5 Ağustos 2015 Çarşamba

Eşinin annesi & sevimli büyükanne

Fazla naz aşık usandırır – onikinci bölüm
Ağzımdan kaçtı
-Biz olmak ne demek?
-Hayatın akışını benim çizdiğim sınırlar içinde, seçeçeğim yer ve zamanda ben şekillendiririm algısı yaratmak doğru mu?
-Hayatı birlikte şekillendiremez miyiz? ....
-Seyreltilmiş zamanlarda birlikte olunduğunda; ... ...  ağzında sakız ....   “unutmuşum” ...
-“Çok şoparsın!” ...
-Bunun adına ne denir?
-“Aşağılama”dan
başka tarifi var mı?
“Şopar” ... sıfatından vaz geçildiğini zannetmiştim ....
-“Ağzımdan kaçtı”  ....
-“Sana söylemedim, kıyafetine söyledim”  ....
-Bu lafları “yuttuk” mu? diyelim .... “yutkundum, geçtim mi” diyeyim ....
-İncindim. Kırıldım.  
-Sen de çok şey istiyorsun .....
-Hiç bir şeyle yetinmiyorsun ....
-Hayatı paylaşmak bu mu? gerekçeler ....
-Azarlamak için çıkan fırsatları kaçırmadan bir dizi sözü kaldırmak zorunda olmak zorunda mıyız?
-Bir de hiç ilgisi olmadığı halde “azarlamak” için ortaya çıkarılan gerekçeler .... ne oldu?
-“Madem telefon çalıyor dedin, sen niye baktın. Sen bakacaksan beni niye çağırdın ......”
-İncir çekirdeğini doldurmayacak bu kelimelerin ton-vurgusu “azarlamak” tanımını aşan mahiyette.... 
-Sabır ....                
-Halâ daha sabrın iyi bir şey olduğuna inanıyorum ....
Ara açıldığında...
-Kendi işimi kendim görüyorum ....
-Kırgınlık moduna geçince onarılması güç oluyor.
-Adına “küsmek” diyemeyiz; ama soğukluk uzadıkça iş çığırından çıkabiliyor.
-Aynı ortamı paylaşıyorsun; ama dokunmaktan ya da içli dışlı olacak tavırlardan kaçıyorsun.
Yıpratıcı süreçler
-“Sürekli kontrollü olma” modunda kalmak kolay değil.
-Aradaki mesafe açıldığında; kesinlikle karşı taraf adım atmıyor.
-Ortak inatçılık yüzünden araya giren soğuk dönemler her defasında daha da uzuyor.
-Bu durum kısa sayılacak insan ömründe daha büyük yer etmeye başladı.
-İncir çekirdeğini doldurmayacak meseleler için ömrün harcanmasına acıyorum.
-Bozuştuktan sonra aylarca süren soğukluk için üzülüyorum.
-İlk adımı atmak en zor engel olduğundan,  ilişkiyi koparmadan; ama kontrol edecek kadar da ucundan tutmak konusundaki yıpratıcılıktan yoruldum.
-Nevzat Hoca kitabında diyorki; “Üzüntü anında erkeğin ve kadının beyni farklı çalışır. Erkek sessizleşir, kabuğuna çekilir, konuşmak yerine düşünmeyi tercih eder. Bir çözüm bulduğunda sessizliğini bozar. Kabuğuna çekilme,gazete okuma şeklinde olabilir. Bu arada kadın kendisinin dinlenilmediğini zanneder.” (sf.25) ....  
-Hocaya katılıyorum.
-Gürültü etmek yerine çözüm aramayı tercih ettiğim ortada değil mi?
-Uzmana olan ihtiyacımızın devam ettiğini düşünüyorum.
-Terapistimizin tavsiye ettiği; ilk adımın erkek tarafından atılmasının yarar sağlayabileceğini düşünüyorum. ....
-İlk hareket erkekten gelecek, hem de istismar kapısı aralanmayacak .... zor iş ....
-Adım atıyorsun; azarı yiyorsun.
-Gevşemek yok der gibi ....
-Tek taraflı çizilen sınırlar içinde yaşamak zorunda mıyız?
-Çiçek alındığında insan ne yapar?
-Herhalde “memnun olunur”,
-Sevgi gösterildiği düşüncesi uyanır?
-Peki her zaman öyle mi oluyor?
-Hayır.
-Sıkıysa çiçek elinizde eve gidin.
-İlk tepki “kaça aldın, .... bak çiçeğin şurası buruşmuş, ... kazıklanmışsın ....”
-Çiçek aldınız; azarlandınız.
-“Hiç çiçek almayalım mı?” diye sormayın.
-Azarlanmayı göze alamıyorsanız sürpriz yapmak yok.
-Çiçek alınacak, ama birlikteyken,  eşinizin kontrolu altındayken.
-Çiçekçiye birlikte gidilecek, seçimi ve pazarlığı eşiniz yapacak, ücreti siz ödeyeceksiniz. 
-Eşiniz olayı kontrol ettiği için mutlu olacak.
-Sadece çiçek alırken mi?
-Ucuzluk marketlerinden yapılan basit alış-verişler dışında harcama yapmanız tartışma nedeni olabilir.
-Anlamlı harcamalar  tek tarafın inisiyatifi ile olacak.  .... Karşı koyarsanız hır çıkar ....
-Nevzat Hoca yine aynı kitabında (sf.30) “.... bazı kadınlar, eşlerine annelik yaparlar. Diş fıçalamalarından “Cüzdanını aldın mı?” demeye kadar sürekli müdahale içindedirler. Bu iyi niyetli çabalar karşı tarafı .... rahatsız eder.” diyor.
-Sanki eşimi tarif ediyor ....
-Çocukluk yıllarını anlatırken söyledikleri ile bugünü anlayabileceğimizi düşünüyorum. 
-Eşimimin daha ilkokul öncesi yaşlardan itibaren evlerinin ihtiyaçları için tek başına alış-veriş yaptığını, ilerleyen süreçte alış-veriş ve kardeş bakımı başta olmak üzere, neredeyse evinin annesi rolünü erken yaşta üstlendiğini bilmek durumu açıklar görünüyor.
-Eşinin annesi rolünü oynamak istediğinden eminim.
-Her şeyi kontrol etmek isteyen anne.
-Yaşananlar Gustav Graber’in “Kadın Psikolojisi” kitabındaki (sf.100) ifadelerle örtüşüyor; “... kocalarına çocuk gibi davranan, onlarda hep kusur bulan, onları küçük düşürüp alçaltan, ama bu ... davranışlarıından kendileri de mutsuzluk duyan, çünkü kocalarını gerçekten seven kadınlar!
-Günümüzde de kendi ailesi içinde  bir çok konuda halâ otorite olduğunu da eklemeliyim.
-Hastalıklara teşhis koymak ve ilaç önermek hususunda (doktor olan kız kardeşinden daha çok kontrol sağlamaya) hevesli olduğunu düşünüyorum.
-Ailenin yemek tarifi, örgü-dikiş, alış-veriş danışmanı olma özelliğini yıllardır sürdürdüğünü söyleyebilirim.
-Nevzat Hoca’nın yukarıdaki tespitlerine gelince eşinin annesi rolünün çok da iyi sonuçlar vermediğini görüyoruz.
-Eşini yönetmek yerine, işbirliği içinde olmayı denemek ..... zor mu? 
-Bir de İsviçreli psikolog ve  psikoterapi uzmanı Dr.Gustav Graber  1930’lu yıllarda yazdığı “Kadın Psikolojisi”ndeki (sf.74) tespitlerine bakalım: “Kadınlar vardır, asla doğru dürüst kadın olamazlar. Evlenseler, bir kocaya, bir yuvaya kavuşsalar da yine başaramazlar bunu ..... Herkes tarafından sevilen “cici kızlar” olarak kalır. Otuzuna, hatta daha ileri yaşlara kadar, .... kırkına, hatta daha da yukarı yaşlara dek uzanır “cici yaratıklığın” tümüyle kaybolmamasına özen gösterilir. .. Ama saçlara ilk aklar düşmeye görsün , bu sözde kadınlar balıklama büyükanne yaşamından içeri dalarlar. Vaktinden önce kocar, büyükanne tavırlarıyla “sevilen hala ya da teyze” rolünü oynarlar. Erkeklerin başları dertdedir böyleleriyle. Gerek cinsel, gerek duygusal, gerek düşünsel bakımdan soğuk kimselerdir. ... erkeklere kene gibi yapışırlar; sevilmeye alabildiğine gereksinim duyar, azla yetinmez, sürekli ruhsal çöküntü (depresyon) içinde yaşar ve bunun da suçunu erkeklere yükler, yüzlerine oturttukları gülümsemeyle ... depresif durumlarını örtüp gizlemeye çalışırlar.” ... “ (sf.76) Annesi bir zamanlar kendisine nasıl davranmışsa, o da kocasına yıllar yılı aynı şekilde davranmaktan geri kalmaz...” 

-Dr. Gustav Graber’in yazdıklarına yorum yapmamayı tercih ediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder