3 Eylül 2020 Perşembe

tren & yolculuğu mektup + farika

....kardeşim, Yaşadığımız gerginlik dolu konuşmalar....  bu durumun son derece yıpratıcı ve incitici olduğunu paylaşmak istiyorum... Bunun yanında (özür dileme sonrası kısmen gönül alıcı olsa bilse) özellikle de söylemediğim ama; “sen ... ... ..demek istedin”  şeklindeki yorum yapıcı  ifadeleri  kabul etmem mümkün değil. 

       Ağzımdan çıkmayan ya da gerekli gördüğüm hallerde kendimi ifade etmemi kolaylaştıracağına inandığım ve her fırsatta düşüncelerimi  yazılı olarak paylaşmayı tercih etmek  gibi

eğilimlerim biliniyorken “niyet okuma” olarak değerlendirilecek anlayıştan uzak durulmasının daha uygun olacağına inanıyorum. 

       Aradan biraz zaman  geçince ve daha rahat bir ortamda öğleden önceki vaziyet ile ilgili bir kaç düşüncemi  de paylaşmak istiyorum: 

    *şahsım olarak artık orta yaşın da ilerisine geçmiş biri olarak, kendimi olaylar karşısında daha olgun daha soğukkanlı tepkiler verme konusunda eksik buluyorum, 

   *Bunun yanında elbette ki mükemmellikten uzak ve hataya açık olduğumu da kabul ediyorum, 

   *Buna rağmen yaşamın her safhasında gerek Rabbimizin özellikle vurgu yaptığı “kul hakkı” başta olmak üzere dinimizin öngördüğü iyi insan olmak ve iyi vatandaş olma anlayışı içinde de yasal sınırlar içinde kalma gayreti içindeyim, 

   *bütün bunlara rağmen hata yaptığımda ise pişmanlık  duymanın ötesinde kendimi düzeltmeye çalışıyorum, 

    * insanlar arasında üstünlüğün yaşlı olmak, eğitim, makam , mülk ve para ile değil sadece takva ile olduğunu biliyor ve hayatıma yansıtmaya çalışıyorum, 

    *başkasını değiştirmenin mümkün olmadığını özellikle son altı senede daha iyi öğrendim ve kendimi değiştirmek konusundaki gayretlerim devam ediyor, 

     * bu anlayış içinde her şeyin Allah’tan olduğunu, O’nun verdiklerine şükretmemiz gerektiği kadar vermediklerine de “vardır bunun da bir hikmeti”  diyerek kabullenmeye çalışıyorum, 

   **”hayatta her şeyin bir bedeli var” veciz sözünü, 

   **”söz uçar yazı kalır”, 

   **”duyduğuma , gördüğüme değil bizzat şahit olduklarıma inanmadan önce: "acaba...." , diyerek temkinli olmaya önem verdiğimi ifade etmek istiyorum, 

 

Diğer taraftan her zaman gönül rahatlığı içinde vurgulamak isterim ki; 

   *babamızın sağlığından itibaren anne ve babamıza gösterilen şefkat ve ihtimam için kalbi minnet duygularımı ve sizlere olan duygularımızın ve de dualarımızın ayrı bir özellik olarak gönlümüzde yer aldığını tekrar  vurgulamak istiyorum , 

    *bu anlamda minnet borcumu bir kez daha ifade ediyorum, 

    **ayrıca rahmetli Kamil amcamızın eşi rahmetli cici annemizin  kulağıma küpe olan şu sözlerini hatırlamakta yarar olduğunu düşünüyorum; “büyükler arasındaki olumsuzluklar, onların çocukları ve akrabalar arasındaki ilişkileri etkilememelidir” 

   ** Son derece bilgece bulduğum bu sözlerin aksine; maruz kaldığım ve aynı zamanda dinimizin “sıla-i rahim / akrabalarla irtibatı kesenler.....” kavramlarını erozyona uğrattığını düşündüğüm ve evlatlarımızı akrabalarından uzak tutma algısı yaratabilecek tutumlardan kaçınmak gerektiğine inanıyorum, 

   **”her koyun kendi bacağından asılır” ya da “bir yakınının suçu  / günahı nedeniyle çocuk / başkaları vb. cezalandırılmaz” prensibi gereği, şahsım olarak sadece kendi davranış ve sözlerim ve yaptıklarımdan sorumluyum,  

   **artık hepsi birer yetişkin olan aile fertlerimin  davranışları nedeniyle şahsımın suçlanmasının/ cezalandırılmasının ne kadar  doğru olacağını takdir makamına bırakıyorum, 

   **diğer taraftan yine yanlış algılamış olabilirim endişesini ve üzüntüsünü taşıdığım konuya da (yanlış ifadeler kullanmaktan korkarak) değinmek istiyorum; “annemize gösterilen çok değerli hizmet / şefkat / bakım/ ilgi / sevgi ..... yük vb. oluyor ise Allah rızası için açıkça ifade etmenizi istiyorum ve yalvarıyorum. Eğer böyle ise bunu ifade ettiğiniz andan itibaren annemizin bakımı için derhal annemin yanında sürekli kalacağımı, bunu kendime bir vazife ve şeref kabul edeceğimi ve elinden gelen her şeyi yapacağıma söz veriyorum, bunu sizlere garanti ediyorum.” 

     Bu konuda açık ve net cevap bekliyorum. 

   *Sonuç olarak: 

   *yaşadıklarımız  bizlerin kardeşliğimizi etkilemez, 

   *varsa ben  haklarımı helal ediyorum.  

   *Siz de haklarınızı helal ediniz . 


Denge /Farika

durum değerlendirmesi ve sonrası

“Sonrası için nelerle karşılaşacağınızı, nasıl devam edeceğinizi düşünüyorsunuz?(2 Kasım  2020) ”, sorusuna cevap verirken;

   *Diyanet İşleri Başkanlığı’nın iki ciltlik “İlmihal” isimli eserindeki, konuya ilişkin bölümde, karı-koca arasındaki bu sürecin öncesi ve sonrasında dikkat edilecek hususları ve sürecin safhalarına ilişkin bilgileri de okuduğumu ifade etmek istiyorum.

   *Yaşadığımız bu süreçte “kul hakkı” ve “ahde vefa” kavramlarının özellik arz etiğini de düşünüyorum

   *Özellikle tek taraflı anlatılanlara karşı değerlendirme yapmanın eksik kalacağını da düşündüğümden iki tarafı da dinlemek isteminize katılıyor ve saygı duyuyorum.

-Kişisel değerlendirmelerimi ifade ederken genel prensiplerle başlamak isterim:

-İnsan davranışlarını anlatırken “toptancı” zihniyetten uzak durulması gerektiğini,

-Diğer bir ifadeyle hiç kimseye, bütünüyle kötü ya da iyi diyemeyeceğimizi düşünüyorum.

-Elbette “bardağın yarısı dolu” ise, kalan bölümünün de  boş olması doğaldır.

-Zaten güzelliklerimiz, hatalarımız ve eksikliklerimizle birlikte insanız…  “hangimiz mükemmeliz ki…

-Yeter ki hatalar tekrarlanarak alışkanlıklar haline gelmesin ya da bilinçli olarak kullanılmaya devam edilmesin…

-Zor kararlar, adı üstüne iyice düşünmeyi gerektiriyor….. çok boyutlu:

   *Bir taraftan uzun yılların birlikte yaşanılan güzellikleri, kul hakkı, ahde vefa duygusu,

   *Diğer yandan maruz kalınan ve insanı kötü hissettiren, acıtan, yaralayan ve en önemlisi ısrarla tekrarlanan söz ve davranışlar…

   *Her ne kadar kötü söz sahibine ait” olsa da, muhatabın başkalarının yanında bile ifade edilen aşağılayıcı (paranoyak, psikopat, abartıyorsun, şeytan sana vesvese veriyor, ahmak, insanı aşağılayan bakışlarla söylenen “senin bacakların kısa vücudunun üstü uzun” alaycı vb.) sözleri …

   *Her ne kadar özür dileme ile sonuçlansa da tekrar tekrar maruz kalınan iftira (oy verme baskısı, başka kadınlara “sevgilim diyorsun…” ) karşısında etkilenmeyen kaç kişi tanıyoruz…..

-“Sen yabancı dil öğrenemezsin, sen sınavları geçemezsin, … her konuda bardağın yarısı boş anlayışı …..  .. bu ve benzeri davranışların yıpratıcılığı,

-Burada dikkati çeken ayrıntı şu; başkalarına gösterilen özen, incelik ve duyarlılığın en yakınındaki hayat arkadaşından esirgenmesi! Bu durum kabullenilmeli mi?

-Örnek verilecek olursa; ev temizliğine gelen çalışana; övgü ve minnet sözleriyle mukabele edilen teşekküre karşılık, benzer işler karşısında maruz kalınan kusur bulucu “önemsizlik” algısı yaratıcı tutum…  

-Ya da sevgi ifadesi olarak anlaşılması beklenen “çiçek” hediyesi karşısında bile; çiçek yaprakları üzerinde leke aranması ve “kazıklanmışsın”  sözleriyle ortaya çıkarılan hayal kırıklıkları… .. bir daha nasıl çiçek alabilirim?

-Ortak hayatımızın ilk günlerinden itibaren başıma kakılan; “benim altınlarım, benim param” sözlerine son dönemde eklenen “benim odam senin odan…  vb. gibi sözlerle dile getirilen ben-sen anlayışının sürekliliği… Bir türlü “biz” olamamanın üzüntüsü…

-Sürecin sonrasında yaşanabilecek “yalnızlık” kavramı elbette önemli…. Bu durumu kitaplarda okumaktayım…..  muhtemel zorlukları göğüslemem gerekeceğini biliyorum ve hazırım bile diyemiyorum… .. her şeye rağmen tercih yapmak durumundayım…. Özellikle 2013 yılından itibaren geçen yedi yılın neredeyse tamamı fiziksek temas olmadan ve son bir yıla yakın bir süre ise ayrı mekanlarda geçti….. diğer bir ifade ile maddi manevi bağın şeklen bile kalmadığı; muhabbet, sevgi ve olumlu duyguların kalmadığı ruhsuz bir hayatın ortaya çıkarabileceği bedensel ve psikolojik yıpratıcı sorunlardan da kaçınmak durumunda kaldığımızı düşünüyorum…

-Saygı gördüğüm kadar saygı gösterebilirim, değer gördüğüm kadar değer verebilirim… ama alay, hakaret ve aşağılayıcı tutuma da sonsuza kadar katlanmak zorunda değilim…

-Kimseye “beni sev” ya da ”beni say” anlamında sözlü veya bu algıyı yaratabilecek bir tutum içinde olamam…  “”zorla güzellik olmayacağını” biliyorum… bunun beraberinde kötü muamele gördüğümde ortamı terk etme yöntemini tercih etmek durumunda bırakıldığımı düşünüyorum…

-Çok bilinen bir genelleme var; tabiat boşluk kaldırmaz.

-Su akar yolunu bulur….

-Bu anlayış her iki taraf içinde geçerli… elbette ki boşluklar bir şekilde dolacaktır….

-Yemek, temizlik elbette insanoğlunun doğal ihtiyaçları, ama bunların ötesindeki daha önemli olan ihtiyaçlarla mukayese edilemez…

-Anlaşılmayı kolaylaştırma amacıyla şöyle bir örnek vermek isterim; sevgi, dokunma, güzel sözler, zarafet, nezaket, değer görmek, özen duygularının yanında (güzel yemek yapmanın) “traktör lastiği” kadar önemi olmayan kavramların ne önemi olabilir…

-“yemek”, “temizlik”, “saçını süpürge etmek”;  sevgi ve muhabbetin önünde yer alabilir mi?

-yemeği kendim de yapabilirim, içinde sevgi olmayan yemeğin ne faydası olabilir ki?…. istemiyorum, aramadım da zaten….

-Her şeyden önce duygular gelir, sevgi yoksa diğerleri sıfırla çarpılır…..

-Elbette karşılıklı sevgi,  karşılıklı güzel söz önemli … bu anlamdaki eksiklik tek taraftan kaynaklanıyor diyebilir miyiz?

-İncelik karşısında alaya alınmak, hakarete uğramak ve bu durum dile getirildiğinde “sen benim gibi karıyı nereden bulacaktın” karşılığı ... kabul edilebilir mi?

-Ne demek isteniyor? “Sen benim dengim bile değilsin” algısı ortaya çıkıyor…. Bu “alınganlık” mı?

-Profesyonel için ilk müracaat ettiğimiz aile danışmanı yanından ayrıldığımızda; “beni boşa o zaman?” sözünün üzerinden yedi yıl geçti….

-Kimse bulunmaz Hint kumaşı değil, kimse mükemmel değil, kimse çantada keklik değil…..

-Ağızdan çıkan kötü sözler; elbette ki sahibine aittir… diğer taraftan “dil yarası” izler bırakıyor…

-Sorulduğu-istendiği için dile getiriyorum… .. bu duruma “eskiye takılma” …  “Sen beni şikâyet ettin. Ben de seni şikâyet edeceğim” … ..  denebilir mi?

-Bütün bunlara rağmen; maruz kaldığımı aşağılayıcı kötü sözlere aynı ile karşılık vermediğimi, provakasyona / oyuna gelmemeye özen gösterdiğimi ve yanlış bir karar alarak kul hakkına girmekten korktuğumu ifade etmeliyim…..

-Bu yüzden ilk yıllarımızda başladığını düşündüğüm özen eksikliği, karı-koca kavramı ile birlikte düşünülen ve diğer birçok özelliğin yanında,,. ..  olmazsa olmaz olarak görülen, ihtiyaçlardan yoksun kalmak (hatta “azgın teke” aşağılamasına kadar varan yıpratıcı tutum) şeklinde ortaya çıkan ve uzun yıllar yalan-yanlış dini referanslarla arka plana atılan sorunların, ilerleyen süreçte profesyonel danışmanlık alınması ihtiyacıyla dile getirilmesi ve arkasından ilk olarak 2013 yılında konusunda uzman profesyonellere başvuran taraf olunması; konuya ilişkin pozitif yaklaşımımın göstergesi olduğunu düşünüyorum.

-Bu yüzden 2013-19 yılları arasında küçümsenemeyecek miktarda zaman, enerji ve maddi kaynak ayırarak çözüm bulmaya / okumaya ve anlamaya çalıştım….

-Psikolog Sepil Özşen’in düşüncelerini de dikkate almak gerekiyor….:”Yetişkin ve olgun bir psikolojik yapılanmaya sahip insanlar esnektir. Beşerdir. Hayatına uyum sağlamaya, devam etmeye lazım olan donanıma sahiptir. '...' yerine yazılan ne varsa, onsuz yaşamanın da anlamlı olduğuna tefekkür etmiştir. Bu anlamda kişinin kendi kaynaklarını ve becerilerini keşfetmesi en çok da geliştirmesi zincirleri kıracaktır.

Mecbur kaldığı, yok sayıldığı, yok ettiği... İlişki şekillerinden, saygının ve sınırın temel alındığı ilişkiler kurmaya başlanacaktır. Bu saygının ve sevginin kendisine verilmesini beklemek yerine kendisinin bunu elde ettiği, kendisi elde ettiği için de güçlü hissettiği bir kimlik oluşturmuş olacaktır”

-Gelinen durumu anlaşılır şekilde açıklamaya yeterli olduğunu düşündüğüm ve doğum günü ile ilgili iki “mail”i de paylaşmak isterim (EK sayfa)

-Sonuçta sihirli değnek olmadığını anlayarak kendimi değiştirmeye, sadece mutlu olabileceğimi düşündüğüm konulara zaman ayırmaya, mutsuzluk verebilecek konulardan uzak durmaya,  “Müslüman aynı yerden iki defa ısırılmaz” anlayışı ile, daha önce maruz kaldığım olumsuz gelişmeler karşısında aradaki mesafeyi daha da açarak savuşturma gayreti göstermeye başladım….. ..

-Diğer taraftan çok uzun bir yaşanmışlıklardan çıkarılan dersler var hayatımızda... ..

-Gözden çıkarılmışlık hissediyorum…  hizaya getirilme, ayar verilme (2*) girişimlerine maruz kalıyorum ….  Doktora gittiğimizde bile; uzmanlık, teşhis-tedavi”den önce doktorumuza  güven duymak ve ondan şefkat bekliyoruz….. kötü söz ilaç olabilir mi?

-Kurallar ve disiplinin hakim olduğu otuz beş yıllık meslek hayatımda bile zorlayıcılık yerine önce ikna ediciliği ve karşılıklı sevgi saygıyı ön planda tutmaya çalıştığımı düşünüyorum… zorla güzellik olmayacağını  biliyorum... 

-En çok kullandığım sözlerden birisi de; “teklif var ısrar yok” olmuştur… halen konuşmakta olduğumuz konu ise; “çok özel” olduğundan uzun süreli konuşmalar ve profesyonel destek alınmasını gerektirdi, yoksa her ne pahasına olursa olsun ısrarla sürdürmek anlayışı değildi yaşadıklarımız…

-Uzun süreli profesyonel destek almamız da bu sözler, doğruluyor…

-Ve hayatın mevcut hali ile sürdürülmesinin taraflara mutsuzluk verdiğini görüyorum… “ısrar etmek mi devam etmek mi ?”, tercihini zorunluluktan gündeme getiriyorum.

-Süreç içinde aradaki duygusal bağın giderek zayıflaması, tensel temasın yok olması, zaten düşük seviyeli olan ilişkinin tamamen irtifa kaybetmesi giderek daha yıpratıcı bir hal almakta olduğunu ifade ediyorum…

-Elbette Allah’tan ümit kesilmez…..  rol dağılımının; inançlarımız ve insan (kadının kadın, erkeğin erkek kimliğine) fıtratına uygun olduğu, hayatın akışı içinde önceliğin(1*) karı kocaya verildiği bir hayat tarzını öngören mutabakat beklentilerimi muhafaza ettiğimi de ifade etmek istiyorum…

-Hayatın akışı içinde sözlü olarak defalarca gündeme gelen ve 2013’den itibaren aldığımız  profesyonel uzman desteğinden sonra; “söz değil davranışların ikna ediciliğini” halâ daha bekliyorum…

-Diğer taraftan da ümit var mı?

-Yoksa kaçınılmaz sonuçtan korkumuza mı direnç gösteriyoruz da, gereksiz yere mi yıpranmaya devam ediyoruz sorularını sormaya başladım….

-Yaşadıklarımızın;

   *sadece iki kişi arasında değil,

   *çevremizdeki yakınlarımızla ilgili boyutunun da olduğunu biliyorum.

   *“Kul hakkı” endişelerimden kaynaklanan sorularıma da cevap bulma ihtiyacı hissettiğimi vurgulamak istiyorum….

-İşte bu yüzden 2013-2019 arasındaki 122 kez profesyonel danışmanlık almamızın ardından pes etmek ve işi akışına bırakmak ya da ortak yaşamımızın renksizliği, yoruculuğu ve yıpratıcılığına karşı harekete geçerek tekrar profesyonel destek almaya karar verdim… ve bu yüzden (123. kez) tekrar size geldim….. 2 Aralık 2020  Çarşamba günü yapılmasını planladığımız on-line görüşme profesyonel destek anlamında 124. Olacak…

-Bu görünmemiz ile; aslında karar verirken sizden onay almak ihtiyacı duyduğumu itiraf etmeliyim…..

-Gelecekle ilgili sorunuza ise net cevaplar vermek elbette ki mümkün değil. Buna rağmen:

  *Elbette maddi hayatımız / ihtiyaçlarımız devam ediyor, diğer taraftan kendimizi strese sokmadan, yani Rabbimizin varlığının bilinci ile O’nun verdiği nimetlerin kıymetini bilerek, rahmetinin; gazabından çok çok büyük olduğunun fakında olarak, ama aynı zamanda sürekli olarak niyet ve yaptıklarımızı gören Yaratıcı’mızın farkında olarak, başka bir ifade ile korku ve ümit arasındaki bir noktada denge sağlayabilme becerisini gösterebilmeliyiz......

   *Bu sözler felsefe kokuyor olabilir… Son zamanlarda sürekli zihnimi meşgul eden bir ruh hali ile hayatımı sorguluyor ve muhasebe yapıyorum.... Dualarımda da aynı ruh hali var.... doğru işler yapmak ve Rabbimin rızasına uygun karalar almak için yalvarıyorum.....  Bütün bu süreç içinde zihnim meşgul ama huzur içinde olduğumu da hissediyorum…. “Sabır göstermediğim iddia edilebilir mi?”, soruyorum… 

*Acele etmeden, kötü sözlere mukabele etmeden, mutedil / ılımlı bir  yaklaşımla hareket etmeye ve çevremdeki insanlardan gelebilecek muhtemel (olumlu-olumsuz) tepkileri sakin ve olgunluk içinde karşılamaya çalıştığımı düşünüyorum…  maruz kaldıklarımı affediyorum.

-Psikolog Serpil Özşen’nin düşüncelerinde vurgu yaptığı üzere (Mecbur kaldığı, yok sayıldığı, yok ettiği... İlişki şekillerinden, saygının ve sınırın temel alındığı ilişkiler kurmaya başlanacaktır. Bu saygının ve sevginin kendisine verilmesini beklemek yerine kendisinin bunu elde ettiği, kendisi elde ettiği için de güçlü hissettiği bir kimlik oluşturmuş olacaktır” ) sözlerinin değerli olduğunu biliyorum

-Kimseyle husumetim olmadığını düşünüyorum. Sadece, mevcut durumu sürdürmeye çalışmanın taraflara vereceği zararın giderek büyümemesi için tedbir almaya çalışıyorum.

-Hayatımızı her ayrı veçhesini / yanını temiz birer sayfa olarak değerlendiriyorum. Çoğunluğu oluşturan ve güzelliklerle dolu sayfaları inkâr etmek mümkün değil… sorunlu sayfalardaki arızaları ise ayrı tutarak karar vermeye çalışıyorum. Şartları zorlamaya devam etmek mi?  Yoksa iyilik ve güzellik dolu sayfaların değerini de zedelemeyecek yeni bir durum değerlendirmesi yapmak mı?

-İfade etmeye çalıştığım; bu yeni duruma ilişkin ümitlerim ise:

   *İhtiyaç duyulduğunda kullanılan ve ihtiyaç bittiğinde bir kenarda unutulan, değer verilmeyen  “toz bezi” muamelesini savuşturmanın huzurunu bulabileceğimi,

   *İnsana değer veren saygı gösteren aile yakınlarıma ve arkadaşlarıma daha fazla zaman ayırabileceğimi,

   *Özellikle torunlarımla daha fazla zaman geçirebileceğimi,

   *Atölye (STK dahil)  çalışmalarında veya benzeri etkinlikleri olan kurumsal yapılarda yer alabileceğimi,

   *Kimseye yük olmamak adına; barınma başta olmak üzere benzeri ihtiyaçlarımı (ikisi İstanbul’da , birisi ..köy’de konutlarım olmasına rağmen) rehabilitasyon merkezi vb. bir kurum üzerinden karşılama imkanlarını kullanabileceğimi,

   *Sağlığım ve maddi gücümün yeterliliği oranında Umre dâhil yurt içi-yurt dışı gezilere daha fazla katılabileceğimi düşünüyorum,

  -Siz iplerin koparılmasına göz yummak yerine, danışmanlık sürecini tekrar başlatmak ricasında bulundunuz ve şahsınıza, tecrübeleriniz ve bilimsel bilgi birikiminize duyduğum saygı gereği teklifiniz kabul ettim. Nasıl olacak sorunuza cevaplar vermeye çalıştım…

 (Eşimle görüşme yaptınız mı? Sizin görüşme talebinizle ilgili neler konuştunuz öğrenmek istiyorum)

-Beni tekrar size getiren endişelerim halen devam etmekle birlikte; “Görelim Mevla’m neyler, neylerse güzel eyler” inancımı bir kez daha ifade etmek istiyorum….

1*başkaları…  kişisel hijyen / diz, giyim, parfüm..

2*            https://bucerceve.blogspot.com/2020/10/kadin-erkek-iliskilerinin-hic-olmadg.html

2*            https://bucerceve.blogspot.com/2020/11/kagttan-kaplan.html




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder