1800’lerin
‘Mukaddes İttifak’ı
-1800’lü yılların Osmanlı memleketinde hâkim zümrelerin (yüksek devlet memurları, mültezimler,
tefeciler, yabancı işbirlikçileri, bey ve ağalar)
çıkarınca işleyen bir ekonomik düzen yürürlüktedir.
Geleneksel yapıyla tam bir çelişki yaratan bu yeni düzen,
artık müesseseleşmek, kendini hukukun güvenliğine almak, bütünlenmek aşamasına
gelmiştir. Memleketteki bu yollu eğilimler, Batı’nın kendi sömürüsünü
genişletmek, işbirlikçilerinin güvenliğini sağlamak amacı ve çıkarlar ı ile tam bir uyum halindedir. Batı önce
tavsiye yoluyla, sonra ekonomik ve siyasal baskıyla bu eğilimlere arka çıkacak,
bir noktadan sonra onları zorla kabul ettirecektir.
-Batılaşma aynı zamanda bir kültür sorunudur. Ancak bütün
kültürler gibi, sınıfsal tercihleri, sınırları çok az belirlenmiş bir ekonomik
görüş ve onun hukuk sistemini de beraberinde taşır. Bir bakıma¸ temeldeki ekonomik
gerçeğin yansımasıdır. Bu açıdan incelendiğinde bizdeki Batılaşma hareketleri,
hâkim zümrelerin kendi çıkarlarını sağlama almak için giriştikleri ve bu
çabalarında Avrupa’dan destek gördükleri bir tercih şeklinde belirmektedir.
-Batılılaşmanın
ilk ve en büyük şampiyonları devlet
yönetimindeki paşalar olmuştu.
Reşit Paşalar, Âli paşalar, Mithat Paşalar vb. Bu paşalar, öteki vezirler ve
devlet büyükleri, imtiyazlı durumlarına rağmen özledikleri can ve
mal emniyetine, politik güce ala ulaşamamışlardır. ... ..
mal emniyetine, politik güce ala ulaşamamışlardır. ... ..
-Tarih, azledilen, sürülen, servetleri hazineye aktarılan
devlet memurlarıyla doludur. ... ..
1800’lü yıllarda bu zümre hem canını, hem de özelci ekonominin de
yardımıyla gittikçe artan servetini güvenliğe almak özlemindedir. Aslında
öncelikle bu nedenlerden ötürü hasreti çekilen
Batılaşma memleketi kurtarmak
gerekçesiyle örtülüp tek çıkar yol şeklinde paşalar tarafından iyi niyetli
padişahlara sunulacaktır. Batı’ının yaşayışı, giyimi, kişiyi özel mülkiyeti
güvenliğe alan kurumları ithal edince, devlet ve bu arada, tabii, yüksek
memurlar kurtulacaktır. ... ..
-Bu araştırmalara göre, büyük servetlerin asıl kaynağı, siyasi menşeli kazançlar
olmuştur. “İnkar edilemez ki, konak ve malikhâne hayatında ya da yüksek
payeli devlet memurlarının
elinde biriken servet sabırlı ve devamlı bir tasarruf sonunda üretilmiş değil, bilakis, mevcut
bir servet yığınının başkası sırtından alınması, yani yalnızca el değiştirmesi suretiyle meydana
çıkmıştır. ... ..
-Siyasetle ticaretin böylesine kaynaşmış olduğu bir ortamda,
serveti kaybetmemek de tamamen siyasi bir değişim sonucu olmaktadır: ... ..
-Servetin varlığı ve sürekliliği siyasi mevkilerine bağlı
olan Osmanlı paşaları , ... .. ‘gözden düşme’
durumlarında bile bu serveti elden kaçırmamak için, Batılaşmanın hukuk
güvenliğinden medet beklemektedirler.
-Batılılaşmada
çıkarı olan ikinci zümre
büyük toprak sahipleridir. Ayanlar, beylar, ağalar.
Bu zümre toprak mülkiyetine fiilen el koymuş 1808 Sened-i İttifak’ıyla
varlığını resmen saraya kabul ettirmiştir. Ancak elindeki toprağın hukuki
mülkiyetine hâlâ sahip değildir. Batı Roma hukukunun temeli olan tavizsiz
mülkiyet kavramı ile gelecek ve onların da kayıtız şartsız egemenliğini
sağlayacaktır.
-Batılılaşmanın
yarayacağı üçüncü zümreyi,
Avrupa’nın işbirlikçileri , genişleyen finans kapitilizmi, devletin gerilediği
oranda eski huzurunu kaybetmiş olan azınlıklar meydana getiriyor. ... ..
-Görüldüğü gibi
Batılaşmak, içteki hakim zümrelerin çıkarlarıyla kapitalist Avrupa’nın
birleştikleri ortak bir yön şeklinde belirmektedir.
-Cevdet Paşa’nın bir milleti imha hükmünde gördüğü (bu
yenileşeme, daha doğrusu kopyacılık eğilimleri, Batı’dan aktarılan Ticaret
Kanunu’nda (1850), Deniz Ticareti (1864), Ticaret Mahkemesi Usulü (1868), Ceza
Kanunlarında (1858) ,1880 ve 1881 Usul kanunlarında kendini belli etmekte ;
Mecelle ihtiyaçları karşılayamamakta, Avrupalıların ticari sorunlarını
çözümleyen özel heyetler ve Nizamiye Mahkemeleri kurulmaktadır.
-Kısacası özetlendiğinde, batılaşma
hareketleri aslında çok küçük bir azınlığın ve yabancıların, özel
sermaye ve mülkün çıkarını, güvenliğini sağlayan; halk kitlelerine hiç, ama
hiçbir şey getirmeyen hareketlerdir. Getirmemesi bir yana, günümüze dek sürecek
kültür ikiliğine (düalizme), halk kitlelerinin daha geniş çapta ve daha rahat
sömürülmesine yol açmıştır.
*Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi – İsmail Cem
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder