31 Temmuz 2012 Salı

Devlet görevlerinde performansa dayalı değerlendirme sistemi

Rekabet ortamında iş yapamayacağını anlayan üniversite mezunları arasında devlet kapısında iş bulmak çok rağbet gören bir tercih çeşididir. Aile büyükleri de aynı yönlendirmeyi yapıyor. “Devlette işe gir gerisi kolay” sözü şablon olarak kullanılıyor. Devlette işe girdikten sonra çalışan ile görevi savsaklayan arasında ne kadar fark var sorgulanmıyor. “Memuru zihniyeti ile iş yapmak” anlayışı hâla kullanılıyor.
Yaşanmakta olan örnekler verilebilir; sınıf öğretmeni olarak görev yapıyor. Okulun yakınındaki şoför eğitimi veren firması temel uğraş alanı. Arada bir okulun ulaşım işlerini de

Yönetim kadrolarını oluşturanlar & görev dışı sıfatlar

Kurumsal yapının olgunlaşması uzun zaman alıyor. Bu durum ülke yönetiminde etkin kurumlar için daha da özellik arz ediyor. Yılların birikimiyle oluşturulan yönetim politikaları, şeffaf yönetim anlayışı, liyakat temelli yükselme ve rekabet ortamı, değişimi kabullenme becerisi kurumsal yapının yaşatılmasını sağlıyor. “Liyakat” faktörünün yerini aile bağlarına, belli düşünce gruplarının kollanmasına veya duygusal davranışlara bırakması kurumsal yapıya zarar veriyor. Tersi de doğru. Vergileriyle kendini besleyen “milletin

İnsan Kaynakları Departmanları & Personel Başkanlıkları

Kurumdaki çalışma hayatını tamamlananlar için düzenlenen veda yemeğindeyiz.  Biri ev sahibi dört aile var. Sekiz kişiyiz. Kurumun iki numarası eşiyle birlikte ev sahibi rolünde misafirlerini ağırlıyor. Görev süresini tamamlayarak emekliye ayrılan üçümüz ağırbaşlı ve durumu kabullenmenin vakarı içindeyiz. Elbette bir gün emekli olacaktık. Olduk. Beklenen seçeneklerden biri gerçekleşti. Diğer seçenekler emekli olanların inisiyatifi dışındaydı.
Akşamın ilerleyen saatlerinde; gönüllerden geçen daha yukarılara tırmanma arzuları ve

10 Temmuz 2012 Salı

Yönetenler – yönetilenler

Hangimiz mükemmeliz ki? İnsan olmanın doğasında var olan kusurlarımızın farkında mıyız? Kusurlarımızın olabileceğinin farkında olmamız önemli adımlardan biri kabul edilmeli. Eleştiriye başlarken önce kendimizi sorgulamalıyız.
Her şeyi ben bilirim anlayışı bizi yanıltan ayrıntıların başında geliyor. Okullar bitirmiş olmamız, makam sahibi olmamız, yaşımızın ilerlemiş olması her şeyi bilirim hakkını bize verir mi? Hayat tecrübemizin bulunması hiç yanılmayacağımız anlamına
 mı gelir?
İyi bildiğimizi düşündüğümüz konularda bile karşılıklı görüş alış verişinde bulunmak, yeniliklere açık olmak, aksi fikirlere bile saygı duymak, her şeyin sorgulanabilir olduğu anlayışı ile hareket etmek ve

19 Haziran 2012 Salı

Eksik olan parça

Zaman zaman gündeme gelen bir şey var. Gelir ortalaması çok yüksek olan ülkelerde intihar olaylarına daha fazla rastlandığını biliyoruz. Zenginlik ve huzurun hakim olduğu izlenimiyle bilinen Norveç’te meydana gelen olay insanlığı şoka sokmuştu. Bu konuda bir gazetede yer alan makale dikkati çekici. Norveç’te yayımlanan Aftenposten’in 13 Haziran 2012 nüshasından tercüme edilen makalede (Jan Kjaerstad) , 22 Temmuz 2011 tarihinde meydana gelen Anders Behring Breivik katliamına yer veriliyor. “.. Bereivik’in ruh dünyasında insanların, büyük ideolojik oyunların piyonlarından başka bir şey olmadığını yazdı. Ama burada benim bir sorum var: Burada da bir savaş retoriği unsuru yok mu? Bir savaşta benzerlerimizi öldürme hakkımız vardır ve
 bunu başarabilmek için onları insanlıklarından çıkarmamız gerekir. Breivik’in aynı mantığı izlediğini düşünebiliriz. Ona göre bu bir savaştır ve yapılan da meşru müdafaa. Öyleyse Norveç’in katıldığı veya ya da halâ katılmakta olduğu savaşlar ile, Breivik’in gençlerle meskun bir adayı basıp soğukkanlılıkla öldürmesini sağlayan savaşla bir irtibat mı kurmak gerekiyor? Ya da Breivik bir birey olarak şimdiye kadar bilinmeyen hatta görülmemiş  bir günümüz insanı potansiyelini mi bizlere ifşa etmekte? Breivik elimizde olan psikoloji teorilerini ve modelleri aşıyor. Psikolojinin bir yığın teşhislerinden alınmış sendromları ve açıklayıcı “patckwork”ü (yamalı bohça) bir