-... ..1833 Anlaşması kapitülasyonların yabancılara tanımış
olduğu öncelikleri genişleterek onları yerli tüccarla eşit duruma getirmiş;
ülke dahilinde de ticaret yapmak imkanı vermişti. ... .. Bu anlaşma İngiltere’yle 16 Ağustos 1838’de
imzalanmıştı; bir eşini Fransızlar
aynı yılın Kasım ayında Osmanlı Devleti’ne imzalattılar. Fransa’yı Löbek,
Bremen ve Hamburg şehirleri (18 Mayıs 1839); Sardunya (2 Eylül 1839); İsveç ve
Norveç (31 Ocak 1840); İspanya (2 Mart 1840); Felemenk (14 Mart 1840) Belçika
(30 Nisan 1840); Prusya (22Ekim 1840); Danimarka (1 Mayıs 1841) ve Toskana (7
Haziran 1841) izledi.
-Türkiye ‘Tanzimat-ı
Hayriye’den salah beklerken Avrupa’nın bütün ülkeleri hasta
adam’ın
başına üşüşmüş, mümkün olan en büyük lokmaları ondan koparmaya uğraşmaktadır.
-Tarihimizde
genellikle ‘büyük kurtarıcımız,
Batılılaşmanın müjdecisi’ olarak sunulan 1839 Tanzimat ve 1856
Islahat Fermanları, aslında, emperyalist yayılmasının birer aracı
fonksiyonundadır. Bu fermanlar, özellikle 1856’dakinin temel niteliği, Batı
kapitalizminin çıkarlarına uygun üstyapı kurtumlarını Osmanlı memleketinde bina
etmektir. Tanzimat’ın, Batı’ya yaranmak için Hristiyan tebaaya
tanıdığı haklar, aslında, Hristiyanların küçük bir zümresi olan işbirlikçilerin
Avrupa’daki efendilerine daha rahat hizmetlerini sağlamak için kaleme
aldırılmıştır.
-Islahat Fermanı’ında açıkca beliren durum , yabancıların
kendi çıkarlarına maşa olarak kullandıkları zümreleri güçlendirmek, onların
aracılığıyla hem ekonomik, hem siyasal konularda devletin içişlerine egemen
olmak istemeleridir. Nitekim Islahat Fermanı’nın esasları Ali Paşa ile
İstanbul’daki Fransız ve İngiliz sefirleri arasında kararlaştırılmış; padişah,
fermanın girişinde, “Osmanlı Devleti’nin isteyen ve dostu bulunan devletlerin
yardım ve himmetlerinden söz etmiştir.
-Islahat Fermanı’nın ayrıca Paris Anlaşması’na dahil
edilmesi, yabancıların bu noktayı istismarına, sık sık içişlerimize
karışmasına,
hatta, Hristiyan tebaanın devleti Avrupa’ya şikâyet edebilmesine yol açmıştı.
hatta, Hristiyan tebaanın devleti Avrupa’ya şikâyet edebilmesine yol açmıştı.
-Bu fermanlar ve 1876’da imzalanacak olan Berlin Anlaşması’yla Osmanlı Devleti adeta Avrupa’nın vesayeti
altına girmekte, kendini yabancı dostların himmetine teslim etmektedir.
Dışa
borçlanmalar başlıyor
-... .. Osmanlı istikrazlarının bazı ilginç özellikleri
vardır. Bu konudaki bilgisizliğinden ötürü devlet büyük ölçüde aldatılmış, Düyun-ı Umumiye’nin kuruluşuna kadar
süren ilk dönemde, borçlandığı paranın ancak yarısı eline geçmiştir. Sonra,
Avrupa bankerleri bu acemi borçluyu adeta para almaya zorlamışlar, devrin
paşalarına bol rüşvet yedirerek onları kullanmışlardır. Osmanlı yönetimi ise
dışarıdan gelen bu taşıma suyu har vurup harman savurmuştur. ... ..
-... .. Devlet fasit bir dairenin içine düşmüş, boğulup
kalmıştı. 1874’te, yani ilk borçlanmadan yirmi yıl sonra, devletin o yıl içinde
ödemek zorunda olduğu borç ve faizleri, toplam gelirinin %80’ine ulaşmaktadır.
-Borç taksitlerinin ödenmesine artık imkân kalmamış; 1875’te
Osmanlı Devleti’nin tek taraflı bir kararıyla faizler yarıya indirilmiş;
1876’da tamamen durdurulmuştur. 1878 Berlin Kongresi’nde Osmanlı Devleti kendi
maliyesini uluslararası bir komisyonun eline teslim edecek, 1881’de ise Osmanlı
borçlarının temizlenmesi için Düyun-ı Umumiye
kurulacaktır.
-Düyun-ı Umumiye, yani ‘genel borçlar’ kurumu alacaklı
devletlerin, Osmanlı Bankası’nın (bu banka yabancı sermayeye ait olup Osmanlı Devleti
hazinesini elinde tutmaktadır) ve hükümetin temsilcilerinden meydana
gelmektedir. Düyun-ı Umumiye’nin görevi, Osmanlı devletinin borçlara
karşılık göstermiş olduğu gelir kaynaklarını işletmek, sağlanan parayı
alacaklılara dağıtmaktır. Kurum geniş kadrosuyla Osmanlı ülkesinin tütün ve tuz tekellerini yönetmekte, pul, balık,
müskirat resimlerini ve çeşitli vergileri bizzat toplamaktadır.
-... .. devlet içinde devlet niteliğindedir. Maliye Nezareti’nde
resmi olarak 5.500 memur çalışırken, Düyun-ı Umumiye’dekilerin sayısı 8.000’den
fazladır. ... .. Osmanlı Devleti, son taksiti 1954’te yatırılacak olan bu
borçları ödemeye başlamakta; memleket günden güne sömürgeleşmektedir.
*Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi – İsmail Cem
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder