18 Kasım 2016 Cuma

Peygamber sevgisi *

-... ..
-... .. bir rivayete göre Allah: “Ben gizli bir hazineydim. Bilinmek, sevilmek istedim” diyor. Sûfî ontolojisinde Allah bilgisine ulaşma, ancak onun yeryüzündeki numunesi ve bütün isimlerinin kendisine yüklendiği insan-ı hakikinin tanınması, bilinmesi suretiyle olacaktır.
-İnsan üzerinden Allah tanınacaktır. Allah’ı bilmek için insan bir araç. Onun için Allah meleklere, insana secde edin diyor. Böylece sanatının en büyük eseri
olan insana dikkati çekiyor. ... ..
-İnsanlığın  içinden de, bütün insanlığın özünü temsil eden, her açıdan kemâl zirvesine ulaşmış hakiki insana model olan Peygamberimizi numune olarak seçiyor.
Meselenin bir başka zaviyesi ile, Allah kendini bildirmek, tanıtmak ve sevdirmek için bizimle anlayabileceğimiz bir dille konuşuyor. Onun için “size, sizin içinizden bir peygamber gönderdik.. sizin gibi bir beşerdir.” diyor.
-Zahiri yönüyle bizim gibi bir beşer; ancak mânevi yönüyle her açıdan zirve noktalara ulaşmış, Allah’ın Kur’an da en yüce bir ahlâk ve üsve-ihasene; yani en güzel bir model olarak sunduğu bir şahsiyettir. İnsanopğluun muhtaç olduğu hangi güzellik ve haslet varsa onda kemÂl noktasına ulaşmıştır.
-En mükemmel kulluğun zirvesi ancak onda gerçekleşmiştir. Peygamberimize duyulan aşk ve muhabbet ibadetlerimize huzur, beşeri davranışlarımıza nezaket, aklâka incelik, gönüllere rikkat, lisanlara ruhaniyet, nazarlara derinlik akseder. Zira bütün bu güzelliklerin tahsil edilebileceği en feyizli menba Peygamber Efendimizidr. ... ..
-Sahabi soruyor: “Kıyamet ne zaman?” O da, “Ne hazırladın kıyamet için” diyor. Sahabi, “Kıyamet için çok fazla namaz, oruç, sadaka hazırlamış değilim; ancak Allah ve resul^Ünü canımdan öte seviyorum” diyor. Bunun üzerine peygamberimiz, “Kişi sevdiğiyle beraberdir” diyor.
-Allah’ın bizdenistediği işlevsiz bir sevgi değil, bilginin semeresi olan sevgidir.... Resulullahı dolayısı ile Allah’ı ne kadar sevdik, bu sevgiyi ne kadar gerçekleştirdik? Yani sevgimize göre değerimiz belirlenecek. Zira bilgi bir noktaya kadar gelir. Orada sevgiyle buluşup bir dönüşüm gerçekleşmezse onun bir önemi yok. Sevgiye dönüşürse, sevgiden sonra tekrar bir bilgi süreci başlar. Sevgi bilgiyi doğuruyor, oluşturuyor. Ancak bilgi ruhî yapılanmamızda içselleştirdiğimiz bilgidir. Kapalı, meçhul yönlerimizi açığa çıkartan, benliğimizi inşa eden , özümüzle buluşturan bir bilgidir. Bundan dolayı sevgi merkezlidir.Sevgi olmazsa bunları gerçekleştirmek olası değil.
-Bu açıdan tasavvufta sevgi esas ve nihai bir unsurdur. Yani tasavvufun kazandırmak istediği nihai nokta muhabbetullahtır. Allah sevgisidir. Onun için mürşidlere önce peygamber sevgisini kazandırırlar. Zira iç dünyamızın hudutsuz alanları henüz keşfedilmemiş meçhuller, nüveler halindedir. Peygamberimizdeki Nûr-i Muhammedî bütün insanlarda nüve halinde meknuzdur.
-Bu nüveleri Peygamber sevgisiyle çıkaracağız. Yani biz hayatıPeygamberimizin sünnetine ittiba ederek onu yaşam gözüyle öğrendikçe şefkati, sevgiyi, bilgiyi öğrenecek ve kendi hakkımızda daha derin bir anlayış kazanacağız. Yani Peygamberimiz bizim aynamız olacak. Ardından Allah sevgisine ulaşılır. “Kim kendini bildi, Rabbini bildi.” Ancak bu sevginin oluşması için nefsin terbiye edilip olgunlaşması esastır. Çünkü; nefsin olduğu yerde hakiki sevgiden bahsedemeyiz.
-Zeki olabiliriz, önemli yerlerde olabiliriz, dünyanın en âlimi olabiliriz. Ancak nefsani benlikten arınmış yalın bir sevgimiz yoksa içimiz her zaman boş kalacaktır.

-Mevlânâ diyorki:

Ey özünden habersiz gafil
Sen hala kabukla öğünüyorsun
Dikkat et ki, sevgilin canının içindedir.
Bedenin özü duygu, duygunun özü candır.
Sen eğer tenden duygudan ve candan geçersen hep onu bulursun.

-İnsandaki nefsin tekâmül sürecinde hırs, haset, kin, kıskançlık, umutsuzluk açgözlülük... giibi var oluşun sorunları anlaşılıp çözüldüğünde muhabbet kendiliğinden ortaya çıkar. ... ..
-Kısaca, ruhun huzur ve suk^Üna kavuşacağıasli ve nihai muhabbetmerkezi Allah’tır. Bu yüzden nihayeti Allah’a varmayan sonu O’na ulaşmayan yanlış adreslerde heba edilen fâni muhabbetler, ruh için  beyhude yorgunluk ve sıklet sebebi olacaktır.


Mevlânâ; “Kuzunun kurttan kaçmasına şaşılmaz. Zira kurt, kuzunun düşmanı ve avcısıdır. Asıl hayret edilecek şey, kuzunun kurda gönlünü kaptırmasıdır” diyerek bu anlamda bize önemli mesajlar vermektedir. 

*İslâm Kadın ve Toplum (Dr.Sevim Yılmaz) – Türkiye Diyanet Vakfı yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder