...
..
Bir
yazının ya da eğitimin ardından konunun hemen “ Peki ne yapacağız?” a
bağlanmasına çok alıştım. Zaten bu ülkede insanlar da her defasında
başkalarının çözümlerini uygulamaya alışmışlar ne yazık ki… Kendi probleminin
çözümünü bulma yoluna girmek uzun ve yorucu oluyor pek çok kimse için. Ama
başkasının çözümü de eğreti durunca iç dünyalarında, bu sefer daha yorgun ve
çaresizce başka çözümlere yöneliyorlar. ... ..
-Sorunları
hemen çözüme kavuşturmak ve var olan problemi çözmek istiyor insanlar. ... ..
-Ve
kendimi ne kadar net
ifade etmek istesem de, bir yerde hep eksik kalan kısım olacağının da farkındayım.
ifade etmek istesem de, bir yerde hep eksik kalan kısım olacağının da farkındayım.
-
... .. bir yazı dizisi olarak düşündüğüm Kadın Olmayı Sevmek yazılarının ilkini
algımızdaki erkek, kadın ekseninde tutmaya çalıştım. Zira kadın ve erkek
dendiğinde algısındakilerin farkında olmayanlar, mış gibi cümlelere ikna olmak
konusunda zorlanmıyorlar. Halbuki içsel yönelişe sıra geldiğinde zorlanabilmek
bu yüzden çok daha mümkün.
Bunun
yanında ebeveynlik miras bırakılarak devam eden bir sistem. Kendi algılarıyla
henüz yüzleşmeyenler, çarpraşık ve nefret geliştiren algılarının neticelerini
kendinden sonraki kuşağa da aktarıyorlar. Bizim kadın ve erkek diye sadece
kendi ilişkimiz ekseninde yaşadığımız haller, çocukların gözünde nasıl anlam buluyor sorusunu
soramadığımız için, yorgun bir şekilde kuşaktan kuşağa aktarılıyor. ...
..
-...
.. tıpkı bir rahatsızlıkta doktora
gittikten hemen ardından iyileşme nasıl mümkün değilse ve teşhis için önce
tahlillere ihtiyaç varsa, bu yüzleşmelerde de benzer bir şeye ihtiyaç var.
Sorularımız ve vereceğimiz cevaplar iç dünyanın tahlilleri ve röntgenleri
olacaktır diye düşünüyorum.
Hepimiz Anne ve
Babalarımızın Korkularıyız
Çocuk ve dünya tasavvurumuz anne ve
babalarımızdan miras aldığımız şeyler demiştim. Dünyanın güvenilmez ve tekin olmayan bir
yer olduğunu düşündüğümüzde elbette bu algımıza hizmet eden şeyler yapmaya
devam ederiz.
Doğan
Cüceloğlu bunu korku toplumu olarak nitelendiriyor. Korktuğumuz için,
karşımızdakini zaptetmek, aşırı sınırlandırmak getirmek, ödüle ve cezaya
başvurmaktan geri durmayız. Çünkü bıraktığımız andan itibaren işlerin
kontrolümüzden çıkacağını ve her şeyin karma karışık olacağına inanırız.
“Kızını rahat bırakırsan ya davulcuya, ya zurnayıcıya “ yargısı da zaten
temelini bu eksen üzerine bina eder.
Çocuk
yetiştirmek uzun vadeli bir süreç olduğu için, şimdiki zamandaki hallerle
bütünü değerlendirmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Ama anne ve babalar
şimdiki zamanda yaşadıkları bütün korkuları çocuklarının gelecek zamanlarına da
taşıyorlar.
Artık
erkek çocukları içinde de benzer kaygılar yaşanmaya başlasa da, kız çocuğu
yetiştiren anne ve babalar için ergenlik döneminden itibaren, kaygılı ve korku
dolu zamanlar başlamış demektir. Ve kızların, yoldan çıkmasından, başlarını öne
eğmesinden o kadar korkarlar ki, bunu diğer cinsin ne kadar kötü ve
güvenilmez olduğu tohumlarını ekerek yapmayı tercih ederler.
-Bütün erkekler, istismarcı, güvenilmez, sapık, eziyet eden birine dönüşür
kızların gözünde. Ve kadın olmayı tüm bu kötülüklerin
arasında, enkaz altında kalmış hissiyle hissetmeye çalışırlar.
Halbuki,
değer dediğimiz şey, güvensiz ve karşı cinsi kötüleyen cümlelerle değil, bizzat
biz de var olan haliyle geçer karşı tarafa. Eşimize, oğlumuza/kızımıza davranış
biçimiyle şekillenir. “Ekonomik özgürlüğüm olsaydı bu adamı bir dakika çekmezdim”
ile “ Sana güveniyorum ama dışarıya güvenmiyorum” aynı bakış açısından
besleniyor. Belki de kendinde oluşturulan algının yansımasını, çocuğuna
aktarıyor anne baba.
Bu
sebeple aslında anne ve babalarımızın – fark edemedikleri- korkularının
sonucunda oluştu tüm bu olumsuz yargılarımız. Bu yargıların destekleyiciliği
hususunda da örnek bulunmazsa, şehir efsanelerine dönmüş şeyleri paylaşmaktan
da çekinmedikleri için büyük tabloda yapılan tahribat gözükmüyor ne yazık ki.
İşte
bu yüzden, anne babalarının korkularının üzerimize ne kadar yapıştığına bakıp,
benzer korkuları kendi çocuklarımıza aktarıp aktarmadığımıza dikkat etmemiz
lazım.
Yoksa
elin oğlu/kızı olduğunda kötü gözükenin,
eşimiz olduğunda biricik olması ve bir kız çocuğunun sürekli karşıdakinden korkarak kendini sevmesi mümkün
olmuyor.
*Yazının
tamamı için: Tuğba Akbey İnanhttp://www.cocukaile.net/kadin-olmayi-sevmek-2/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder