Fazla naz aşık usandırır - on beşinci bölüm
-Terapiste
ara vermiş durumdayız.
-Terapist
kelimesini hatırlamak isteyen taraf var...
-Profesyonel
destek almadan devam etmek. ...
-Devam
ediyormuş gibi yapmak. ...
-Duyguları
paylaşmadan; konuşuyormuş gibi yapmak. ... ..
-İpleri
koparmamak ....
-Bunu
da hayatımızmış gibi paylaşmak....
-Okumak rahatllatıyor....
-Okudukça sorunun evrensel olduğunu daha
da net anlamak mümkün.
-Bazıları
sabır gösteriyor...
-Bazıları
ipleri koparıyor...
-Bazıları
da kendi bulduğu yöntemleri –genel kabul görmese
bile- uygulamaktan
çekinmiyor.
-Okudukça sorunun tek taraflı olmadığını,
çözümün karşılıklı anlayışla mümkün olabileceğini düşünüyorum...
-Ama
karşılık var mı?... emin değilim... ümitsiz vaka....
-“Karşılıklı
anlayış” ya da “karşılılı fedakârlık” tanımının ne olacağı sorunu kolay
çözüleceğe benzemiyor.
-Okuduklarıma bakınca “ilginç” diyorum. Brezilyalı yazarın
yazdıkları insanı şaşırtmıyor, dünyanın her yerinde insanların benzer konuları
sorguladığını anlıyoruz.
-Simyacı’ın
da yazarı olan Paula Coelho kitabında (Zahir) hayatı sorguluyor / eleştiriyor (sf.136);
“ .. .. İki insan evlendiğinde hayatlarının geri kalanı boyunca, donmuş gibi
bir arada kalmalılar. Aynı iki ray gibi yan yana uzayıp gideceksin, daima
aranda aynı uzaklığı bırakarak. Hatta zaman zaman biriniz daha uzağa gitmeyi ya
da biraz daha yakına gelmeyi istese bile,
bu kurallara aykırı. Kurallar diyor ki: ‘Mantıklı ol, geleceği düşün,
çocuklarını düşün: Değişemezsin, hareket noktasından varacağın yere kadar;
birbirleriyle aralarında aynı uzaklığı
koruyan iki tren rayı gibi olmak zorundasın. ... .. 143,5 santimetre (iki ray arasındaki mesafe)
uzaklıkta.... .. Bu kuralları kim koydu. Önemli değil. Onları sorgulamayın,
....”
-Aynı kitabın sonraki
bölümlerinde; “... ‘...İnsan ilişkisinde en önemli şey konuşmaktır, ama artık
kimse konuşmuyor, oturup konuşmuyor ve dinlemiyorlar. Tiyatroya, sinemaya
gidiyorlar, radyo dinliyor, kitap okuyor fakat neredeyse hiç konuşmuyorlar. ...
...”
-“Evlilikte
kadına en fazla keyif veren şeyin ne olduğunu biliyor musun?” ..... “Hayır,
yemek yapmak. Yemek yiyen erkeğini seyretmek bir kadının zafer anıdır,
çünkü bütün gününü akşam yemeğini düşünerek geçirmiştir. ... ..
-“Benim için de öyle, ama bir araya
geldiğimizde ne oluyor? Tartışıyoruz, nedensiz kavga ediyoruz, birimiz diğerini
değiştirmeye, kendi gerçeğini öbürüne zorla kabul ettirmeye çalışıyor. Benim
için anlamı olmayan şeyleri benden yapmamı istiyorsun, ben de senden. Bazen,
yüreklerimiz sessizken kendimize; ‘... ..
-“Dünyadaki milyonlarca insan da şu
anda aynı şeyi düşünüyor., şiddetle direniyor ve bu depresyon anlarının
geçmesini bekliyorlar. ... ...
“-Bir şeylerin eksik olduğunu
hissediyorlar, ama her ikisi de birer yetişkin, her ikisi de olgun insanlar ve
ilişkilerini dengede tutabilmenin ne kadar önemli olduğunu biliyorlar, bu
sadece çocuklarının hatırna bile olsa. İşlerine ve çocuklarına her gün daha
fazla zaman ayırıyorlar, evlilikleri hakkında giderek daha az düşünüyorlar. Her
şey gerçekten de iyiye gidiyor gibi görünüyor ve her ikisinin de hayatında
kesinlikle başka bir erkek ya da kadın yok.
-“Buna rağmen bir şeylerin yanış
olduğunu hissediyorlar. Sorunun üstüne tam olarak parmak basamıyorlar. Zaman
geçtikçe hayatları birbirlerinden daha da bağımsız hâle geliyor; yaşlanıyorlar;
yeni bir yaşam kurma olasılıkları hızla kayboluyor. Kitap okuyarak ya da nakış işleyerek , televizyon izleyerek,
arkadaşlarıyla görüşerek kendilerini
meşgul etmeye çalışıyorlar ama her zaman akşam yemeği sırasında ya da
sonrasında birbirleriyle konuşuyorlar. ... ..
Adam kolayca sinirleniyor, kadın da
her zamankinden daha sakin. Birbirlerinden giderek daha fazla uzaklaştıklarını
görebiliyorlar, ancak nedenini anlamıyorlar. Evliliğin böyle bir şey olduğu
sonucuna varıyorlar; ama dostlarına bu
konudan bahsetmiyorlar; onlar birbirlerine destek olan ve aynı şeyleden
hoşlanan mutlu çifti simgeliyorlar.
... ... sanki hiçbr şey olmuyormuş gibi davranmak, çünkü değişmek için çok geç.
-“O gün, yeni boşanmış olan bir
arkadaşımla öğle yemeği yedik ve bana: ‘Hep sahip olmayı hayal ettiğim
özgürlüğün tadını şimdi çıkarabilirim,’ dedi. Ama bu bir yalan. Kimse özgürlük
istemez: Hepimiz sadakat isteriz, Cenevre’nin güzelliklerinin keyfini birlikte
çıkarmak için kitaplar, söyleşiler, filmler hakkında konuşmak veya ikimize
yetecek paramız olmadığından sadece bir sandviçi bölüşmek için bile olsa,
yanımızda birisini ,isteriz. Tüm bir sandviçi yemektense yarısını yemek çok
daha iyidir. ... Yanlız
kalmaktansa acı çekmek daha iyidir; Çünkü yalnız olduğunda –kendi seçimimiz
olan değil, mecbur bırakıldığımız yalnızlıktan bahsediyorum- artık insanoğlunun
yaşam savaşında senin yerin yok gibidir. ....”
-Okumaya devam ettikçe kendinizden bahsedildiği
duygusuna kapılabiliyorsunuz ya da “azgın
teke“ vb. gibi kırıcı sözlere maruz
kalmanın haksızlığına üzülebiliyorsunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder