Fazla naz aşık usandırır – altıncı bölüm
İmtihan dünyası
-Altıncı
görüşmede doğrudan ifade edilmese de ikinci sıfattan da arındığımı
söyleyebilirim.
-İnsanlara
incitici sıfat takılmasını doğru bulduğumu söyleyemem.
-Olumsuz algı yaratacak sıfatları kullandıktan sonra
yarım ağızla “ben o anlamda söylememiştim…..” ifadelerini de onaylayamam.
-Terapistimizin
ev ödevi vermesinin; bizi düşünmeye yönlendirmek, muhasebe yapmak,
tercihlerimizi gözden geçirmek bakımından yararlı olabileceğini
değerlendiriyorum.
Ev ödevi & beklentilerinizin
kökeninde ne var?
-Ev
ödevinden payıma düşen “beklentilerinizin kökeninde ne var?” sorusu ile ilgili
muhasebe yapmaya çalıştım (diğer soru ise “ne
düşünüyorsunuz?).
-Sosyal
bir hayatın içinde yaşamımızı etkileyen ve çeşitliliğin çok olduğu bir ortamda
yaşıyoruz.
-İnsanlardan
ve medeniyetten uzak değiliz.
-Her
geçen gün yeni şeyler öğreniyoruz.
-Yeni
davranış modelleri geliştiriyoruz.
-Olaylar
karşısında daha olgun davranmaya çalışıyoruz.
-Önceden
hemen tepki verdiğimiz gelişmeleri daha sakin kıymetlendirebiliyoruz.
-Diğer
yandan beklentilerimiz değişiyor.
-Keyif
aldıklarımız arasından bazılarını ayıklıyoruz, bazılarını ise listelerimize
ekliyoruz.
-Hayatın
dinamik yapısı içinde yakın ve uzak çevremizden etkileniyoruz.
-Daha
önce hiç göremediğimiz dünyanın uzak köşelerindeki anlayışları / kültürleri dahi
paylaşıyoruz, bir kısmıyla ilgileniyoruz. Hatta kendimize mal ediyoruz.
-Dünyanın
öteki ucunda yetişen bir meyveden haberimiz bile yokken, onu ister hale
gelebiliyoruz.
Farkındalıklarımız
-Hayat
tecrübemiz gelişiyor, öğreniyoruz, yeni şeylerin farkına varıyoruz.
-Öğrendikçe
davranışlarımız değişebiliyor.
-İnsanlardan
uzakta tek başımıza veya az sayıda insanla birlikte medeniyetten uzakta
yaşasaydık durum değişik olabilirdi.
-İnsanın
hayatta kalmasına yetecek kadar ihtiyaçlarımızı temin etmek yeterli olabilirdi.
Çuval benzeri giysiler, buğday ve birkaç evcil hayvandan oluşan yaşam
şartlarındaki temel gıdalar ve ısınmak/pişirmek için doğadan toplanan dal
parçaları ile doğal hali ile hayatımızı idame ettirebilirdik.
-Gerçek
hayatımız ise farklı.
-Medeni
bir dünyada yaşıyoruz.
-Davranışlarımızı
etkileyen yüzlerce kriter var.
-Rekabet
ortamından etkileniyoruz.
Yaşanmamış hayatlar
-Medeniyetin
yaşandığı bir ortamda bütün bunlardan uzakmış yaşanan “yaşanmamış hayatlar”
olduğunu görebiliyoruz.
“Mış gibi” yaşayanlar
-Çevremizde
“mış gibi yaşayanlar” olduğuna şahidiz.
-Meşru
ölçüler içinde hayatı yaşamanın mahsuru var mı?
-Hayatımızın
doğal sıkıntıları ile birlikte güzelliklerini de yaşamanın bir ihtiyaç olduğunu
düşünüyorum.
Toplum içindeki
rollerimiz
-Toplum
içindeki rollerimiz ve karşı taraftan beklentilerimiz var.
Hayattaki
rollerimiz, beklentilerimiz, sorumluluklarımız …..
-Beklentilerimiz
öğrendiklerimizden çıkıyor.
-Aynı nitelikteki
bir yiyeceği aynı market içinde farklı ambalajlar içinde bulmak mümkün. İçeriklerinin
çok farklı olmadığını bilmemize rağmen; market raflarında bize sunulan ürünleri
(içleri aynı olmasına rağmen) seçmekte zorlandığımız oluyor.
Cazibe... çekicilik... estetik...
-Albenisi,
cazibesi, çekiciliği, ambalajı şekli ve renkleri, ürünün estetik görünümü gibi nedenlerle
etkilendiğimizi inkâr edebilir miyiz?
-Çoğunlukla
cazibesi olan kazanıyor.
-Reklamların
amacı ne?
-İnsanları
neden etkilemeye çalışıyorlar?
-Bu kadar büyük
gayretlerin bir hedefi olduğunu biliyoruz.
Steve Jobs & ambalaj ritüeli
-Apple ve
İpad tasarımlarının mucudi Steve Jobs (biyografisini
anlatan kitapta) bize fikirler veriyor; “....insanların
bir kitabı kapağına göre değerlendirdiklerini anlamayı ve Apple’ın bütün
kutularının ve ambalajlarının içeride güzel bir mücevher bulunduğunun sinyalini
vermelerini sağlayamaya özen göstermeyi öğretmişti. .... Apple müşterileri iyi
hazırlanmış bir kutuyu açıp ürünün
içeride davetkârca yattığını
görmenin nasıl bir his olduğunu bilirler. “Stev’le ben işin ambalajlama kısmına
epey zaman harcıyoruz” dedi ... “Bir
şeyin ambalajını açmaya bayılırım. Ürünün özel olduğunu hissettirmek için
bir ambalaj ritüeli .....”
Duygusal boyut
-İnsani
ilişkilerdeki durumun da buna benzer olduğunu söyleyebiliriz.
-İnsani
ilişkilerde “duygusal boyut” çok baskın hale gelebilir.
-Genel
bir değerlendirme yapılması gerekirse: İnsanlarla ilişkilerimizde dış görünümüm
hiç etkisi ve önemi yoktur diyebilir miyiz?
-“İnsanlar
kıyafetleriyle karşılanır, davranışlarıyla uğurlanır” özdeyişinin haklılık payı
yok mu?
-Kıyafet
seçimini sadece aile dışındaki ortamlar için mi yapılmalı?
-Aile
bireylerinin kendi aralarında-her zaman-görünümün ne önemi var diyebilir miyiz?
Özel anlar
-Bu
anlamda beklentilerin önem kazandığı özel anlar olamaz mı?
-Aile
içinde bile günün özelliği, özel kişilerle paylaşılan özel zaman dilimleri,
içinde bulunulan sağlık durumu, farklı algıların / duyguların öne çıktığı özel
süreçler farklı kıyafet seçimini gerektiremez mi?
Yatak odasındaki kimlik
& mutfaktaki kimlik
-Bakın
Prof.Dr. Nevzat Tarhan kitabında(Kadın Psikolojisi)
ne diyor (sf.167) “Kişi
lezzet duyduğu bir şeyi hep aynı şekilde alırsa usanç hisseder. Fakat zevk
duyduğu şey farklı biçimlerde sunulduğu zaman, aynı haz devam edebilir. ....” Erkek
olgunlaştıkça almayı değil vermeyi öğrenir ve vermekle başarılı olacağını
görür. Duyguların önemini kavrar, estetik değerleri ciddiye alır. .... (sf.70) “Kadın
cinsel etkileme gücünü artırırsa eşinin bağlılığını daha da kuvvetlendireceğini
bilmelidir.
Yatak odasındaki
kimlikle mutfaktaki ya da salondaki kimlikler aynı olmamalıdır.... Güzel
olandan ziyade öz güven sahibi kadın, erkeği kendisine çeker” diyor.
Medeni dünya
-Dağ
başında medeni dünyadan uzakta yaşasaydık; bu kadar ayrıntının farkında
olmadığımızdan; her gün benzer şeyleri yer-içer, aynı giysi ile üstümüzü bile
değiştirmeden yatar-kalkabilirdik.
-Hatta
insani ilişkilerimiz medeni insanlar arasında olması beklenen nezaketten / estetik
beklentilerden uzak olabilirdi.
-Karşılıklı
rıza ve ortak anlayış yerine kaba gücün (feodal
yapının) hakim olduğu davranışlar sergileyebilirdik.
-Güçlü
olan karşı tarafı ezer, gerisi düşünülmezdi.
Beklentilerimizin
kökeni...
-İçinde
bulunduğumuz medeni dünyada ise farkındalıklarımızın arttığını düşünüyorum.
-“Beklentilerinizin
/ davranışlarınızın kökeninde ne var?” sorusunun cevabını bu ayrıntıda
buluyorum.
Zorla güzellik olmaz...
-Günümüz
dünyasında etkileşimin her anlamda en üst seviyede olduğunu ve bunun yanında
her insanın kendine ait değerlerinin bulunduğu bilincindeyiz.
-Toplum
içindeki davranışlarımıza (nezaketimiz, empati
yeteneğimiz, estetik anlayışımız, dış görünüşümüz vb.) gösterdiğimiz özen kadar aile içindeki
tutumumuzun da karşımızdakine verdiğimiz değerin bir ölçüsü olduğunu düşünüyorum.
-“Değersiz
görülme” algısı içindeyim... ..
Usanç yaratan tekdüzelik
-Nevzat
Tarhanın vurguladığı üzere; “kişinin zevk
aldığı şeylerin her defasında kendisine farklı sunulması”, başka bir ifade ile; kişi üzerinde usanç
yaratacak tekdüzelikten kaçınılması,
estetik değerler kavramının hayatımızda yer alması bir seçenek olabilir mi?
Düşünmeliyiz.
-İstisna
durumları (hastalık, yorgunluk, yoğun geçirilen
gün vb.) hariç tutmak
gerektiğini bilmeliyiz.
Davranışlarımız &
yer-zaman uyumu
-Birkaç
örnek vermek gerekirse; Çok resmi bir gece etkinliğine giderken koyu renk takım
elbise giyebiliriz, samimi arkadaşların katıldığı gündüz icra edilen, yine
resmi bir etkinliğe açık veya kısmen koyu renklerin hakim olduğu takım elbise
giyilebilir.
-Evimize
ilk defa gelen ve çok da samimi olmadığımız bir komşumuz ile sık görüştüğümüz
bir komşumuzun gece veya gündüz ziyaretlerinin her biri için ayrı kıyafet
seçiminde bulunabiliriz.
-Aile
içinde gündüz ve gece süresince kıyafetlerimiz o anın özelliğine bağlı olarak farklılıklar
gösterebilir.
-Bu
seçimleri yaparken her defasında yaşanmakta olan anın özelliğine göre farklı
tutum içinde olabiliriz.
-Aynı
özellikteki benzer iki ayrı etkinliğe aynı giysiyle gidebileceğimiz gibi,
farklı giysileri de seçebiliriz.
-Diğer
bir ifade ile yaşadığımız her anın kendine özel (doğaçlama) davranış modelleri olabilir.
-Bu
tutumlarımızı sergilerken çevremiz, aldığımız eğitim, dünya görüşümüz ve değerlerimiz
etkili olmaktadır.
İlişkilerimizi canlı
tutmak
-İnsanlar
arasındaki ilişkilerin canlı tutulması, karşılıklı iletişimin daha sağlıklı
hale getirilmesi için medeni dünyanın ortaya çıkardığı kavramları göz ardı
edebilir miyiz?
-“Protokol
Kuralları ve Görgü” , “yemek adabı”,
“iletişim” ,”moda” vb. çok sayıda kavram ortaya çıkmış.
-İnsanlar
arasındaki iletişimi düzenlemek amacına yönelik kitaplar yazılmış.
-Bu
konularda uzmanlık alanları ve profesyonel meslekler ortaya çıkmış.
-Bütün
bunlar günümüz dünyasının ihtiyaçları haline gelmiş.
-“Kişisel
bakım“ kavramı... ..
-Yemeği
yerken masa düzeni arıyoruz.
-En
yakın aile bireyleri arasında bile nezaket ihtiyacı duyuyoruz.
-Örnekleri
çoğaltabiliriz.
-Ne
zaman, nerede, nasıl davranacağımız, ne giyeceğimiz, hangi kelimeleri
seçeceğimiz her ortamda farklılıklar arz edebiliyor.
-Her
doğruyu her zaman söylemek yerine; doğru zamanlama, doğru kelimeler, doğru
ortamı yakalamaya özen göstermeye çalışıyoruz.
-Mide
rahatsızlığımız olduğunda alacağımız çiğneme tableti (talcid, renie…)’nin zamanlaması bile önem kazanabilir.
-Her
durumda sakız çiğnerim diyebilir miyiz?
-Hayat
tercihlerle doludur.
-Zamanlaması
yanlış olan bir yerde sakız çiğnendiğinde karşı tarafın etkilenmesine
şaşırabilir miyiz?
-Adam
nikah masasına oturmuş, nikah memuru konuşmasını yapıyor, damat telefona cevap
veriyor! Ya da gelin hanım aynı ortamda,
davetliler karşısında sakız çiğniyor!
-Nevzat
Hoca bir bilim insanı olarak (sf.107)
“Kimlik oluşumunu teşkil eden unsurların
%40’ı genler, %40 toplumsal öğretiler, %20’lik oranı da kişinin kendine kattığı
birikimler sonucu meydana gelir. “
diyor.
-Kimseyi
değiştirmek gibi bir hedefim yok.
-Ancak
bir arada ve uyum içinde yaşayabilmek için hayata başladığımız ilk günden
sonraki süreçte “kendimize kattıklarımız, çevremizden etkilendiklerimiz” bizde
değişiklikler meydana getiremez mi?
-“Bildiğimi
okurum, inisiyatifi kaptırmam” diyebilir miyiz?
Genel kabul gören
davranışlar
-Uç
noktalara / aşırılığa kaçmadan toplum içinde genel kabul gören davranışları
bizlerin de gösterebileceğini düşünüyorum.
-Bizi
profesyonel destek almaya getiren sorun anlamında farklı düşüncelere sahibiz.
-Uç
noktaların neresi olduğu ve genel kabul gereken davranışların sınırlarının ne
olduğu konusunda farklı yerlerdeyiz.
-Bu
nedenle profesyonel destek almaya devam ediyoruz.
-Yaşamımızın
diğer alanlarında olduğu gibi; bizi buraya getiren nedenler konusunda da uyum
sağlayabileceğimizi, sağlamamız gerektiğini düşünüyorum.
Yaşama sevinci
-Bir
insanın beklentilerinin devam etmesinin ise “yaşama sevinci” nin göstergesi
olduğunu biliyorum.
-Fizyolojik
ve duygusal anlamda; daha huzurlu, daha sağlıklı ve karşılıklı beklentilerin
karşılanabildiği bir yaşam için çalışıyorum.
-İnsan
olmanın doğasında bulunan zafiyetlerle / hatalarımızla mücadele etmek
gerektiğini düşünüyorum.
-Tek
yanlı bile olsa mevcut durumu kabullenmenin bir seçenek olduğunu düşünüyorum.
Sabır & erdem
-Tahammül
sınırlarını zorlayarak da olsa “sabır göstermenin bir erdem olduğunu” da biliyorum.
-Üstesinden
gelinemiyorsa durumu kabullenmek ve hazları olmayan bir yaşama boyun eğmek de
bir seçenek olabilir?
-Sorgulamaktayım.
-Eski
devlet adamlarımızdan birisinin halkın sızlanmalarına karşı “eyisiniz,
eyisiniz” diyerek cevap vermesindeki gibi; başkalarına “iyisiniz” demekle iyi olunmuyor.
-Ya
da “ben çevrem için en iyi insanım”
demekle de iyi insan olunmuyor.
-Veya
“sen ne şanslı adamsın, benim gibi hanımı
nereden bulacaktın ...” demekle de; bulunmaz Hint kumaşı olunmuyor.
-Önemli
olan karşınızdakinin ne hissettiğidir.
Plastik maske takanlar
-İçten
gelen samimi sözleri veya plastik maske takılarak ağızdan çıkan suni ifadeleri
anlamak çok zor değil.
Sevgi dolu bakış &
içtenlik
-Nevzat
Hoca’nın kitabındaki (sf.75) ”Sevgi
dolu bakış, tebessüm, güzel bir kaç söz, aşk ateşini hemen canlandırır. Bu
güzellikleri tetikleyen unsur da temelde var olan içtenliktir.” ifadesine önem veriyorum.
-Çocuk
kandıdır gibi kullanılan yapmacık mimiklerin ve sözlerin aksi tesir yaptığını düşünüyorum.
-Sonuç
olarak her şey iyi olsaydı / yapmacıklık olmasaydı bir profesyonelin karşısında
olur muyduk?
Kalabalık içindeki
yanlızlık
-“Kalabalık
içindeki yalnızlık” benzetmesi başkaları içindir diyemem.
-“Kötü
örnek, örnek olamaz” veciz sözünü aklımızda tutarak yaşadıklarımıza ve yakın
çevremize bir bakalım.
-Kalın
çoraplarını giyerek yatağa giren insanları duyduğumda şaşırmıştım.
-Yanlız
yatınca, bazı insanların ayaklarını kim
ısıtacak? sorusunu garipsememeliyiz.
-Kalın
çorap giyerek yatmanın ne olduğunu yaşayarak öğrenmek zorunda kalır mıyız?
-Düşünelim.
-Bir
başka çift ise belediye otobüsüne farklı aralıklarla binip farklı kapılardan
iniyorlardı. Birlikte görünmek istemediklerinden önlü arkalı, ayrı
yürüyorlardı.
-İnsanın
eşiyle kolkola-elele yürümesi insanı utandırır mı?
-İnsan
eşinin ailesi ile görüşmesine sınırlamalar koyar mı?
-Garip
sorular ama, gerçek!
-Daha
önce kısmen provasını yaptığım gibi; hayata küsmemeye çalışarak “mış gibi” de yaşayabilirim.
-“Çabuk
vazgeçti” diyemezler.... ..
-Gayret
kuldan, takdir Allah’tan.
-İmtihan
dünyasında değil miyiz?
-Becerebildiğimiz
ölçüde sınavı vermeye çalışacağız.
-Akşam
olunca da “kalın çorapları giymek” kaderde varsa itiraz edebilir miyiz?
-Yeni
hayat tarzını benimsemeye çalışırım.
Eşinin annesi
-İyi
bir ev hanımı , iyi bir anne … …
-İitirazım
yok ....
-Çantada
keklik muamelesine yokum...
-Paylaşmak
yok...
-Sürekli
talimat... ..
-Sürekli
yönlendirme... ..
-Dur,
git, al, taşı, onu çıkar-bunu giy, ... ... ..
-Ama
“eşinin annesi” rolüne razı değilim.
-Yan
yana ama uzak dur.....
-İşin
bu bölümünü çözemedim …
Sonuç bu mu?
-Otuz
beş yılın sonunda … “Ne giymemi istersin?”, “Ne giyeyim?” .. ..
-Resmi
ağız kullanılmasını gerçek hayatın doğasına uygun bulduğumuzu söyleyebilr
miyiz? ....
-Terapist
desteği sonrasında “ne giyeyim?” sorusu .... sonuç bu mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder