Hâkim bir daire çiziyor. Çocuğu da dairenin tam ortasına yerleştiriyor. Her iki kadına da çizginin dışına çocuğu kim çıkarırsa onun gerçek anne olduğuna hükmedeceğim diyor. İki kadın da tutuyor çocuğun kolundan. Hizmetçi birkaç saniye sonra bırakıyor. Biyolojik anne hınçla
29 Ağustos 2013 Perşembe
Biyolojik anne*
Dindarlık*
Dindarlık nedir Hâkim Bey? İman eden bir mümini dindar yapan nedir? Kadere razı olmak mı? Nasibin kıymetini bilmek mi? Maruz kaldıklarımızla şikâyetsiz yaşamak sanatı mı? Kimseyi incitmemek mi?
Sizin için dindarın ilk üç vasfı nedir?
Erkeğin dindarlığındaki sıralamayı önce annesinin daha sonra kadınların belirlediğini fark ettim bir gün. … …
Takdir-i ilâhi işte. Herkesin her türlü derdine derman olmaya çalışan kadın, kızını bağrına basamadan, dünya gözü ile göremeden gitti. Kadın doğum uzmanı, onlarca
Kader*
…iyi ki kader diye bir şey var. İyi ki bizim kader diye bir şey olduğunu bilme şuurumuz var. Yoksa her şey ne kadar zor olurdu. Ne beyhude bir çaba ile çok bilinmeyenli denklemi çözeceğiz diye uğraşır dururduk. Oysa kader diyoruz. Kader deyince ve kaderin o an bütün olumsuzluklara rağmen
hayatımızı düzene sokan bir şey olduğunu kabul edince, hayat sırtta taşınan bir dağ olmaktan çıkıyor.
Kadrimizle bir zincirin halkaları gibi birbirimize bağlıyız. … …
Psikiyatri profesörü*
Her dakika ekranlarda. Kendi kitaplarını basmak için bir yayın evi var. Gerçek insanlarla ilgilenmek, onların dertlerine deva olmaya çalışmak yerine şöhreti tercih etti. Şöhret demek daha çok hasta demek. Daha çok hasta demek daha çok para demek. Daha çok para, mutsuzluk ve huzursuzluk
demek. .. .. yaptığı tıp etiğine uymuyor. İnsanlar onun şöhretli ismi için kliniğine koşuyor. Ahmet Bey dedikleri Ahmet Bey’in kendisi değil hâlbuki. Yeni mezun çocukları oturtmuş kliniğine. Hastalar hikâyelerinin Ahmet Bey tarafından takip edildiğini, sanıyor. …….
Psikiyatrist*
ye çalıştığım kocalar gibi oluyorum.
“Biliyorsunuz ben psikiyatristim” dedi adam. Bazılarına göre deli doktoru, bazılarına göre kederi taşıyamayan hastaların kederine kanat geren. Bir hastam söyledi bunu: “Benim kederime en yakınımdakiler kol kanat gerseydi size gelmezdim” dedi. “Yıllarca gittiğim doktorlar beni hep
uyuttu. Uykuyu gardiyan gibi saldılar başıma. Siz dinliyorsunuz. Kederlerime sahip çıkıyorsunuz diye geliyorum size. Bunları kafaya takma demiyorsunuz diye size
Son Beş dakika – Fatma Barbarosoğlu
“Aşkın gözü kördür. İlle de kulağa ihtiyaç vardır.”

insanlarını anlatıyor. Olaylar saat 07.45’de başlıyor.
Her şey on beş dakika içinde oldu.
Son on beş dakikada hayatın ahengi değişti ansızın.
Her şey hızlandı.
Nalbur Hacı Hasan Efendi, çiçekçinin sevgilisi, yolun karşısındaki çiçekçi Roman Songül ve sınav yorgunu Beril arasında geçenler, stajyer
eczacı, aynı zamanda blogg yazan bankacı Ece, Kahverengi Kadın, komşu hanımlar, yeni hayatına alışmaya çalışan emekli Nalan Hanım ve diğerleri .. ..
eczacı, aynı zamanda blogg yazan bankacı Ece, Kahverengi Kadın, komşu hanımlar, yeni hayatına alışmaya çalışan emekli Nalan Hanım ve diğerleri .. ..
Çerkezistan*
Belucistan, Burma, Siyam, Malaka, Borneo vb. yerler hakkında bilgiler ediniyorsunuz.
Bu arada yazarın kendi inancı dışında kalan dinleri aşağılamasını dikkat çekici buluyorsunuz.
Yazarın Çin’de katıldığı bir yemekte; “yediği etin ne olduğunu anlamak için tabağını göstererek “meee, meee” sesleri çıkarması üzerine,
Çetin abi ne dedi?
Program yine kısa radyo oyunu ile başlamıştı. “ ….. gelen seslerden iki kişinin yüksek sesle tartıştıkları anlaşılıyordu. Aile büyüklerinin kendi aralarındaki tartışma kabul edilebilir seviye sınırlarını aşmıştı. Gerginlik ağabey ve kardeş rolündeki iki yetişkin adamın ağız kavgasına dönüşmüştü ……
…… Kadınlar sessiz, başları önde tartışmayı endişeyle izliyorlardı. Çocuklar odanın bir köşesinde masa örtüsünü kendilerine siper ederek korku dolu gözlerle olanları izliyorlardı. Bunca gerginlik arasında fatura kendilerine çıkmasın anlamında ürkek
Yıldızları saymak...
Çocukların okul ortamında veya aile dışında çevreleriyle yaşadıkları iletişim sorunlarının arka plânında aile içi yaşantılarının olabileceğine vurgu yapmıştı. Problemin doğrudan çocukta
olabileceği yargısına varmadan önce, aile içi iletişimin nasıl olduğunun da incelenmesinde yarar olacağını ifade etti. Önceden hazırlanan kısa oyunu dinleyicilerle paylaşmaya başladılar;
“Kahvaltı için sofraya15 Ağustos 2013 Perşembe
Sinova – Cenk Enes Özer ıı

Dünyamızın insanoğlundan önceki misafirleri olan ve aramızdaki hayatlarını sürdüren varlıkların
hikâyesini ilgi ile okuyorsunuz. İlk kitap gibi ikincisi de çok sürükleyici olan “Sinovadan” alıntılar aşağıdaki gibi:
-Biz insanlardan önce yeryüzünde yaşamış ve yaşamakta olan iki farklı tür var. Semâvî dinlerin onlara verdiği ismiyle, cinler. Gizlenen, görünmeyen anlamına gelen bu kelime efsane ve masallara malzeme edilerek öylesine istismar edildi ki, son uçta sadece anlamını değil, inandırıcılığını da yitirdi.
-.. … iki evren (boyut) arasında bir kapı olduğunu bilmesi gerekirdi. ….
-.. ..ilmi, ehli olandan esirgeme, yoksa ona zulmedersin. İlmi, ehli olmayana verme, ona da zulmedersin.
- .. .. madem iyi kötü her şey O Yaratıcı’dan, söyler misin….. … nasıl oluyor da kullarına bunca acıyı reva görebiliyor?
Ev hali – Radyo programı ıv
Radyo programına katılan ve elli iki yaşında olduğunu ifade eden kadının sözlerinden daha önce de aynı programda yer aldığını, bunun da ötesinde kadının uzmanla yüz yüze bir görüşme yaptığını ve sorunlarının çözümüyle ilgili destek aldığını anlıyoruz. Ancak kadının tekrarlaması gereken görüşmelere katılamadığını da anlayabiliyoruz. Radyo programındaki konuşmalarda; dört çocuk annesi kadının “evliliğimizin ilk yıllarından itibaren bu sıkıntıları yaşıyoruz, kendimi hiçbir
6 Ağustos 2013 Salı
Şeytan Severse – Cenk Enes Özer ı
Kitapta vurgu yapılan ve aslında bildiğimiz detayları günlük hayatımızda görmezden geldiğimizi, vicdanımızı susturarak kendimizi rahatlamaya çalıştığımızı biliyoruz. İşimize gelmese de önümüze konan ve insanı düşünmeye zorlayan ayrıntıların bir bölümü:
Bir Dakika önce gören göz, açık olduğu halde ve sana baktığı halde görmez oluyor. Demek ki asıl gören, göz değil; ölümle birlikte bizi terk eden ruhtur. Ve dahası ruhun, görmek için göze ihtiyaç yoktur. …
… O zaman anladık ki sevgi, kullandığımız kelimelerden çok daha etkili bir dil. …
… Kaf Dağı … … Zümrüdü Anka Kuşu …Azâzil ..
…Allah’ın … tüm yarattıklarına verdiği değeri …. Kendisine kulluk edene de isyan edene de; şükredene de nankörlük edene de; muhabbet edene de düşmanlık edene de bütün ihtiyaçlarını karşılıksız verecek kadar
Toplumsal tabakaların ortaya çıkışı*
H.G.Weels, toplumsal tabakaların ortaya çıkışını şu şekilde açıklar: İlkel insan topluluklarından bir kısmı yiyeceklerini ararken yavaş yavaş bir yere yerleşmeye başlarlar, bir kısmı ise açıkça göçebe
toplum özelliğini kazanır. Bu iki farklı hayat tarzı zıt yönlerde uzmanlaşırlar ve kaçınılmaz olarak birbirleriyle savaşmaya başlarlar. Savaş sanatında uzmanlaşan göçebe topluluklar fethettikleri toplumlardan ganimet alıp
Kafkasya Gerçeği

-Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde etnik kimlik, azınlık diller ve kültürler gibi tartışmalara konu olan unsurlardan biri de, Çarlık Rusyası tarafından 19. yüzyıl ortalarında başlayıp 20.yüzyıl başlarına kadar devam eden süreçte Osmanlı İmparatorluğu’na sürgün edilerek , Anadolu’ya, Balkanlar’a ve Orta Doğu’ya yerleştirilen Kafkasya göçmenleri… ….
-Kesintisiz olarak 270 yıl süren ve 1864 yılında Rusya’nın Kafkasya’yı işgali ve Kafkasya halklarının hürriyetlerini ellerinden almasıyla sonuçlanan Kafkas-Rus savaşlarının ardından, değişik kabilelere mensup bir buçuk milyondan fazla Kafkasyalı göç yollarına düşmüş ve âdeta bir soykırım halini alan bu sürgün hareketi neticesinde Osmanlı İmparatorluğu topraklarına sığınmıştır. ….
Yarım Asırlık Asker – cilt ıı *

Anıların yazıldığı 1937-1996 yılları arasındaki döneme ait önemli olayların bilinmeyen arka plânlarını aydınlatıcı ve okuyucuyu bilgilendirici ayrıntı ve değerlendirmelerin verilmesinden kaçınıldığı izlenimi ediniliyor. Çoğunlukla yaşananlar paylaşılmış. Yorum, eleştiri ve geleceğe dönük öneriler yok denecek kadar az.
Ülkenin kaderinde rol oynayan ve son olarak Kara kuvvetleri Komutanı
makamında bulunan bir devlet adamının kırk yedi yıllık uzun askerlik hayatı sırasında edindiği tecrübelerini eleştirel bakış açısıyla kaleme alması ve geleceğe ışık tutması beklenirdi.
Bu beklentiye sadece 1992’de meydana gelen Erzincan depremi ile ilgili değerlendirmelerle cevap verilmiş. Deprem sonrasında yurtdışından gelen kurtarma ekiplerinin çalışmaları ve kullandıkları malzemeler örnek verilerek kaleme alınan “Edinilen Tecrübe“ başlıklı değerlendirmelerin sadece sivil yaşama ilişkin olması dikkati
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)