-Beden, ruhun dünya yolculuğundaki elbisesi, bilinçaltının kendini
ifade ettiği alandır. Bilinçaltının
görevi sahip olduğu canlıyı güvenli alanda tutmak, onu korumak, kolamak,
hayatta kalabilmesi adına gerekli enerji akışını bedende sağlamaktır.
-Yaşam boyunca bu amaçla üretilen birçok enerji, bedende döngüsünü tamalamadan bloke olur. Bedeni
güvenli alanda tutmak için ‘kaç veya savaş’ programıyla enerji açığa çıkar. Eğer
enerji kullanılmaz, döngüsünü tamamlamaz ve amacına uygun kendisini ifade edemezse, negatif enerji olarak bedende bloke olur. Yıllar içinde artarak biriken enerji ise bedeni bunaltır, organların, fonksiyonların bozulmasına zemin hazırlar.
enerji kullanılmaz, döngüsünü tamamlamaz ve amacına uygun kendisini ifade edemezse, negatif enerji olarak bedende bloke olur. Yıllar içinde artarak biriken enerji ise bedeni bunaltır, organların, fonksiyonların bozulmasına zemin hazırlar.
-Enerji akışı düzeneği ile çalışan hücresel
fonsiyonlar, organlar negatif
enerjiden hiş hoşlanmaz! Negatif enerji ve enerji blokajları hücreler için ‘toksit madde’ gibidir, hatta
ondan daha da zararlıdır. Geçmişte yaşanmış kötü bir olay karşısında oluşan ve
döngüsünü tamamlamadan bloke olan negatif enerji, yaşamın herhangi bir döneminde titreşirse bu
nedenle bir şekilde hissedilir. Örneğin
nefes alış verişimiz değişir, göğüste sıkışmahissi, kalp çarpıntısı, ishal, kabızlık,
cilt döküntüleri, âdet düzensizlikleri, doğumun başlamaması gibi çoğaltırız.
-Bedenimizde kontrol edemediğimiz, bir
türlü engelleyemediğimiz enerji
blokajlarından fiziksel arazlarımız da olur. Örneğin öfkelenen insanın
yüzü kızarır, heyecandan eli ayağı titrer, duygular ifade edilmezse boğaza bir
şey düğümlenir. Bazen bir müzik bizi geçmiş yıllara götürür hüzün veya neşe
hissederiz.
-Huzurlu zamanların, ssevdiğimiz
kişilerin kokuları bile kendimizi iyi hissettirebilir. Çünkü o koku iyi
hislerle yazılmış dosyayı açan anahtar olmuştur. İncir çekirdeğini doldurmayan kavgalar da geçmişte
sıkışmış enerjilerin, bastırılmış duyguların titreşmesiyle ortaya çıkar.
Bedenimizde hissettiklerimiz, bilinçaltı ile direk bağlantılıdır. Onlara ‘kulak vermemeyi’ öğrenmek
bedenin nefes almasını sağlar. En önemlisi beden dili okuma alanı, kendi beden
dilini okumaktır. Kendi beden dilini öğrenmeden başkalarının beden dilini okuma
çabaları anlamlı değildir. ... ..
-Bilinçaltı
yazılımında kullanılan düşünce ve duygu kalıpları, yaşam boyu yeri geldikçe
davranış ve his olarak ortaya çıkar. Kendini beden üzerinde hissettirir. ... ..
-Beden dilinizi okumaya başladığınızda,
hislerinizi fark etmeyi ve onlarla konuşmayı öğrendiğinizde, hissi oluşturan
duygunun negatif enerjisini akıttığınızda beden rahatlar. Kendinizi kötü hissettiren, negatif enerji ortadan
kalktığında beden nötr hale gelir ve artık kendini kötü hissetmez.
-Sistemin bu kadar basit olması açıkçası
inandırıcılığını azaltıyor. Yıllardır hastalıkları fizik bedenin arazları
olarak değerlendirdiğimiz modern
tıp eğitiminden sonra, bu sistemi anlamam ve inanmam benim de tam bir
yılımı aldı. Ancak kendimde ve hastalarımdaki deneyimlerimin sonuçları inancımı
pekiştirdi.
-Bu iş bunkadar basitken bir o kadar da zor!
Ziihin-beden bütünlüğünde sağlık için, duyguların hislerin hissedilmesi,
kişinin kendini doğru ifade edebilmesi için, fıtri gelişim
süreçlerimizde baskılanmadan , sevgi ve güven içinde büyümemiz gerekir. Halkımız
duygularını bastırmayı, kan kusup kızılcık şerbeti içtiğini söylemeyi, etrafın
ne deyip demeyeceğine göre davranmayı , toplumun öngördüğü kriterlerle sevgi ve
güvende kalabileceğini öğrenerek çocukluğunu geçiriyor. Bana
sorarsanız ‘heba’ oluyor.
Bu
büyüme yolculuğunda bilinçaltımızda “duygunu
yok say, bastır, belli etme, ağlama, çok gülme, ayıp, yasak, günah vb.”
yazılımlarıyla biz oluyoruz. Bu noktada asıl yapmamız gereken duygunu kabul et, duygunu
bedeninde hisset, izin ver, seni bunaltan hisler aksın gitsin ve özgürleş,
bütünlüğü, sevgiyi, güveni hisset farkındalığı zorlaşıyor.
*Ruh-Beden-Zihin bütünlüğünde KADINLIĞIN KEŞFİ – Jinekolog Dr. Ayşe Duman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder