16 Şubat 2017 Perşembe

Anadolu & Doğu ile Batı *

Doğu’nun devlet kavramı
-Tarihin hiçbir döneminde Doğu Anadolu, Osmanlı bütününün kaynaşmış bir parçası olmamıştır.İmparatorluğa katılan topraklarda devletin geleneksel mülkiyet düzeni uygulanıptimar sahipleri aracılığıyla devlet otoritesi uzak köşelere götürülürken , Doğu Anadolu bu sisteme bir istisna yaratmıştır. İmparatorluğa bağlanmakla beraber toprak mülkiyeti düzeni değişmemiş, feodal özellik taşıyan beylerin egemenliği kesintisiz devam
etmiştir.
-Osmanlıların Doğu’ya tanıdığı ayrıcalık ve Doğu’nun Osmanlılara’şartlı’  bağlanması, Çaldıran seferi sonrasında, 1515 yılını izleyen döneme rastlar. Osmanlılar, söz konusu seferden sonra yirmi mıntıkanın Sünni Kürt beyiyle anlaşma yapmıştır. ‘Devlete itaat’ kaydıyla, onlara yönetim beratlarını ‘eski tertipleri üzerine’ yönetimi sürdürmek için vermiştir. Yani, toprağın mülkiyet düzenine karışmamıştır.
-Osmanlıların Doğu’ya bu ayrıcalığı tanımaları çeşitli nedenlerden ileri gelmektedir. Doğu, ırk ve mezhep özelliğinden ötürü merkezi devlete her zaman başkaldırabilecek nitelikte olduğundan, Osmanlılar bu bölgede kendilerine sadık müttefikler bulmak zorunda kalmışlardır. Bu müttefvikler, bölgedeki Kürt ve Türk beyleridir. Osmanlı Devleti, Şii ayaklanmalarını bastırırken yararlandığı ve her zaman çekindiği beylere bir çeşit armağan ve taviz olarak topraklarını gönüllerince yönetmek imkânını bırakmış, onların işine karışmamıştır. Bu armağanın karşılığında savaşçı Kürt kabileleri merkeze başkaldırmamış, bölgenin coğrafi şartlarını, ulaşım yollarının yetersizliğini, merkezden uzaklığını fırsat bilip imparatorluktan kopmamıştır. Bu koşullar altında, devletle beyler arasında bir çeşit sözsüz mukavelenin yapıldığı söylenebilir.
-Bu mukavele hemen her zaman yürülükte kalacak, bölgenin evrimini geniş ölçüde etkileyecektir. Örneğin Batı’da bey ve ağalar 16.yüzyıldan sonra ekonomik ve idarikuvvete dayanarak meydana çıktıklarından güçlerini din ve kan bağlılığı giibi faktörlerle pekiştiremeyecek, bu bakımdan nispeten güçsüz olacaktır. Doğu’daki beyler ise aralıksız devam eden bir derebeylik geleneğini sürdürmektedirler. Köklü feodal yapının ürünü olduklarından ekonomik güçlerini aşiret bağlarıyla , akrabalık ve şeyhlik kurumlarıyla sağlamlaştırmışlardır.
-Doğu’nun bu tarihsel özellikleri ve merkezle arasındaki sözsüz anlaşma, Cumhuriyet’tensonra da önemini ve etkisini korumuştur. Devlet, Türkiye’nin batısına kendini, kurumlarını ve hukukunu kolaylıkla kabul ettirirken , devlet geleneğinin olmadığı doğu bölgesinde durum değişiktir. Batı’da devlet toplumun örgütlenmiş gücü ve hâkim zümrelerin temsilcisi şeklinde belirmiştir.Doğu’da isehâkim zümreler devletin hükmi şehsiyetini eskiden olduğu gibi sınırlı alanlarda tanımış, kendi bölgelerinin bizzat devleti olmak geleneğini sürdürmüşlerdir.

-Meseleye bu açıdan bakınca, devlet kavramının niteliği ve fonksiyonu Doğu ile Batı farklılaşmasının  ekseni şeklinde belirmektedir. Batı’nın ve Batılı hâkim zümrelerin evrimi devletle içli dışlı bir ilişkinin etkisindeyken, Doğu ve Doğulu hakim zümreler devletin nimetlerinden ve sınırlamalarından uzak, kendi başına buyruk bir ortamda gelişmiştir. Sözsüz anlaşma uyarınca, Devlet, Doğulu beylerin hayat alanına karışmamaktadır. Doğu’daki kanunu onların yapıp uygulamasına, hatta kendi kanunlarının çiğnenmesine göz yummaktadır. Devlet bu şekilde davranarak bey çıkarlarını zedelemekten ve tehlikeli tepkilere yol açmaktan dikkatle kaçınmaktadır. Geçmişteki olaylar Doğulu beylerin yabancı çıkarlara kolayca alet olabildiklerini göstermiştir, sınırlarımızın hemen yanı başında etnik yapıdaki isyanlar ve çatışmalar yer almıştır, vb. Ancak, devletle Doğulu hâkim zümreler arasındaki bu anlaşma halkın her zaman zararına işleyecektir.Doğulu vatandaş devletin nimetlerinden ve her şeye rağmen koruyucu kanadından uzak kalacak, bir çeşit üvey evlat gibi beylerin keyfine terk edilecektir. ... ..


Etnik Farklılaşma
-Doğu’nun önde gelen ayrıcalığı, bölgedeki insanlardan çoğunun anadili itibariyle Türkçeden başka dil konuşmasıdır. Doğulu vatandaşların %53’ünü kapsadığı resmen belirtilen bu başka dil hemen her yerde Kürtçe olup bir-iki ilde Arapçadır. Erzincan, Erzurum, Kars, Adıyaman, Antep’te düşük olan başka dil oranı Doğu illerinde çok yüksektir.: Ağrı %64, Bingöl %69, Bitlis %66, Siirt %99, Urfa % 61, Diyarbakır % 69, Mardin %92, vb.

-Doğu’nun Türkiye bütününden ayrı tutulmasında, içine kapanmasında ve kendi kaderine terk edilmesinde bu dil ayrıcalığı önemlidir.  Doğulu beylerin devleti kendi bölgelerinden uzak tutmalarında, devletin bu uzaklığı kabullenmesinde etnik ayrılığın payı büyük olmuştur.  ‘Türkiye dil, din, kültür ve uygarlık bakımından bir bütündür’ diyerekgerçekleri soyutlayan resmi politikalar aslında devleti Doğu’yla ilgilenmek külfetinden kurtarmış, Doğulu bey ve ağaları sömürülerinde serbest bırakmıştır. Bu bakımdan, Doğu’da halkın ezilmişli,ğine ve ayrıcalıkların büsbütün kökleşmesine yol açmıştır. ... .. “İstenildiği kadar Türk-Kürt diye bir şey yoktur, bu topraklarda oturan herkes Türk’tür denilsin, belirli bir sosyolojik ve etnik gerçek saklanamaz, bu gerçek, dildir ve bu unsurun toplumsal yapıda meydana gelen farklılaşma, dışarıya açılma ve dış faktörlerle bütünleşme eğiliminde büyük rolü vardır.
Sosyal ve ekonomik yapı
-Coğrafi, tarihi, etnik ve ekonomikşartları Türkiye’nin öteki bölgelerinden değişik olan Doğu, kendine özgü sosyal yapısını günümüzde de korumaktadır. Doğu halkının hâkim zümrelere bağımlılığı sadece ekonomik ilişkilerle sınırlanmamıştır.. Dindel ve etnik faktörler, aşiret dayanışması gibi nedenlerin bağımlılıktaki yeri Türkiye’nin öteki bölgeleriyle kıyaslanamayacak kadar önemlidir. Doğulu toprak ağaları bu bakımdan Batılılardan daha imtiyazlıdırlar. Sömürüleri şıhlık, beylik gibi sıfatlarla pekişmiştir. Bu feodal ilşkiler, mülkiyeti kontrol eden kişilere, insanları ekonomik bağların ötesindeki birtakım bağlarla da kenetlemektedir. “Aşiret şeklindeki toplumsal ve siyasal örgütleşme, devlet fikrinden önce gelen bir şekildir. Burada biz’lik duygusu egemen olup bizim aşiret, filanın aşireti sözü, mensubiyeti daha iyi bir şekilde ifade etmektedir. Örneğin Hakkâri’de vatandaş, hiçbir zaman Türkiyeliyim, Çukurcalıyım, Beytüşşebaplıyım veya filan köydeniz vb. demez. Pinyaniş  Aşiretindenim, Menpurranlıyım der.
-Bu çerçevede biçimlenen ilişkilerin beylerin eline ek bir kuvvet vermesi doğaldır. Hele devletin o sözsüz anlaşma gereğince Doğu’dan uzak durması, feodalitenin kendine özgü kanunlarının bu bölgede egemen olmasını kolaylaştırmıştır.
Doğu’nun toprak düzenibölgedeki ekonomik ve sosyal ilişkileri aynen yansıtmaktadır. Ekonomisi geniş ölçüde hayvancılığa dayanan ve geleneksel tahıl üretimi yapılan bu bölgedeki toprak dağılımı Tğürkiyenin tümüne kıyasla daha eşitsizdir. Çiftçi ailelerinin %38’i (300 bin aile) topraksızdır. Bu oran Gaziantep, Urfa, Diyarbakır ve Mardin’de %45’i bulmaktadır. Türkiyenin Batı’sında ise oran 20-30 arasında değişmektedir. Feodalite benzeri sosyal yapının ilk gereği olan merkezi devlet gücünün zayıflığı , ikinci şart olan büyük toprak mülkiyetiyle Doğu’da bütünleşmiştir.
-Doğu’nun ekonomik görünüşü hemen her alanda Batı’nın çok gerisindedir. Türkiye nüfusunun %19’unu barındıran bu bölgede, (1970’lerin başında) toplam traktörlerin sadece %3,3’ü; biçerdöverlerin %4,7’si; kara taşıt vasıtalarının &6,5’i bulunmaktadır. İŞ Kanunu’na bağlı iş yeri oranı %10,7; banka mevduatınınki ise %3,2’dir. Devlet yatırımlarının sadece %10’u , özel sektör yatırımlarının ise %2,7’si Doğu Anadolu bölgesindedir. Okuma –yazma bilmeyenlerin oranı Türkiye’nin tümünde %51 iken Doğu’da %72’dir.

-... .. Doğu Anadolu her haliyle, geri kalmış Türkiye’nin en geride bırakılmış bölgesi durumundadır.

*Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi – İsmail Cem

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder