İnsanın kendi dışında arayıp bulması gereken bir hakikat olmadığını;daha doğrusu arayanın sonunda ulaşabileceği tek bir hakikat bulunmadığını söylüyorlar nicedir. Kim söylüyor? Felsefeciler, sanatçılar, yazarlar, psikologlar, hatta din üzerine yazan bazı araştırmacılar.
Bunu söylemek evvel emirde insanın
hoşuna gidiyor. İyi ya, diyoruz, arkasından koşmamız gereken bir hakikat yokmuş; hakikat bizim içimizdeymiş. Hepsinden mühim hakikat kişiye göre değişen bir şeymiş, herkesin hakikati kendine göreymiş Gelsin içe dönüş çabaları, Uzak Doğu esintili çeşit çeşit
seanslar ve hakikatin çoğulluğuna dayalı popüler hoşgörü açıklamaları.
Bunda ne var diyeceksiniz. Tasavvuf da “Allah’a giden yol insanlar sayısıncadır,” demiyor mu? Evet bunu biliyor ve içtenlikle kabul ediyorum. İlaveten tefsirdeki yorum zenginliği, fıkıhtaki
fetva çeşitliliğini, medeniyetimizin hiç de yabancı olmadığı çok hukuklu sistemi ve bu çeşitliliğin evrenselliği sağlayan bir zenginlik olduğunu biliyorum. Ama içimde bir yer, bu ikisinin aynı şey olmadığını da söylüyor. Zor ikna olan muhalif tarafım, “Bu işte bir
bit yeniği var,” diyor. Bir yandan dindar camiadan gelen giyimde kuşamda, fikirde törede herkesi tektipleştirmeye çalışan dar gönüllülükle , öte yandan “Sen kendini nasıl mutlu hissediyorsan doğru olan odur,” diyen çivisi çıkmış dünyayla
savaşırken buluyorum kendimi. “Allah’a giden yol insanlar sayısıncadır,” sözünde işaret edilenin hakikatin çoğulluğu değil, ona varan yolların çeşitliliği olduğunu , hakikati kendiyle ilişkilendirmenin, bu ikisini ayırt edememekten doğduğunu
düşünüyorum.
Sözün özü, vardığım netice şu ki bizim dışımızda evrensel, nihai ve tek bir hakikat var ama ona ulaşma yolları insanlar sayısınca. Hedefin birliği, yolun çeşitliliğine engel değil. Böyle bakmadığımızda ya hakikati işnkâr ediyoruz ya da
insanların çeşitliliğini.
Altı Dakika & Fatma Bayram
Kaknüs Yayınları
1.Basım; İstanbul, 2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder