Fazla naz aşık usandırır – onikinci bölüm
Ağzımdan kaçtı
-Biz
olmak ne demek?
-Hayatın
akışını benim çizdiğim sınırlar içinde, seçeçeğim yer ve zamanda ben
şekillendiririm algısı yaratmak doğru mu?
-Hayatı
birlikte şekillendiremez miyiz? ....
-Seyreltilmiş
zamanlarda birlikte olunduğunda; ... ... ağzında sakız .... “unutmuşum” ...
-“Çok
şoparsın!” ...
-Bunun
adına ne denir?
“Şopar”
... sıfatından vaz geçildiğini zannetmiştim ....
-“Ağzımdan
kaçtı” ....
-“Sana
söylemedim, kıyafetine söyledim” ....
-Bu
lafları “yuttuk” mu? diyelim .... “yutkundum, geçtim mi” diyeyim ....
-İncindim. Kırıldım.
-Sen
de çok şey istiyorsun .....
-Hiç
bir şeyle yetinmiyorsun ....
-Hayatı
paylaşmak bu mu? gerekçeler ....
-Azarlamak
için çıkan fırsatları kaçırmadan bir dizi sözü kaldırmak zorunda olmak zorunda
mıyız?
-Bir
de hiç ilgisi olmadığı halde “azarlamak” için ortaya çıkarılan gerekçeler ....
ne oldu?
-“Madem telefon çalıyor dedin, sen niye
baktın. Sen bakacaksan beni niye çağırdın ......”
-İncir çekirdeğini doldurmayacak bu
kelimelerin ton-vurgusu “azarlamak” tanımını aşan mahiyette....
-Sabır ....
-Halâ
daha sabrın iyi bir şey olduğuna inanıyorum ....
Ara açıldığında...
-Kendi
işimi kendim görüyorum ....
-Kırgınlık
moduna geçince onarılması güç oluyor.
-Adına
“küsmek” diyemeyiz; ama soğukluk uzadıkça iş çığırından çıkabiliyor.
-Aynı
ortamı paylaşıyorsun; ama dokunmaktan ya da içli dışlı olacak tavırlardan
kaçıyorsun.
Yıpratıcı süreçler
-“Sürekli kontrollü olma” modunda kalmak
kolay değil.
-Aradaki
mesafe açıldığında; kesinlikle karşı taraf adım atmıyor.
-Ortak
inatçılık yüzünden araya giren soğuk dönemler her defasında daha da uzuyor.
-Bu
durum kısa sayılacak insan ömründe daha büyük yer etmeye başladı.
-İncir
çekirdeğini doldurmayacak meseleler için ömrün harcanmasına acıyorum.
-Bozuştuktan
sonra aylarca süren soğukluk için üzülüyorum.
-İlk
adımı atmak en zor engel olduğundan,
ilişkiyi koparmadan; ama kontrol edecek kadar da ucundan tutmak
konusundaki yıpratıcılıktan yoruldum.
-Nevzat
Hoca kitabında diyorki; “Üzüntü anında
erkeğin ve kadının beyni farklı çalışır. Erkek sessizleşir, kabuğuna çekilir,
konuşmak yerine düşünmeyi tercih eder. Bir çözüm bulduğunda sessizliğini bozar.
Kabuğuna çekilme,gazete okuma şeklinde olabilir. Bu arada kadın kendisinin
dinlenilmediğini zanneder.” (sf.25) ....
-Hocaya
katılıyorum.
-Gürültü
etmek yerine çözüm aramayı tercih ettiğim ortada değil mi?
-Uzmana
olan ihtiyacımızın devam ettiğini düşünüyorum.
-Terapistimizin
tavsiye ettiği; ilk adımın erkek tarafından atılmasının yarar sağlayabileceğini
düşünüyorum. ....
-İlk
hareket erkekten gelecek, hem de istismar kapısı aralanmayacak .... zor iş ....
-Adım
atıyorsun; azarı yiyorsun.
-Gevşemek
yok der gibi ....
-Tek
taraflı çizilen sınırlar içinde yaşamak zorunda mıyız?
-Çiçek
alındığında insan ne yapar?
-Herhalde
“memnun olunur”,
-Sevgi
gösterildiği düşüncesi uyanır?
-Peki
her zaman öyle mi oluyor?
-Hayır.
-Sıkıysa
çiçek elinizde eve gidin.
-İlk
tepki “kaça aldın, .... bak çiçeğin
şurası buruşmuş, ... kazıklanmışsın ....”
-Çiçek
aldınız; azarlandınız.
-“Hiç çiçek almayalım mı?” diye sormayın.
-Azarlanmayı
göze alamıyorsanız sürpriz yapmak yok.
-Çiçek
alınacak, ama birlikteyken, eşinizin
kontrolu altındayken.
-Çiçekçiye
birlikte gidilecek, seçimi ve pazarlığı eşiniz yapacak, ücreti siz
ödeyeceksiniz.
-Eşiniz
olayı kontrol ettiği için mutlu olacak.
-Sadece
çiçek alırken mi?
-Ucuzluk
marketlerinden yapılan basit alış-verişler dışında harcama yapmanız tartışma
nedeni olabilir.
-Anlamlı
harcamalar tek tarafın inisiyatifi ile
olacak. .... Karşı koyarsanız hır çıkar
....
-Nevzat
Hoca yine aynı kitabında (sf.30) “....
bazı kadınlar, eşlerine annelik yaparlar. Diş fıçalamalarından “Cüzdanını aldın
mı?” demeye kadar sürekli müdahale içindedirler. Bu iyi niyetli çabalar karşı
tarafı .... rahatsız eder.” diyor.
-Sanki
eşimi tarif ediyor ....
-Çocukluk
yıllarını anlatırken söyledikleri ile bugünü anlayabileceğimizi
düşünüyorum.
-Eşimimin
daha ilkokul öncesi yaşlardan itibaren evlerinin ihtiyaçları için tek başına
alış-veriş yaptığını, ilerleyen süreçte alış-veriş ve kardeş bakımı başta olmak
üzere, neredeyse evinin annesi rolünü
erken yaşta üstlendiğini bilmek durumu açıklar görünüyor.
-Eşinin
annesi rolünü oynamak istediğinden eminim.
-Her
şeyi kontrol etmek isteyen anne.
-Yaşananlar
Gustav Graber’in “Kadın Psikolojisi” kitabındaki (sf.100) ifadelerle örtüşüyor;
“... kocalarına çocuk gibi davranan, onlarda hep kusur bulan, onları küçük
düşürüp alçaltan, ama bu ... davranışlarıından kendileri de mutsuzluk
duyan, çünkü kocalarını gerçekten seven kadınlar!
-Günümüzde
de kendi ailesi içinde bir çok konuda halâ
otorite olduğunu da eklemeliyim.
-Hastalıklara
teşhis koymak ve ilaç önermek hususunda (doktor
olan kız kardeşinden daha çok kontrol sağlamaya) hevesli olduğunu düşünüyorum.
-Ailenin
yemek tarifi, örgü-dikiş, alış-veriş danışmanı olma özelliğini yıllardır
sürdürdüğünü söyleyebilirim.
-Nevzat
Hoca’nın yukarıdaki tespitlerine gelince
eşinin annesi rolünün çok da iyi
sonuçlar vermediğini görüyoruz.
-Eşini
yönetmek yerine, işbirliği içinde olmayı
denemek ..... zor mu?
-Bir
de İsviçreli psikolog ve psikoterapi
uzmanı Dr.Gustav Graber 1930’lu yıllarda
yazdığı “Kadın Psikolojisi”ndeki (sf.74) tespitlerine
bakalım: “Kadınlar vardır, asla doğru
dürüst kadın olamazlar. Evlenseler, bir kocaya, bir yuvaya kavuşsalar da yine
başaramazlar bunu ..... Herkes tarafından sevilen “cici kızlar” olarak kalır.
Otuzuna, hatta daha ileri yaşlara kadar, .... kırkına, hatta daha da yukarı
yaşlara dek uzanır “cici yaratıklığın” tümüyle kaybolmamasına özen gösterilir.
.. Ama saçlara ilk aklar düşmeye görsün , bu sözde kadınlar balıklama büyükanne
yaşamından içeri dalarlar. Vaktinden önce kocar, büyükanne tavırlarıyla
“sevilen hala ya da teyze” rolünü oynarlar. Erkeklerin başları dertdedir
böyleleriyle. Gerek cinsel, gerek duygusal, gerek düşünsel bakımdan soğuk
kimselerdir. ... erkeklere kene gibi yapışırlar; sevilmeye alabildiğine
gereksinim duyar, azla yetinmez, sürekli ruhsal çöküntü (depresyon) içinde
yaşar ve bunun da suçunu erkeklere yükler, yüzlerine oturttukları gülümsemeyle
... depresif durumlarını örtüp gizlemeye çalışırlar.” ... “ (sf.76) Annesi
bir zamanlar kendisine nasıl davranmışsa, o da kocasına yıllar yılı aynı
şekilde davranmaktan geri kalmaz...”
-Dr.
Gustav Graber’in yazdıklarına yorum yapmamayı tercih ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder