Mehmet Gündem’in kaleme aldığı 306 sayfalık kitap yakın tarihimizin bir yanına ışık tutuyor. İki kitaplık bir seri olarak değerlendirebileceğimiz bu ilk kitap Sefarad Yahudilerinin 1492’de İspanya’dan kovulmaları ve ardından Osmanlı topraklarında başlayan yaşamları anlatılarak başlıyor. “İkinci Dünya Harbi”, Nazizm ve Mussolini rüzgarının 1933-39’lu yıllarda Türkiye’deki etkilerini alışık olmadığımız bakış acısı ile anlamaya çalışıyorsunuz. Selânik’li dönmelerin kurdukları okullar, azınlık mensubu olmanın insan ruhundaki etkileri,1942-43 yıllarında yaşanan “Varlık Vergisi” olayındaki gelişmeler…. Üretmenin ötesinde ticareti öğrenen adamın derslerle dolu hayat hikâyesini
sürükleyici bir şekilde okuyorsunuz.
İshak Alaton tecrübelerini paylaşıyor, anlamak isteyene dersler veriyor.
“Kazanmanın esası pazarlama, satma stratejileridir” ifadesine katılmamak mümkün mü? 1955’te ülkeyi terk eden öz kardeş ve ülkede kalarak hayat mücadelesini sürdüren kendisini ilgiyle okuyorsunuz.
İş hayatı ile ilgili tespitlerinin ve istifade edilmesi gereken önemli tavsiyelerinin altı çizilmeye değer olduğunu görüyorsunuz.
İlerleyen sayfalarda vurgu yapılan “hep devletin, bürokrasinin korkusu ile yaşamak…” kavramı okuyucuya da yabancı gelmiyor. “Aman bulaşmayayım, başım ağrımasın… diye diye gölgeye sinmiş bir şekilde yaşamak” anlayışı bizlere yabancı mı?
Bir taraftan hayat hikâyesi okuyorsunuz, diğer taraftan İshak Alaton’un felsefe bakış açısıyla yansıttığı düşüncelerini paylaşıyorsunuz. Dikkati çeken satırlar aşağıda sıralamaya çalıştık. Daha fazlası kitapta:
-Kadınların muhakkak bir meslek sahibi olması,
-Meslek sahibi olmak için yüksek eğitimin şart olmadığı,
-Bugünün dünyasında artık kadın erkek ayırımının kalmadığı,
-Kadınlara kimsenin pozitif ayırımcılık yapmadığı,
-Ailelerin çocuklarının kendilerine benzemesini istediği, onları taklit etmelerini beklediği, talimatlarının dışına çıkmamalarını istediği,
-İnsan olmanın başlı başına yeni bir durum olduğu,
-İnsanın bir kültürün içinde doğduğu, büyüdüğü, ancak her insanın kendisi olduğu, kendi yolculuğuna çıktığı,
-… sevginin fazlasının bile zararlı olduğu,
-Her şeyi kararında yapmak gerektiği,
-Her duyguyu olduğu gibi yansıtmanın bazen olmadık zararlar verebildiği,
-Her şeyin gelip geçici olduğu dünyada adam gibi yaşamanın kolay olmadığı,
-Eşlerin konuşmayınca birlikte yaşamıyor oldukları, yan yana yaşıyor oldukları. Birlikte yaşamanın başka yan yana yaşamanın başka olduğu,
-Çok değer verdiğimiz her şeyin tek tek bizleri terk ettiği,
-O halde terk edilmemek üzere bir felsefe geliştirmek gerektiği,
-Bizi bırakıp gidecek şeyleri, vakit varken terk etmesini bilmek gerektiği,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder