-... ..
-... .. bir rivayete göre Allah: “Ben
gizli bir hazineydim. Bilinmek, sevilmek istedim” diyor. Sûfî ontolojisinde
Allah bilgisine ulaşma, ancak onun yeryüzündeki numunesi ve bütün isimlerinin
kendisine yüklendiği insan-ı hakikinin tanınması, bilinmesi suretiyle
olacaktır.
-İnsan üzerinden Allah tanınacaktır. Allah’ı bilmek için insan bir araç.
Onun için Allah meleklere,
insana secde edin diyor. Böylece sanatının en büyük eseri
olan insana dikkati çekiyor. ... ..
olan insana dikkati çekiyor. ... ..
-İnsanlığın içinden de, bütün
insanlığın özünü temsil eden, her açıdan kemâl zirvesine ulaşmış hakiki insana
model olan Peygamberimizi numune olarak seçiyor.
Meselenin bir başka zaviyesi ile, Allah kendini bildirmek, tanıtmak ve
sevdirmek için bizimle anlayabileceğimiz bir dille konuşuyor. Onun için “size,
sizin içinizden bir peygamber gönderdik.. sizin gibi bir beşerdir.” diyor.
-Zahiri yönüyle bizim gibi bir beşer; ancak mânevi yönüyle her açıdan
zirve noktalara ulaşmış, Allah’ın Kur’an da en yüce bir ahlâk ve üsve-ihasene;
yani en güzel bir model olarak sunduğu bir şahsiyettir. İnsanopğluun muhtaç
olduğu hangi güzellik ve haslet varsa onda kemÂl noktasına ulaşmıştır.
-En mükemmel kulluğun zirvesi ancak onda gerçekleşmiştir. Peygamberimize
duyulan aşk ve muhabbet ibadetlerimize huzur, beşeri davranışlarımıza nezaket,
aklâka incelik, gönüllere rikkat, lisanlara ruhaniyet, nazarlara derinlik
akseder. Zira bütün bu güzelliklerin tahsil edilebileceği en feyizli menba
Peygamber Efendimizidr. ... ..
-Sahabi soruyor: “Kıyamet ne zaman?” O da, “Ne hazırladın kıyamet için”
diyor. Sahabi, “Kıyamet için çok fazla namaz, oruç, sadaka hazırlamış değilim;
ancak Allah ve resul^Ünü canımdan öte seviyorum” diyor. Bunun üzerine
peygamberimiz, “Kişi sevdiğiyle beraberdir” diyor.
-Allah’ın bizdenistediği işlevsiz bir sevgi değil, bilginin semeresi olan sevgidir.... Resulullahı
dolayısı ile Allah’ı ne kadar sevdik, bu sevgiyi
ne kadar gerçekleştirdik? Yani sevgimize göre değerimiz belirlenecek. Zira
bilgi bir noktaya kadar gelir. Orada sevgiyle
buluşup bir dönüşüm gerçekleşmezse onun bir önemi yok. Sevgiye dönüşürse, sevgiden
sonra tekrar bir bilgi süreci başlar. Sevgi
bilgiyi doğuruyor, oluşturuyor. Ancak bilgi ruhî yapılanmamızda
içselleştirdiğimiz bilgidir. Kapalı, meçhul yönlerimizi açığa çıkartan,
benliğimizi inşa eden , özümüzle buluşturan bir bilgidir. Bundan dolayı sevgi
merkezlidir.Sevgi olmazsa bunları
gerçekleştirmek olası değil.
-Bu açıdan tasavvufta sevgi esas ve nihai bir unsurdur. Yani
tasavvufun kazandırmak istediği nihai nokta muhabbetullahtır. Allah sevgisidir. Onun için mürşidlere
önce peygamber sevgisini kazandırırlar.
Zira iç dünyamızın hudutsuz alanları henüz keşfedilmemiş meçhuller, nüveler
halindedir. Peygamberimizdeki Nûr-i Muhammedî bütün insanlarda nüve halinde
meknuzdur.
-Bu nüveleri Peygamber
sevgisiyle çıkaracağız. Yani biz hayatıPeygamberimizin sünnetine ittiba
ederek onu yaşam gözüyle öğrendikçe
şefkati, sevgiyi, bilgiyi öğrenecek
ve kendi hakkımızda daha derin bir anlayış kazanacağız. Yani
Peygamberimiz bizim aynamız olacak. Ardından Allah sevgisine ulaşılır. “Kim kendini bildi, Rabbini
bildi.” Ancak bu sevginin
oluşması için nefsin terbiye
edilip olgunlaşması esastır. Çünkü; nefsin olduğu yerde hakiki
sevgiden bahsedemeyiz.
-Zeki olabiliriz, önemli yerlerde
olabiliriz, dünyanın en âlimi olabiliriz. Ancak
nefsani benlikten arınmış yalın bir sevgimiz yoksa içimiz her zaman boş
kalacaktır.
-Mevlânâ diyorki:
Ey özünden habersiz
gafil
Sen hala kabukla
öğünüyorsun
Dikkat et ki,
sevgilin canının içindedir.
Bedenin özü duygu,
duygunun özü candır.
Sen eğer tenden
duygudan ve candan geçersen hep onu bulursun.
-İnsandaki nefsin tekâmül sürecinde hırs, haset, kin, kıskançlık,
umutsuzluk açgözlülük... giibi var oluşun sorunları anlaşılıp çözüldüğünde muhabbet kendiliğinden ortaya çıkar. ...
..
-Kısaca, ruhun huzur ve suk^Üna kavuşacağıasli ve nihai muhabbetmerkezi
Allah’tır. Bu yüzden
nihayeti Allah’a varmayan sonu O’na ulaşmayan yanlış adreslerde heba edilen fâni muhabbetler, ruh için beyhude yorgunluk ve sıklet sebebi olacaktır.
Mevlânâ; “Kuzunun kurttan kaçmasına şaşılmaz. Zira kurt, kuzunun düşmanı
ve avcısıdır. Asıl hayret edilecek şey, kuzunun kurda gönlünü kaptırmasıdır”
diyerek bu anlamda bize önemli mesajlar vermektedir.
*İslâm Kadın ve Toplum (Dr.Sevim Yılmaz)
– Türkiye Diyanet Vakfı yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder