Fazla naz aşık usandırır – dokuzuncu bölüm
Sıradan ortaklık mı?
-Terapistimiz
aynı soruyu sormuştu...
-Nasılsınız?
-Geçen
defa olumsuz cevap almıştı.
-Bu
sefer olumlu cevap verebilirim.
-Yarım
ağızla “iyiyiz”.
-Belki
de yorulduk.
Küçük şeyler
-Ceviz
kabuğunu doldurmayan “küçük şeyler” için duyarlı olmak yerine, boğuşmayı
seçmenin yorgunluğu diyebiliriz.
-Daha
doğrusu neden gelmek istemiştim?
-Talep
benden gelmişti.
-Konuyu
eşime açtığımda “ben de geleceğim” tepkisini bekliyordum.
-İkimizde
beklenen rolü oynamıştık.
-Her
zamanki gibi yapacaklarım konusunda “etki, tepki rapor” prensibini
uygulamıştım.
İnisiyatifi elde
bulundurmak
-Eşim
de “inisiyatifi kaptırmamak” anlayışını uygulamıştı.
-Tekrar
başa dönersek; terapiste gelmek / sorununa çözüm arama talebi tek taraflıydı.
-Her
zamanki gibi kontrol “altında tutma eğilimi” kendini göstermişti.
-Bu
durumdan rahatsız olmadığımı ifade etmeliyim.
-“Bir
diğerinin olayları kontrol altında tutma arzusu; her zaman her durumda her şeyi
kontrol edebileceği anlamına gelmez” diye düşünüyorum.
Akil adam & terapist
-Terapist
yardımı almak konusunda karar vermem; bu noktada ortaya çıktı.
-Bir
anda verilmiş bir karar değil.
-Kendimi
huzurlu hisedemediğim çok uzun bir süreç sonrasında; “kendi başıma çözüm
bulamayacağım, bir akil adama ihtiyacım var!” kararını verdim.
Sınırları ben çizerim
-Sorunu
nasıl özetleyebilirim; “Sınırları ben çizerim” anlayışına maruz kaldığıma
inanıyorum.
Ben & biz
-“Biz”
diyebilmek ne kadar önemli.
-“Biz”
dendiğinde en az iki kişi olmalı.
-Hem
biz diyeceksiniz, hem de bir kişi karar verici olacak ve iki kişi uygulayacak.
-Bu
anlamda esnekliğimiz yok denecek seviyelerde.
-Esnek
olunmaması anlamında “dayanma gücümü” kaybettiğime inanıyorum.
-Bu
geçici bir şey olmalı...
-Esneklik
hiç mi yok...
-Sınırları
ortaklaşa belirleyebilir miyiz....
-Cevap
aynı.
-Ortak
hayatın sınırları tek taraflı çizilebilir mi?
-Bundan
sonra ne arayacağız?
-Sorularımızın
doğru cevabı nedir?
-Soru(n)lar
devam etmekte...
Berduş & Şopar
-Örneklemek
isterim.
-Dışarı
çıkmak için hazırlık yapıyoruz.
-Giyindik.
-Dışarı
çıkacağız.
-Kıyafetin
olmamış.
-Çok
şoparsın.
-Ya da “çok
berduşsun.....
-Dışarı
çıkmadan, daha hazırlık safhasında; “şunları giysen vb.” dense itiraz
etmeyeceğim....
-Prof.Dr.
Nevzat Tarhan kitabında (sf.24) diyor ki; “Eşlerin birbirlerine verecekleri en önemli armağan, güvenlerini
hissettirmeleridir. Bu, aynı zamanda karşımızdakini onurlandırma yoludur.. Bir
kadın, erkeğinin giydiği gömleğin pantolonuna uymadığını gördüğünde “Bu
olmamış” derse erkek kendisini beceriksiz hisseder. Bunu yerine “Bence böyle
olsa sana daha çok yakışır” demek, olumsuz duyguları bertaraf edecektir.”
-Beceriksizliğe
bile razı olacağınız durumla karşı karşıya bırakılıyorsunuz ...
-Şopar, berduş
sözlerine muhatap oluyorsunuz.
Aşağılama
-Kırıldığınızı
ifade edince de “ne canım bunda, abartıyorsun ... paronayaksın...” aşağılamasına
muhatap oluyorsunuz.
-Bilim
adamının tespitlerini okuyorum, bir de eşimin söylediklerine bakıyorum .....
-Merak
ediyorum; hiç benzer sözler ağzımdan çıkmış mı?
Alaya almak
-“Senin vücudunun üstü uzun, bacakların kısa”
sözünün ne amaçla söylendiğinin izahı var mı?
-Söyleme
tarzı ve alaya alma algısı karşısında savunmada kalmak, gürültü çıkarmamak kabullenmek
anlamına mı geliyor?
-İmtihan
dünyasındayız ya ... ..
Karar verici
-Kolay
anlaşılır diğer bir örnek; “televizyon seyrederken tercihi kim yapar” sorusu
karşısında alınacak cevap yeterince açıklayıcı olacaktır.
Kırıcı olmak
-Eşlerin
birlikte olacağı özel zamanların ayrıntıları tek taraflı belirlenebilir
mi?......
-Hiç birimiz
mükemmel değiliz.
-Hatalarımız
olabilir.
-Aynı konuda
ısrarlı eleştiri insanı üzebiliyor, kırabiliyor....
-Özellikle
insanı rahatsız edici sıfatlarla taciz etmek .......
-Konunumuz
belli......
-Başka iyi
meziyetlerimiz (iyi anne, iyi ev
hanımı,....); bunları
önemsiyorum.
-Fakat iyi
meziyetleri tek taraflıymış gibi vurgulamak yeterli mi?
-Eşler
arasındaki olması gereken ve bizdeki varlığına inandığım yüzlerce iyi / güzel
kriteri sorgulamıyoruz.
Sorun algısı
-Eşlerden
birinde sorun algısı yaratan bir ayrıntıyı görüşüyoruz.
-“Olayları abartıyorsun.”
-“Sen ne şanslı adamsın, benim gibi .......
nereden bulacaktın” sözleri sorunumuza ilaç olabilir mi?
-Çevremize
bakıyorum.
-Bizde sorun
olduğuna inanıyorum.
-Çözüm bulma
gayretlerim yetersiz kaldı.
-Terapist
desteği almaya başladıktan sonra değişiklik olmadı mı?
-İçimden “evet” demek gelmiyor....
İstismar kapısı
-Gelinen
aşamaya kadar gösterilen sabır,
-Mevcut
durumu anlamaya çalışmak,
-İpleri
kopartmama anlayışı “istismar kapılarını
mı araladı?”
-Kendime soruyorum.
-Şimdi ne
haldeyiz?
-“Sen paronayaksın. Her şeyi abartıyorsun”
suçlamaları ile karşılaşmıştım.
-Terapist
görüşmeleriden sonra bu yakıştırmalar (sıfatlar)
son buldu.....
-Kerhen de
olsa esneklik görüyorum ......
-“Hiç bir şey
seni mutlu etmiyor“ durumuna düşmemek için olumlu gelişme demek zorundayım.... “Sihirli
değnek” olmadığını biliyorum.
-Nevzat
Hoca kitabında (sf.25) diyor ki; “Erkeğin, kadının duygularını önemsediğini hissettirmesi için kadını
dinlemesi gerekir. Kadının duygularını anlamaya çalışan erkeğin, onu anlamasa
da dinlemesi yeterlidir. .... Aynı durum kadınlar için de geçerlidir. Onların
kocalarına öneri ve eleştiriden uzak biçimde duygularını anlatmaları, erkeklerin
kendilerine karşı daha açık ve ilgili olmalarını sağlayacaktır. “
-Çözümü yine
biz bulmalıyız.
-Çözümü biz
ikimiz bulamayacak isek, durumu tek taraflı kabullenmeli miyim?
-Aradığım ne?
-İlişkilerini
normal yürütme başarısı gösteren insanların ortalaması ne durumda?
-Biz nereyi
hedeflemeliyiz?
-Mesele ile
daha ileri seviyede boğuşmamalı mıyım?
-Arayışlarımı
/ beklentilerimi sonlandırmalı mıyım?
Sıradan ortaklık
-“Evlilik sıradan bir ortaklık gibi mi?” düşünülmeli
...
Sihirli değnek yok (mu?)
-Karen Horney’in
(Kadın Psikolojisi) “evlilik sorunları” konulu
çalışmasının sonuç bölümündeki (sf.154)
“Bu tür kadınlar, bedensel yapılarıyla,
giyim kuşamlarıyla ve genel görünümleriyle, davranışlarıyla oldukça kadınsı
olabilirler. ... ... söylemek isediğim,
çok daha derinlere gizli-gerçekten sevebilme, bir erkeğe kendisini tam
anlamıyla verebilme yetisinden yoksunluk- bir
şeydir. Bu tür kadınlar daha çok kendi bildiklerini okuyacaklar ya da
kıskançlıklarıyla, yersiz zamansız istekleriyle, sıkıcılıkllarıyla ve dırdırlarıyla
erkeği canından bezdirip, onu kendilerinden uzaklaştıracaklardır. ....
bizi hayati ihtiyaçların
doyumundan alıkoyan belki de tek bir etken vardır: Kaygı. ... Cinsler
arasındaki çok güzel yani, kaygısız bir ilişki ulaşılmaz bir ideal olarak kalabilir.
... .. Her şeye rağmen, bize doğasının izin verdiği sınırların ötesinde bir
şeyler veremediği için onu bağışlayabilmeli, ..... doğrudan dile getirilen ya da ima edilen
diğer arzularımızı da bir yana bırakmak zorundayız. Sadece eşimizin ...
doyumsuz bıraktığı cinsel etkilerimize değil,
öteki itkilerimize de doyum arayıp bulmanın değişik yollarına yönelik
isteklerimizi de bırakmak zorundayız.”
ifadelerini “sihirli değnek yok” olarak
mı anlamalıyız?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder