11 Haziran 2020 Perşembe

kadın-erkek & iktidar mücadelesi*

Kadınların İktidar Kazançları

Cinsiyetler arasındaki savaşın kazananı olamaz. Herkes düşmanla fazla haşır neşir.”  (Henry Kissinger)
KADINLARIN İKTİDAR KAZANÇLARI (“Huzur Bulalım Diye” kitabından)
Kadınların iktidar kazançları: Bolca fıtık, kalp rahatsızlığı, baş ağrısı, kas ve sinir hastalığı…
İktidar, kadın fıtratına asla uygun olmayan, kadının nazik omuzlarına ağır bir yüktür. Fakat kadınlar erkeğin karşısında mücadele etmeyi, kaliteli bir hareket zannedip; itaat etmeyi eziklik olarak algıladıkları için iktidara talip oluyorlar.
Erkek ile mücadele etmeyi, hakkını aramak olarak görüp, güç savaşına bile isteye atlıyor

Âilede Siyaset*

Erkek olsun kadın olsun siyâset güdecektir, eşler birbirlerini denetleyecektir. Hangi siyâsetle muamele ederse hanım daha çok hoşnut olacak daha güzel, daha âhenkli bir geçimleri olacak? Bunu denetlemek zorundadır. Kadın da aynı şekilde hangi siyâseti gösterirse, hangi siyâseti takip ederse, o yuvada mutlu olacaktır. Bu bir davranış biçimidir.
Bizim anladığımız siyâset, insanları idâre etme san’atıdır. Eğer bir kadın kocasını idâre edemiyorsa, onu kendine bend edemiyorsa durumunu gözden geçirmelidir. Yalnız burada yanlış anlaşılmasın sakın kendine bağlamak, ülfet muhabbet etmek derken anayı, babayı diğer akrabayı

10 Haziran 2020 Çarşamba

Ölüm Yolunun Mehmetleri

“Ölüm Yolu” yeni kafilesini ağırlıyordu.

Kore Savaşında Çinliler aldıkları esirleri üç günlük yürüme mesafesindeki kamplara yaya olarak götürüyorlardı.

Durmak, oturmak, duraksamak yasaktı.

Yaralı askerlere bile acınmıyor, merhamet denen insani duygu mumla bile görülemiyordu.

Amerikan kafilesinden bir er yol kenarına yığılmıştı.

Çinli askerler anında başında biterek : Kalk ! diye bağırdılar.

Amerikan askeri yaralıydı ve kımıldayamıyordu.

Arkadaşları yanından geçiyor, lütfedip yüzüne bile bakmıyorlardı.

İlk dipçiği sırtına yedi, ikinciyi başına.

30 Mayıs 2020 Cumartesi

mülkiyet ortaklığına dönüşen evlilikler*

… .. Sevgiye yada geleneksel evliliklerdeki gibi toplum göreneklere ve alışkanlıklara dayalı evliliklere dikkatle bakacak olursak, birbirini gerçekten seven azınlıkta olduğunu hemen fark ederiz. Toplumsal görev duygusu, gelenekler, karşılıklı ekonomik çıkarlar, çocuklara olan ortak ilgi, karşılıklı bağımlılık ya da korku bazen de birbirine duyulan nefret, genellikle “sevgi olarak yaşanmaktadır. Eşlerden birinin ya da ikisinin birden birbirlerini hiç sevmediklerini, belki de hiç sevmemiş olduklarını anlayana dek, bu böyle sürüp gitmektedir. Günümüzde bu konuda bazı olumlu gelişmeler olduğunu hemen ekleyeyim. İnsanlar eskiye oranla daha uyanık ve gerçekçi oldular. En azından cinsel çekicilik ve cinsel tutku ile sevgiyi birbirine karıştırmayanların sayısında artma olduğu bir gerçek. … ..
… .. Aşkın ilk dönmelerinde her iki taraf da, diğerinden emin olmadığı için dikkatlidir ve öbürünün kalbini kazanmaya çalışır. Canlı, hareketli, ilgi çekici ve bu canlılıkları yüzlerine yansıdığı için de güzeldirler. İkisi de birbirlerine sahip olmadıklarından, enerjilerini olmaya, yani vermeye ve karşı tarafı canlandırmaya yöneltmişlerdir.
Bu durum , çoğu kez evlilikten sonra değişiverir. Evlilik sözleşmesiyle eşler birbirlerinin bedenleri, duyguları ve ilgi alanları üzerinde hak sahibi olurlar. Artık kazanılması gereken bir nesne, bir mülkiyet haline gelmiştir. Çünkü sevgi sahip olunabilecek bir nesne, bir mülkiyet haline gelmiştir.
İki tarafa da, sevgiye değer olmaya ve sevgiyi canlandırmaya çaba göstermemeye başlayınca, her şey can sıkıcı olur ve güzellikler yitirilir. Hayal kırıklığına uğrayan eşler çaresizdirler. Kendilerine “Başlangıçta bir hata mı yapmıştık? Yoksa karşımızdakini tanıyamamış mıydık? Veya

26 Mayıs 2020 Salı

tanıdık hayatlar *

...  .. Artık karısıyla ortak yanları kalmamıştı. Birlikte bulunmanın verdiği rahatlık da yoktu aralarında. İki yabancı gibiydiler. En basit konuşma bile umulmadık kötü sonuçlar doğuruyordu. Ann, Londra’da çılgın bir hayat sürmüş, her önüne gelenle gönül eğlendirmişti. … ..


















20 Mayıs 2020 Çarşamba

insan & doğanın garip bir varlığı *


… .. İnsanların doğaya karşı giderek daha düşmanca davranmaları. Varoluşumuzla bağlı olduğumuz doğadan, aklımız nedeniyle ayrılmaktayız. Doğanın “garip bir varlığı” olan bizler, Mesihçi vizyonlarda dile gelen doğa ile insan arasındaki işbirliği ve uyumu bir yana bırakıp, doğaya egemen olmaya, onu kendi amaçlarımız doğrultusunda kullanmaya çalışmakta, doğanın dengesini bozmakta ve onu bozulup yok olmaya itmekteyiz. Doğayı fethetme arzusu ve doğa düşmanlığı zihnimizi öylesine köreltmiş ki, doğal kaynakların da bir sonu olduğunu ve bir gün

bencillik & açgözlülük

Albert Scweitzer 1952’de Nobel Barış Ödülü’nü almak üzere Oslo’ya geldiğinde, bütün dünyaya şöyle seslenmişti: “Olayları oldukları gibi görmeye cesaret edelim. İnsan, insanüstüne çıkmıştır… Ama insanüstü güce erişmenin gerektirdiği insanüstü akılcılığı gösterememektedir.. Artık şu gerçeği itiraf etmenin zamanı gelmiştir sanırım: Üstün insan, gücünün artmasıyla birlikte, gerçekte zavallı ve acınacak insan haline gelmiştir…. Uzun süredir anlamamız gereken bu gerçeği, şimdi lütfen kabul edelim. Üstün insan olmakla, gerçekte, insan dışı bir varlık olduk.
            Çalışma yaşamının güç ve zorlayıcı koşulları kadar, hiçbir şey yapmamak da insanı bunaltır ve sıkar. Yaşamın dayanılır olması için, bu iki karşıt özelliğin kombine edilmesi ve birbirleriyle dengelenmeleri gerekmektedir. Bu iki karşıt uç, yirminci yüzyıl kapitalizminin yol açtığı bir zorunluluktur. Çünkü sistemin yaşayabilmesi için, bir yandan büyük üretime ve bunun için monoton bir grup çalışmasına, öte yandan da üretilen malların tüketilmesine, yani boş zamana ve tüketim eğiliminin artmasına ihtiyaç gösterir.
… ..
İnsanların mutsuz olduğu bir toplumda yaşıyoruz. … ..
Tüm isteklerin tatmini, insanı mutlu etmeye yetmemektedir. … ..
Bencillik, bir davranış biçimi olmakla kalmaz, aynı zamanda kişinin karakterinin bir bölümü olarak da ortaya çıkar: Bencillik, insanın her şeyi yalnızca kendisi için istemesi durumudur. … .. Bu tür düşünen insanın, arzuları sonsuz olduğu için, hiçbir zaman rahat ver huzur bulamayacağı bellidir.
… .. Açgözlülük, toplumdaki sınıflar arasında sürekli bir savaşa yol açar. Komünistlerin ve sınıfları