22 Ağustos 2016 Pazartesi

Nasıl karar verdim?

duygularım neydi?
Üç ay kadar önce Mayıs ayında bir vesile ile bir psikiyatr  desteği almaya karar vermiştim. Eşimin kardeşi olan Dr. Şeyma’nın tavsiyesi üzerine gittiğimiz Uzman doktorumuz Ahsen Hanım; beyin MR’ı yaptırmamın uygun olduğunu söyleyince itiraz etmeden MR’ı çektirmiştim.
MR sonuçları için verilen tarihten önceki bir akşam, Ankara ve Antalya’da yaşamakta olan çocuklarımın aileleriyle birlikte yola çıktıklarını öğrenince bir gariplik hissetmek yerine, torunlarımın ikisini de görecek olmanın mutluluğu ile bu
ani yola çıkışları sorgulama ihtiyacı duymadım.
Akşamın ilerleyen saatlerinde geniş aile evde huzurlu bir ortamda otururken karı-koca doktor olan aile yakınlarımız da bizlere katılmış ve ortam daha da sevgi ve neşe dolu bir hal almıştı.
Ortamda bana yakın bir yerde oturan Şeyma kardeşim, içinde yutkunma zorluğu da bulunan duygu dolu bir konuşma tonu ile; “Aslan abi bugün MR sonuçlarınızı
aldık ve (o uzman doktor olan ve Memorial Hastanesi’nde çalışmakta olan eşi) Oğuz’un MR sonuçlarını kendi arkadaşları olan Beyin ve Nöroloji uzmanları ile birlikte incelediklerini, beynimde sağ ön lop üzerinde bir kitle tespit edildiğini, gün boyunca yaptıkları çalışma sonrasında MR sonuçlarının ciddiye alınması gerektiğini düşündüklerini, bu sonucu Ankara ve Antalya’daki çocuklarımla da paylaştıklarını (bir anlamda aile meclisini toplayarak)  bu düşüncelerini paylaşmak istediklerini söyledi.
Şeyma’nın bunları anlatırken dışarıya yansıyan yüz ifadesi, sesindeki ton ve zaman zaman konuşma güçlüğü çekmesi, gözlerindeki yaşlar, duygusallığının ve içtenliğinin hepimizde yarattığı etkiyi unutamayacağım. Bir taraftan doğruyu aktarma ihtiyacı ve aile meclisini gereksiz endişelerden uzak tutma ama, bir o  kadar da konuya aşina birer doktor olarak bizleri doğru yönlendirme gayreti içinde oldukları bilinci ile açıklamalarını biraz da memnuniyet ile dinlemeye çalıştım.
Şeyma ve Oğuz konuşurlarken, vereceğim tepkiyi de aklımda kurgulamaya çalıştığımı hatırlıyorum. Bu sırada bana huzur veren memnuniyet duyduğumu da tekrar itiraf etmeliyim. Çünkü çocuklarım çok kısa süre içinde moral desteği sağlamak üzere uzak mesafelerden kısa süre içinde İstanbul’a gelmişlerdi. Şeyma ve Oğuz ise hızlı bir çalışma ile konu uzmanı arkadaşları ile birlikte MR sonuçlarını bana açıklanabilir hale getirmişlerdi. Ciddi bir hastalıkla karşı karşıya kalmanın stresi ile eş zamanlı olarak  aile yakınlarımın duyarlılığının beni mutlu ettiğini paylşıyorum.
Değerliymişim duygusunu yaşamak güzel bir mutluluk edeni...
Doktor yakınlarımın konuşması bittiğinde;
- “hayatın her zaman sürprizlere açık olduğunu,
-şimdiye kadar yaşantımızda hayati riskleri olan olaylarla karşılaştığımızı ,
-hatta bunlardan birinde eşimle birlikte ölümden kurtulduğumuzu,
-bu olaydan sonra Rabbimizin verdiği ömrü zaten yaşayacağımıza olan  inancımızın güçlendiğini,
-ölüme sebeplerin değil takdiri ilahinin karar vereceğine inandığımızı,
-bir tesadüf denilebilecek bir gerekçe ile MR çektirdiğimizi,
-şimdi ortaya çıkan bu sonucun aslında bir şans olduğunu,
-tespit edilen sorunun Allah’tan geldiğini ve şifanın da yine O’ndan geleceğine inandığımızı  vurguladım.
Diğer bir ifade ile;
-bu anlatılanları tevekkülle karşıladığımı,
-Rabbimin aciz bir kulu olarak MR’da görünen kitlenin neden olabileceği sonuçların gözle görülemeyen bir virüsün de ortaya çıkarabileceğini,
-bu nedenle aciz bir kul olarak bu imtihanı nasıl verebileceğimizi,
-yakınlarımızın da desteği ile sorunu aşmaya çalışacağımızı,
-uzmanlık alanı konumuz olan doktor yakınlarımın iyi niyetlerine, içtenliklerine güvendiğimi,
-onların tavsiyeleri ile uygun bulacakları doktorların tavsiyelerine almaya çalışacağımı .... ifade etmeye çalıştım.
Hiçbir endişeye kapılmadan benden istenen yeni MR’ları sabırla çektirdim. Bu arada normal hayatımı da sürdürmeye devam ettim. Sonuçta Memorial Hastanesinde ki doktorumuzun ikna edici açıklamalarını ve ekran üzerine yansıtılan MR görüntüleri üzerinden yapılan bilgilendirme ile;
-“henüz başlangıç aşamasında tespit edilen kitlenin ilerleyen zaman içinde ne gibi değişikliklere neden olabileceği,
-sorunu zaman yaymak yerine henüz küçükken tespit edilen kitlenin bu aşamada alınmasının gelecekte daha da büyüme ihtimali olabilecek sorunlara karşı uygun bir tedbir olacağı görüşünü ben de benimsedim.
Ancak karar vermek için eşim ve diğer aile yakınlarımla da görüşmek istediğimi doktorumuza ifade etim.
Eve geldiğimde özellikle eşimle yaptığımız görüşme sonrasında, ayrıca beklemeden doktorumuzun tavsiyesine uygun olarak ameliyat olmak kararını almıştım. Bu kararımı başka yakınlarımla da paylaşmıştım. Özellikle annemin önceden öğrenmesi onun sağlığını etkileyebiir düşüncesi ile Adapazarındaki kardeşlerim ve eşlerine bu anlamada bilgiş vermeye çalıştım. Başka yakınlarımla dapaylaştım ve bir anlamda onaylarını almaya çalıştım. Diğer bit ifade ile istişare etmeye çalıştığımı düşünüyorum. Her görüştüğüm yakınmın dua desteğini alacağım ümidim giderek artmış ve tevekkül olmamı sağlamıştı. Yaptığım telefon görüşmelerinde moral vermek niyetiyle konuşan yakınlarımın nasıl gönülden bazen selerinin titrediğini,hatta o sırada gözlerinin dolduğunu da hissedebiliyordum. Bu da benim için artı değer olarak aklımda yer etti.
Bu kararımızı önce Oğuz kardeşimle paylaştım.
Ameliyat günü sabah erkenden hastaneye geldik. Eşim ve çocuklarım da yanımdaydı. Ameliyat öncesi hazırlıklarının yapıldığı odada beklerken; aile yakınlarımızın neşeli konuşmaları, gülücükler ve espirileri ile beni rahatlatmayı amaçladıklarını hissedebiliyordum, ancak rahasızlık duyduğumu ifade etmek istiyorum. Suni konuşmalar olarak değerlendirmiştim.
Saat 09.00’da ameliyat öncesi  Navigasyonlu bir Tomografi çekimi sonrasında amaliyata alınacağımı öğrendim. Önceki MR’lardan daha uzun süren bir tomografi çekildi. Çeşitli ve değişken dozlarda yüksek seslerin ortaya çıkardığı rahatsızlığı en aza indirmek için sevdiklerimi ve onlarla birlikte geçirdiğim mutlu anlarımı hatırlamaya çalıştım. Sevdiklerimden birinin “Fotoğraf çektirirken mutlu olduğunuz zamana denk getirin ...”, dediğini hatırlamıştım. O anda da bir çeşit fotoğraf çektiriyordum. Zaman uzadıkça dua etmeye ve tespih çekmeye de çalıştım. Kendi kendimi rahatlatmak için  bulduğum  çözümlerin işe yaradığını düşünüyorum.
Tomografi sonrasında tekrar ameliyat öncesi kalmakta olduğum hazırlık odasına getirildim. Kısa süre sonra görevliler ön hazırlık anlamında bazı ilaç ugulamaları yaptılar ve son olarak kağıt bir bardağın içindeki pembe renkli bir sıvının beni rahatlatacağını söylediler. Bunun sonrasında stresimin giderek azaldığını ve arkasından sedye üzerinde koridorları geçtiğimizi, asansörle aşağı katlara indiğimizi, son geldiğimiz ve durakladığımız yerde gözlerimi açtığımda ameliyathanelerin bilindik lambalarını gördüğümü hatırlıyorum.
Sonradan öğrendiğim kadarı ile ameliyathaneye saat 09.00 sıralarında alınmışım. Operasyon saat 10.00 sıralarında başlayıp saat 15.00 tamamlanmış. Yani beş saat kadar sürmüş. Saat 16.00 sıralarında da yoğun bakım bölümüne getirilmiştim.
İlk olarak Oğuz kardeşimin “Aslan abi” sesi ile uyandığımı hatırlıyorum. Arkasından kızımın “baba” “sesi ile mutlu oldum. Demek ki ameliyattan çıkmıştım. hala yaşıyordum ve kendimi iyi hissediyordum. Başucumda bulunanların hepsini hatırlayamıyorum. Narkoz sonrası sadece Oğuz kardeşim  ve kızımla yaptığım kısa konuşmalar aklımda kalmış.
Aile yakınlarım ayrıldıktan sonra Oğuz ara sıra gelip son durum hakkında bilgiler vererek beni rahatlattı.
Yoğun bakım odasında (salonu da diyebiliriz) bulunduğumu geceyi orada geçireceğimi anladım.
Uykum vardı. Kendimi sağlıklı ama bir o kadar da yorgun hissediyordum;
-Uykum var,
-yumak isityorum.
-Ancak amaliyat öncesi vucudumada açılan dört damar yolu ile çeşitli aletlere bağlandığımı, benimkiler de dahil diğer hastalara ait cihazların en ufak bir gelişme üzerine insana rahatsızlık veren uyarı sesleri verdiğini,
-bunun üzerine görevli hemşirelerin telâşlı adımlarla yürüyüşlerini,
-uzakta-yakında çalan telefonları ve görevlilerin konuşmalarının uyumayı engelleyeceğini anlamıştım.
Pencereden dışarı baktığımda en azından havanın kararmamış olduğunu görerek saati tahmin etmeye çalışmıştım.
Ezan sesi duyunca akşam ezanı olduğunu ve saatin 20.00 sıraları olduğunu tahmin ettim. Sonrasında gelen hemşirelerin ilaç ve serum takviyeleri sırasında saati hep sordum. Uyuyamadığıma göre; aynı MR ve tomografi çekimlerinde yaptığıklarımı tekrarlamaya karar verdim;
-Önce iki torunumu gözlerimin önüne getirdim.
-Onlarla parklarda yaptıklarımızı,
-onları en çok güldüren, kıkır kıkır güldüren yaşanmışlıklarımızı tekrar zihnimde yaşatmaya çalıştım.
-Çok da iyi oldu.
-Bu arada kendimden geçip aralıklı olarak uykuya daldığımı hissettim.
-Koridorda bulunan hemşirelerin gerek kendi aralarında gerkese yaptıkları telefon görüşmelerine istemeden kulak misafiri oluyordum.
-Yüzlerini göremesem de isimlerini, nerede oturduklarını, hastaneye geliş gidişlerini, ne zaman icapçı, ne zaman nöbetçi olduklarını anlatıyorlardı.
-Fakat hem bu konuşmalar hem de hastalara bağlanmış sistemlerin alarm seslerinin verdiği rahatsızlık giderek artıyordu.
-Yine tansiyon, nabız, ateş ölçmek için gelen hemşirelerden birine saati sormuştum.
-Cihazların sesinin kapatılamayacağını da ondan öğrendim.
-Gelen hemşirenin oradaki görevlilerinin kıdemlisi durumunda olduğunu önceki konuşmalar sırasında fark ettiğimden ”Telefon ve kendi aranızdaki konuşma ses tonunun biraz düşürülmesine ihtiyaç var ...” vurgusu yapınca; “Merak etmeyin biraz sonra gece 24.00 olunca söz veriyorum konuşmalarımıza dikkat edeceğiz, alçak sesle konuşmaya çalışacağız sözünü vermişti. Kadınların kendi aralarında konuşmaya ne kadar yatkın olduklarına, kişiye özel sıkıntılarını, sevinçlerini nasıl rahat paylaşabildiklerine bu sefer bir yabancı kulağı ile yakından şahit oluyordum.
Kısa aralıklarla uykuya dalabilmek de iyi gelmişti. Yine bir uyku daldığım dönemde “oğumun sesi ile uyandım. “baba” sesini duyduğumda mutlu olduğumu hatırlıyorum. Ona da saati sordum. Gecenin 01.30’uydu. Üzerinde hastalara giydirilen uzun steril elbise olduğunu görünce yoğun bakıma ziyaretçi almadıklarını ama, görevlileri atlatarak buraya kadar kıyafet değişikliği ile gelebildiğini diğini söyledi. Oğuz’la yaptığım son görüşmede “Oğlum yanıma gelsin...”, demişim. O da bunun üzerine gelmiş. O an Oğuz’a söylediklerimi hatırladım. Amacım “Oğlum gelsin ve telefonumu da getirsin...”, demek istemiştim. Ancak düşüncemi eksik aktardığımı anlamıştım. Niyetim telefon ile hem ternetten haberleri okumayı ve beni merak ettiklerini düşündüğüm sevdiklerime iyi olduğum haberini iletmeyi arzuluyorum.  Ama ertesi günü bekleyecektim. Oğlumla kısa ancak beni mutlu eden görüşmemizden sonra tekrar uykusuzlukla mücadele etmeye başlamıştım;
-Torunlarımla mutlu olduğum süreçleri zihnimde canlandırırken tekrar dua ve tesbiahat ile rahatlamayı denemeye karar verdim.
-Hayatımda ilk kez bütün geceyi dua , tefekkür ve tesbihat ile geçirecektim.
-Aradaki kısa süreli uykularla beraber çok iyi geldi.
-Rahatladım.
-Önce hayatın ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu,
-yaşama tutunmanın hem çok kolay hem de büyük  zorlukları olduğunu,
-fani dünya kavramını,
-kendimi o an iyi hissetmemin arkasında yakınlarımın ve sevdiğim insanlarının manevi desteğinin / dualarının özel anlamı olduğunu düşünmeye başlamıştım.
 Zaman çok... arkasından normal dularımda yer verdiğim şekli ile rahmetli babamdan başlayarak annem, kardeşlerim, kendi aile fertlerim ve yakın çevremden başlayarak ülkemizde yaşanmakta olan son sorunlar ve yöneticilerimiz de dahil çemberi genişleterek hatta yakın çevremdeki geniş aile fertlerinin İskenderun’daki askerde bulunan yeğenimi, Malatya’daki, İstanbul’daki, Ankarada’ki, Yalova’daki, Bursa’daki  yakınlarımın anneleri, babaları, kardeşleri için (çoğunun isimlerini de dile getirerek dualar etmeye başladım), Suriyeli kardeş ailemiz ve onlar vasıtası ile tanıdığımız diğer misafir Suriyeliler de dualarımdaki yerlerini almışlardı.
Kırgızistan’dan  ve anneleri ile ’nın yeğeni Amirhan-balapan(civciv) (o sıralarda ismi aklıma gelmediği için kendi tontoşlarıma benzeterek “tospiş” olarak isimlendirmiştim), Nigara Hanım ve Cıldız Hanım , orada görevde olduğumuzda birlikte çalıştığımız şoförümüz Ahmed ve ailesi de dualarımda yerlerini aldılar. Coğrafi uzaklığa rağmen ata memleketimizde de dua edenlerim olduğuna inanıyordum.
Hastanedeki ikinci gün; sabah kontrollerinden sonra yoğun bakımdan kendi odama gideceğim süreç başladı. Ziyaretçiler ve telefonlara cevap vermekle geçen ikinci gün sağlığımın giderek daha da iyiye gitmesi moral vericiydi. Yoğun bakımdaki gürültülü ortam da yoktu. Gündüz bile uyuma fırsatı bulabilmiştim. Hastanedeki ikinci günümüz moral dolu geçti. Sabahın ilk saatlerinde ziyarete gelen iki torunum ile oyunlar oynadık. Benitekrar ameliyat etmeye başladılar. “Bu hasta bayılmamış.... ağzını bantlayalım “cırttt.”, diyerek bir de susturdular. Telefonum da gelmişti. Merakta kalan yakınlarıma sağlığım konusunda bilgilendiriici mesajlar gönderince rahatladım. Dua edenlerimi bilgilenedirmek ve devamında aldığım cesaret verici cevaplar da olumlu etki yarattı.
Üçüncü gün de benzer şekilde giderek rahatladığım bir ortamda geçti.
Haftanın ilk günü ve taburcu olmayı ümit ediyorduk.
Burada yer vermekte yarar olan bir konu da “Nasıl oldu da böyle bir erken teşhis şansınız oldu? MR çektirme ihtiyacı nereden çıktı, bir rahatsızlığınız mı oldu, bir belirti mi hissettiniz ?”
Bu tür sorulara devamlı yanımda kalan eşim cevap veriyor, bende ceavpların bazı bölümlerine şerh koyduğumu ilave ediyordum.
Şu şekildeydi eşimin cevabı; “kitlenin bulunduğu beyin sağ ön bölüm el –kol heretleri ve duygusal algıların kontrol edildiği bölge.... Son bir senedir agresif tepkilelerim nedeniyle bendeki değişiklikleri fark etmişmiş (şerh 1* işin doğrusu biz uzun süre sayılabilecek bir ortak yaşamın taraflarıydık ve bu süre sonrasında profesyonel destek alıyorduk. Agresif tepkiler ya da başka sıfatlarla isimlendirilebilecek yaşanmışlıkları tek taraflı bir sorundan kaynaklanıyor gibi gösterilmesini kabul etmiyordum) (şerh 2*... bu duruma neden olduğuna vurgu yapanlara verecek yeni bir cevabım var. ...    Banim de teyid ettiğim üzere son dönemde birkaç defa eşime “Ben kendimi huzursuz hissediyorum, mutlu değilim demiştim” onu da ekliyordu. Bunun üzerine ilki 2013 yılı sonlarında bir yıl süren ve ikincisi 2015 Eylül'ünde başlayan psikolojik destek aldığımız bir süreç yaşamıştık. İlk destek alma sürecimiz bir yıl kadar sürmüştü.
İkinci defa uzman desteği aldığımız dönemde psikoloğumuz bizi bir psikiyatriste yönlendirmiş ve her ikimizin de kullanacağı hafif sayılann bir antidepresan kullanmaya başlamıştık. İlerleyen süreçte bu sefer Şeyma kardeşimizin yakın bir arkadaşı olan Psikiyarist Ahsen Hanım ve Nörolog Çiğdem Hanım’la da görüşmelerimiz oldu. İşte bu iki uzman doktorumuzun tavsiyeleri üzerine MR çektirilmesi uygun bulunmuştu.
Aynı dönemde psikoloğumuz Farika Hanım’la tekli olarak yaptığımız bir görüşmede “kul hakkı” konusundaki bir düşüncemi paylaşmam ve Farika Hanım’ın o anki yüz ifadesini hatırlayınca; yoğun bakımdaki uykusuzluk sıkıntılarımın hafiflediğini düşündüğüm süreçte “bu kul hakkı” detayını hatırladım ve herkese (varsa) kul haklarımı helal etmeye karar verdim. Bu yeni kararımı da ilk fırsatta Farika Hanım’la da paylaşacağım.
Nasıl ki dişimiz ağrıdığında diş tabibine gidiyorsak; psikolog ya da psikiyatrist desteği almanın da o kadar kabul görmesi gereken ve sorun yaşamaktansa çözüm aramanın ve gerekiyorsa profesyonel destek almanın doğru olduğuna inanan  bir anlayışa sahip olduğumu söyleyebilirim.
Olan buydu. Sorun olduğunu hissetmiş ve çözüm arıyordum. İyi ki böyle oldu. Daha önce hiç belirti vermeyen ve gelecekte daha büyük sorun oluşturabilecek bir kitlenin farkına varmış olduk. Konu uzmanı tabiplerin tavsiyesini dinleyerek önemli bir operasyonu kabul ettim. Gelecekte hem kendim hem de bütün sevdiklerim için sağlıklar diliyorum.
Hastanede kaldığımız süre içinde refakatçi olarak eşim kaldı. Zaten sağlık konularına olan merakı ve özel ilgisi neredeyse profesyonelleri aratmayacak kadar mükemmeldi. Bir gece refakatçi olarak kalmak isteyen kızıma da eşimle kalmak istedğimi söylemiştim.
Dördüncü gün giderek daha da iyileştiğimi anlayarak ve  ziyaretçiler ile geçti. Akşama doğru gelen doktorumuzun ifadesinden hafta başı taburcu olabileceğimiz anlamını çıkarmıştık.
Nitekim öyle oldu. Beşinci gün doktorumuz sabah görüşmemizde bir kısmı yazılı tavsiyeri ile geldi.Tekrar görüşmemiz için tarih verdi. Tek başıma hareket etmeyecek, üç gün evden dışarı çıkmayacak, nezle veya grip olan kişilerle aynı odada bulunmayacak, araç kullanmayacaktım. Üçüncü günden sonra refakatli olarak sokağa da çıkmaya başlayacağım.
Sonuç olarak
-Hastanedeki bütün çalışanların işlerini profesyonelce ve medeni ilişikilerin / iletişimin gerektirdiği önemli inceliklerin bilincinde oldukları,
-İşlerini sevgi ile yaptıkları, şefkat ve merhamet duygularını karşı taraf aktarabildikleri  kanaati ile hastaneden ayrıldık. 
-Şimdi sıra bizde;  doktor tavsiyelerine uyarak geleceği adımlayacağız inşallah.
-Ameliyat öncesi kendimi nasıl hissediyorsam, şimdi de öyleyim. Diğer bir ifade ile bir rahatsızlık kendini belli ettiği için değil, yaşadığımız süreçte doktor tavsiyesi ile MR çektirmiş olmam ve arkasından doktor tavsiyelerini dinleyerek ameliyet olma kararını vermiştim.
-Operasyon geçirmenin doğal sonucları dışında  sorun yaşamadan tedavi olmanın şükrünü hayatıma yansıtmaya çalışıyorum.
-Önceden olduğu gibi; ruh ve beden sağlığımın aynı ve iyi olduğunu düşünüyorum.
Buna rağmen tedbir olması bakımından; ameliyattan itibaren üç ay, altı ay ve on iki ay sonrası birer MR daha çektirerek kontrole edileceğim. 
Ameliyatlı bölgede meydana gelebilecek muhtemel değişikliklerin takibi ve değerlendirilmesi yapılacak.
-Halime şükrediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder