.

Şikayet etmiyorum. “Vardır bunların da bir hikmeti” diyorum. Her şey Allah’tan.

Bunun yanında yorulduğumu da itiraf etmeliyim.

Her namazımda karşılıklı muhabbetimizin artması için dua ediyorum.

Rabbim bizlere hidayet nasip etsin.


·     





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder