-Terapist
davet etti. Teke tek görüşme olacaktı .... Kadın gitmedi .... ne olacak şimdi
.... Terapist sormaya devam etmekte .... anlatmakta .... Alınganlık
gösteremeyiz. Terapistimize “çaba
göstereceğim” sözünü vermiştim .... Başa dönmüştük. “İstismar kapısı” aralanmış gibi oldu. Gayret
karşılıklı olmalı .... Yoruldum. “Metal
yorgunluğu”na uçaklar bile dayanamıyor ..... başa dönmeye “evet”, ama her
defasında tekrar başa dönmenin dışında çözüm
yok mu?
Getir-götür,
taşı, indir-çıkar, gidelim, yanımda dur komutları, ne olur-ne olmaz çarpıntım
gelirse .... Tamam da, hepsi bu kadar
mı? Sadece bu işler için mi insan eşini yanında ister .... Ne var canım; ben de
yemek yapıyorum, evi temiz tutuyorum ... Yapılanlara itiraz eden veya
yapmadığın zaman eleştiren mi var? Şunu yap, bunu yapma komutları veren de yok?
-Yapılanlara
saygı duyarım, yapılmazsa da aramam. Herkes yaptıklarını sıralarsa; (bir örnek; son olarak yaşamaya karar verdiğimiz
konutumuzu seçerken hangi kriteri esas aldık, neden?); eksik kalanları ya da doğruları
nasıl bulacağız .... Öncelikleri ihmal etmek için temizlik-yemek yapmak vb. gerekçe
gösterilebilir mi? ... Duygularımız, hayatı paylaşma beklentilerimiz ....
bunların hayatımızda yeri yok mu? Birlikte olmak; yemek yemek, etrafı
seyretmekten mi ibaret? İnsanların sevgi dillerinin farklı olduğunun bilincindeyiz.
Farklılıkları doğal kabul etmek gerekir. “Sevgi dilini” dikkate almak için
sadece tek tarafın sevgi dilini mi dikkate alacağız. Tek tarafın beklentileri
mi karşılık bulacak? ... ...
Bakın
Prof. Dr. Nevzat Tarhan kitabın(Kadın Psikolojisi)’da(183)
ne diyor; “Bir kadın erkeğe kendisini iyi
ve yeterli hissettirir, ‘Kontrol bende!’ duygusunu yaşatırsa o erkeğe çok şey
yaptırabilir.” Bizde tersi oluyor diye düşünüyorum. “Kontrol bende!
Mutluyum” diyemiyorum .... kontrol eşimde.... Arıza çıkarmamak adına
profesyonel destek almaya bu nedenle karar vermiştim. Nevzat Hoca (kitabında devam ediyor) “Aslında
kadının en büyük silahı, cinsel etkileme gücüdür. Bunu eşine karşı uygun bir
biçimde kullanmalıdır. Fakat bazı kadınlar bunu sopa gibi kulanır ve eşine kızdığında
onu cinsel olarak kısıtlar. İşte o zaman .... Kadın erkek ilişkilerinde bunlar
önemli alanlardır ve kötü giden evliliklerde çok karşılaşılan durumlardır. Eğer
erkek kadının duygularını, kadın da erkeğin isteklerini anlayabiliyorsa, böyle
bir durumla karşılaşılmaz.” ... (187).. erkeğin
cinsel itiyacını gidermemek erkeğe, kadının sevilmek ve değer verilmek
ihtiyacını umursamamak kadına yönelik bir şiddettir. Şiddet sadece fiziksel bir
unsur olarak düşünülmemelidir.
Eşinin annesi, hatta sevilen hala/teyze ve de sevimli büyükanne
Biz
olmak ne demek? Hayatın akışını benim çizdiğim sınırlar içinde, seçeçeğim yer
ve zamanda ben şekillendiririm algısı yaratmak doğru mu? Hayatı birlikte
şekillendiremez miyiz? .... Seyreltilmiş zamanlarda birlikte olunduğunda; ...
... ağzında sakız .... “unutmuşum” ... “Çok şoparsın!” Bunun adına
ne denir? “Aşağılama”dan başka tarifi var mı? “Şopar” ... sıfatından vaz
geçildiğini zannetmiştim .... “Ağzımdan kaçtı”
.... “sana söylemedim, kıyafetine söyledim” .... Bu lafları “yuttuk” mu? diyelim .... “yutkundum,
geçtim mi” diyeyim .... İncindim. Kırıldım. Sen de çok şey istiyorsun ..... Hiç bir şeyle yetinmiyorsun
.... Hayatı paylaşmak bu mu? gerekçeler ....
-Azarlamak
için çıkan fırsatları kaçırmadan bir dizi sözü kaldırmak zorunda olmak zorunda
mıyız? Bir de hiç ilgisi olmadığı halde “azarlamak” için ortaya çıkarılan
gerekçeler .... ne oldu? “Madem telefon
çalıyor dedin, sen niye baktın. Sen bakacaksan beni niye çağırdın ......” İncir çekirdeğini doldurmayacak bu kelimelerin
ton-vurgusu “azarlamak” tanımını aşan mahiyette.... sabır .... Halâ daha sabrın iyi bir şey
olduğuna inanıyorum .... Kendi işimi kendim görüyorum .... Kırgınlık moduna
geçince onarılması güç oluyor. Adına
“küsmek” diyemeyiz; ama soğukluk uzadıkça iş çığırından çıkabiliyor. Aynı
ortamı paylaşıyorsun; ama dokunmaktan ya da içli dışlı olacak tavırlardan
kaçıyorsun. “Sürekli kontrollü olma” modunda kalmak kolay değil. Aradaki mesafe
açıldığında; kesinlikle karşı taraf adım atmıyor. Ortak inatçılık yüzünden
araya giren soğuk dönemler her defasında daha da uzuyor. Bu durum kısa
sayılacak insan ömründe daha büyük yer etmeye başladı. İncir çekirdeğini
doldurmayacak meseleler için ömrün harcanmasına acıyorum. Bozuştuktan sonra
aylarca süren soğukluk için üzülüyorum. İlk adımı atmak en zor engel olduğundan, ilişkiyi koparmadan; ama kontrol edecek kadar
da ucundan tutmak konusundaki yıpratıcılıktan yoruldum. Nevzat Hoca kitabında
diyorki; “Üzüntü anında erkeğin ve
kadının beyni farklı çalışır. Erkek sessizleşir, kabuğuna çekilir, konuşmak
yerine düşünmeyi tercih eder. Bir çözüm bulduğunda sessizliğini bozar. Kabuğuna
çekilme,gazete okuma şeklinde olabilir. Bu arada kadın kendisinin
dinlenilmediğini zanneder.”(25) .... Hocaya katılıyorum. Gürültü etmek yerine
çözüm aramayı tercih ettiğim ortada değil mi? Uzmana olan ihtiyacımızın devam
ettiğini düşünüyorum.
Terapistimizin
tavsiye ettiği; ilk adımın erkek tarafından atılmasının yarar sağlayabileceğini
düşünüyorum. .... ilk hareket erkekten gelecek, hem de istismar kapısı
aralanmayacak .... zor iş .... adım
atıyorsun; azarı yiyorsun. Gevşemek yok der gibi .... Tek taraflı çizilen
sınırlar içinde yaşamak zorunda mıyız? Çiçek alındığında insan ne yapar?
Herhalde “memnun olunur”, sevgi
gösterildiği düşüncesi uyanır? Peki her zaman öyle mi oluyor? Hayır. Sıkıysa
çiçek elinizde eve gidin. İlk tepki “kaça
aldın, .... bak çiçeğin şurası buruşmuş, ... kazıklanmışsın ....” çiçek
aldınız; azarlandınız. “Hiç çiçek
almayalım mı?” diye sormayın. Azarlanmayı göze alamıyorsanız sürpriz yapmak
yok. Çiçek alınacak, ama birlikteyken,
eşinizin kontrolu altındayken. Diğer bir ifadeyle çiçekçiye birlikte
gidilecek, seçimi ve pazarlığı eşiniz yapacak, ücreti siz ödeyeceksiniz. Eşiniz olayı kontrol ettiği için mutlu
olacak. Sadece çiçek alırken mi? Ucuzluk marketlerinden yapılan basit
alış-verişler dışında harcama yapmanız tartışma nedeni olabilir. Anlamlı harcamalar
tek tarafın inisiyatifi ile olacak. .... Karşı koyarsanız hır çıkar ....
Nevzat
Hoca yine aynı kitabında (30)
“....
bazı kadınlar, eşlerine annelik yaparlar. Diş fıçalamalarından “Cüzdanını aldın
mı?” demeye kadar sürekli müdahale içindedirler. Bu iyi niyetli çabalar karşı
tarafı .... rahatsız eder.” diyor.
Sanki eşimi tarif ediyor .... Çocukluk yıllarını anlatırken söyledikleri ile
bugünü anlayabileceğimizi düşünüyorum.
Eşimimin daha ilkokul öncesi yaşlardan itibaren evlerinin ihtiyaçları
için tek başına alış-veriş yaptığını, ilerleyen süreçte alış-veriş ve kardeş
bakımı başta olmak üzere, neredeyse evin annesi rolünü erken yaşta üstlendiğini
bilmek durumu açıklar görünüyor. Eşinin annesi rolünü oynamak istediğinden
eminim. Her şeyi kontrol etmek isteyen anne. Yaşananlar Gustav Graber’in “Kadın
Psikolojisi” kitabı (100)’ndak ifadelerle örtüşüyor; “... kocalarına çocuk gibi davranan,
onlarda hep kusur bulan, onları küçük düşürüp alçaltan, ama bu ...
davranışlarıından kendileri de mutsuzluk duyan, çünkü kocalarını gerçekten
seven kadınlar!
Günümüzde
de kendi ailesi içinde bir çok konuda otorite
olduğunu da eklemeliyim. Hastalıklara teşhis koymak ve ilaç önermek hususunda (doktor olan kız kardeşinden daha çok kontrol sağlamaya) hevesli olduğunu düşünüyorum. Ailenin
yemek tarifi, örgü-dikiş, alış-veriş danışmanı olma özelliğini yıllardır
sürdürdüğünü söyleyebilirim. Nevzat Hoca’nın yukarıdaki tespitlerine gelince
eşinin annesi rolünün çok da iyi sonuçlar vermediğini görüyoruz. Eşini yönetmek
yerine, işbirliği içinde olmayı denemek ..... zor mu? Bir de İsviçreli psikolog ve psikoterapi uzmanı Dr.Gustav Graber 1930’lu yıllarda yazdığı “Kadın
Psikolojisi”ndeki (74) tespitlerine bakalım: “Kadınlar vardır, asla doğru dürüst kadın
olamazlar. Evlenseler, bir kocaya, bir yuvaya kavuşsalar da yine başaramazlar
bunu ..... Herkes tarafından sevilen “cici kızlar” olarak kalır. Otuzuna, hatta
daha ileri yaşlara kadar, .... kırkına, hatta daha da yukarı yaşlara dek uzanır
“cici yaratıklığın” tümüyle kaybolmamasına özen gösterilir. .. Ama saçlara ilk
aklar düşmeye görsün , bu sözde kadınlar balıklama büyükanne yaşamından içeri
dalarlar. Vaktinden önce kocar, büyükanne tavırlarıyla “sevilen hala ya da
teyze” rolünü oynarlar. Erkeklerin başları dertdedir böyleleriyle. Gerek
cinsel, gerek duygusal, gerek düşünsel bakımdan soğuk kimselerdir. ...
erkeklere kene gibi yapışırlar; sevilmeye alabildiğine gereksinim duyar, azla
yetinmez, sürekli ruhsal çöküntü (depresyon) içinde yaşar ve bunun da suçunu
erkeklere yükler, yüzlerine oturttukları gülümsemeyle ... depresif durumlarını
örtüp gizlemeye çalışırlar.” ... “ (76)
Annesi bir zamanlar kendisine nasıl
davranmışsa, o da kocasına yıllar yılı aynı şekilde davranmaktan geri kalmaz...”
Dr. Gustav Graber’in yazdıklarına yorum
yapmamayı tercih ediyorum.
Seçen erkek & seçilen kadın
Nevzat
Hoca kitabında(183) anlatmaya devam ediyor; “ ... erkek, cinsellikle sonucu, kadın ise
iyi ilişkiyi ve aradaki duyguları düşünür. Bu sebeple kadın erkek
ilişkilerindeki duygularla, ana baba ilişkilerindeki duygular birbirine
karıştırılmamalıdır. Şu var ki, evlendikten sonra ve çocuk sahibi olduktan
sonra kadın eşini eş gibi değil, çocuklarının babası, erkek de eşini karısı
gibi değil, çocuklarının annesi gibi görür. Yatak odasındaki kimlikle çocuk
odasındaki kimlik ayrı tutulmalı; kadın, kadınlık kimliğini unutmamalıdır. Aynı
şekilde erkek de, baba kimliğini çok benimsediği zaman, karısının duygularını
önemsemeyebilir.” Hocanın her söylediğine katılıyorum diyemem. Yarısına
katılıyorum, yarısına katılmıyorum. Hele seçicilik konusunda kim kimi seçti
konusunu tartışılır buluyorum.
Hoca
devam ediyor (45); “İnsan,
tekdüzelik ve monotonluktan hoşlanmayan bir yapıya sahiptir. .... durağanlık
hissedilen şeyde usanç meydana gelir. Bu konuda sıkça söylenen bir söz vardır:
“Değişmeyen tek şey değişimdir.. Bilhassa erkekte baskın olan çoğulculuk
arayışı eşi tarafından karşılanmazsa .... ... monotonlaşan ilişkiyi tamir
edemeyen, hareketliliği sağlayamayan erkek ya da kadın, ilkel bir davranış
sergileyerek başka insanlarla beraber olmaya başlar. Ancak çiftler karşılıklı
çabayla sıkıcılağa son vererek, evlilikteki cinsel yaşamı heyecanlı hale getirebilirler.”
Yoruma gerek var mı?
Her işe talip olma
rolantide kal ...
Empati
yapmak; insan olmanın gerektirdiği değerlerin başında geliyor. Karşı tarafı
anlayabildiğiniz ölçüde iletişim kurmada başarılı olunabileceğine inanıyorum.
-Empati
yapmak isterken ölçünün kaçırılmaması da işin sanat boyutu haline geliyor.
-Yakın
iletişim içinde olduğunuz kişinin ihtiyaçlarını talep gelmeden karşılamaya
çalışmanız doğru bir hareket mi? Yoksa istismar kapılarını aralamaya yarayan
bir zafiyet alanı mı? Örnek vermemiz gerekirse; evdesiniz, çamaşır makinasından
uyarı geldi ve çalışması durdu. Eşinizin çamaşırları asabilecek durumda
olduğunu görüyorsunuz. Kendiliğinizden harekete geçtiniz ve çamaşırları siz
astınız. Başlangıçta “teşekkür“ edilerek karşılık gördünüz. Bu tutumunuzu sürdürmeye devam ettiniz. Zaman
içinde “çamaşır asmak” sizin
görevleriniz arasına katılmış olabiliyor. Diğer bir ifade ile artık çamaşırları
siz asmak durumundasınız, yoksa sorumluluklarını yerine getirmeyen eş durumunda
eleştiri almaya başlayabiliyorsunuz.
“Yanlış
nerede?” sorusunu cevabı basit olmasa gerek. Özellikle eşler arasında
kendiliğinden ortaya çıkan ve süreç içinde gittikçe kuvvetlenen “ortak akıl” karşılıklı
uyuma katkı sağlar.
-Bu
uyumun gelişmesi için önceden belirlenmiş ya da pazarlıkları yapılmış bir şablona
(senin sorumlulukların, benim görevlerim vb.) ihtiyaç olmamalı.
-Uyumlu
aile yaşantısı içinde hayatı paylaşmak ve birbirine destek olmak doğal kabul
edilmeli.
-Uyumun
iyi seviyede olmadığı durumlar için ise şunu önerebilir miyiz? Empati yapmak
iyidir. Ancak hayatın akışına uyumlu hareket etmek, genel şablon neyi
gerektiriyorsa ona uygun davranmak gerekir.
-Genel
anlamda bir şablon olarak; erkek ev dışı işleri, kadın ev işlerini üstlenmeli
diyebiliriz.
-Bu
bakış açısının sınırları elbette yer yer genişletilebilir. Eğer talep gelmişse
olumlu yaklaşımlarla empatik davranmak bir çözüm olabilir.
-Örneğimize
dönecek olursak; çamaşır makinası çalışmasını durdu. Çamaşırların asılması
gerekiyor. Hayatın akışı içinde evin hanımının çamaşırları asması beklenir.
Evin hanımı için makul bir gerekçe var ve eşinden yardım istediyse, empati
devreye girmeli ve destek sağlanmalı.
Sihirli
formul aramak hayal olarak görülmeli.
-Her
insanın kendisine özel “sihirli formulü” kendi benliğinde aranmalıdır.
-Yine
Nevzat Hoca’nın kitabındaki; (72)
“Başkasının hatası yüzünden kalbi kırılan
kişi “sen dili”yle değil, “ben dili”yle konuşmayı başarmalıdır. Semavi
bağışlayıcılık idealdir, ancak herkes bunu başaramaz. Bağışlamayı zamana
bırakan insan, karşı tarafı suçlayıp yargılamak gibi kolay bir yol yerine
kendini sorgulamak, öz eleştiri yapmak yöntemlerini kullanmalıdır.” ifadesinden
yola çıkarak öz eleştiri yapmaya çalışalım. Acaba haddimizi aştık, işimiz
olmayan ya da gereği yokken üstlenilen sorumluluklar istismar kapılarını mı
araladı?
-Bir
hal tarzı olarak; “empati” ve “her işe talip olma” anlayışını denemeye
başladım.
-Gelişmeler
karşısında mümkün olabildiğince düşük seviyede tepki vermek ve sessizliği
muhafaza etmek etkili olabiliyor.
-Maruz
kaldığınız davranışları ve durumu değerlendirmek, buna göre eşler arasındaki
uyum seviyesini daha da iyileştirmek iki tarafın sanatı / başarısı olacaktır.
-”Yemek
hazırlanmasa ne olur. Ev dağınıkmış, olabilir.
-Talep
gelmiyorsa bekle.
-Medeni
ölçüler içinde ve meşru sınırlar içinde kalınarak hayatın akışı sürdürülebilir.
-Daha
iyisi olmuyorsa; mevcuda razı olmak, sabır göstermek ve “ortak aklın” ön plana
çıkmasını beklemek “arıza” çıkarmaktan daha iyi görünüyor..
-Yan
yana oturalım. Brahma rahipleri gibi, hoşumuza gitmeyen durumlar için bile
eğilerek birbirimize nezaket sözleriyle mukabelede bulunalım. Anne çocuk
ilişkilerinde olduğundan daha az temas sağlamaya özen gösterelim. Mümkünse
birbirimize dokunmadan, arada mesafe bırakarak günümüzü hoşca geçirelim. Sık
sık teşekkür edelim. Bu mudur çözüm ... ...
-Karen
Horney (Kadın Psikolojisi) kitabında (102 );
“Bu kadınlar şöyle der gibidir: Kocamla
olan ilişkilerimde bir eş, bir metres rolü değil, sadece sevecen bir ilgi ve
sorumluluk anlamına gelen annelik rolünü oynamalıyım. .... karı-kocanın iç
dünyalarını çöle çevirebilir. Bireysel
bir durumda arzuyu çok az ya da çok fazla yerine getirme arasındaki ikilemin
sonucu ne olursa olsun, bütün olaylarda, .. .. kocaya ya da karıya yönelik gizli
düşmanlığın olanca sonuçlarıyla bireyi, eşinden soğutacak, onu istemsiz olarak
yeni sevgi nesneleri aramaya itecektir. ...” diyor. Her okuduğumuz doğrudur
diyemeyiz. Ancak bilim insanları ne diyor diye kendimize sorabiliriz....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder