Dört yüz kırk dört sayfadan oluşan kitabın kapağındaki resimle ilginç bir mesaj veriliyor. Kapak fotoğrafında; 27 Mayıs sonrası Beyazıt’taki mitingde bir onbaşı konuşurken görülüyor.
Kitabın önsözünde, Türkiye’de demokrasinin çok partili hayatın başından 1980’e kadar beş kez askeri müdahale ile karşı karşıya kaldığı vurgusu yapan yazar yakın tarihimize bakarak günümüzde gündem oluşturan gelişmeleri de anlamamızı sağlıyor. Doğan Akyaz yine kendi ifadesiyle
Ordu-siyaset/politika ilişkileri kapsamında
yapılan araştırmaların çoğunluğunun daha çok askeri müdahalelerin siyaset üzerine etkileri üzerinde durulmuşken; bu kitap ile denklemin müdahaleci tarafı, yani ordu üzerindeki etkilerine ışık tutulmaya çalışılmıştır. Diğer taraftan 60 ve 70’li yılların Türk siyasi hayatını şekillendiren çok partili hayat, yasal sendikalaşma hareketleri ve silahlı-silahsız mücadeleyi esas alan yasa dışı örgüt faaliyetleri özetleniyor. Anlayana dersle dolu bir kitap.
yapılan araştırmaların çoğunluğunun daha çok askeri müdahalelerin siyaset üzerine etkileri üzerinde durulmuşken; bu kitap ile denklemin müdahaleci tarafı, yani ordu üzerindeki etkilerine ışık tutulmaya çalışılmıştır. Diğer taraftan 60 ve 70’li yılların Türk siyasi hayatını şekillendiren çok partili hayat, yasal sendikalaşma hareketleri ve silahlı-silahsız mücadeleyi esas alan yasa dışı örgüt faaliyetleri özetleniyor. Anlayana dersle dolu bir kitap.
Askerliğin temeli olan disiplini yok sayarak, hukuk dışı yöntemlerle, çeşitli isimler altında meydana getirilmeye çalışılan oluşumlar; kişisel hırslar için hukuk dışı kılıf uydurma girişimleri olarak ortaya çıkmışlardır. Hem Silâhlı Kuvvetlerin hem de ülkemizin itibarını zedeleyen ve muz cumhuriyeti algısı oluşturan bu girişimler ülke gelişimi üzerinde yıkıcı etki yaratmıştır.
Kendilerine emanet olarak verilen silahları hukuk içinde kullanmak yerine millete doğrultanlar; her defasında aziz millet(Çarıklı Erkan-ı Harp)’in verdiği derslerle yalnız kalmışlardır.
Durumdan memnun olmayarak siyasi alanda hizmet vermek ve daha iyisini yapmak niyetinde olanların millete silah doğrultmaları değil, hukuk içinde kurulacak siyasi oluşumlarla ortaya çıkmaları beklenir. Bu konuda mesafe alındı mı? Tarih gösterecektir.
Doğan Akyaz’ın kitabında dikkat çeken ayrıntıları kısa alıntılarla aşağıda sıralamaya çalıştık:
-.. başarılmış ya da girişim düzeyinde kalmış her askeri müdahale siyasi alanı olduğu kadar ordunun kendi iç yapı ve sistemini de etkilemiştir.
-Türk subayının değerleri, siyasete bakışı ve ordunun devlet hayatındaki rolü Osmanlı Devleti’nde Batılılaşma hareketleriyle birlikte oluşmaya başlamıştır.
-… 27 Mayıs Askeri Müdahalesi; … … ordu içi iktidar mücadelesi .. … ordunun disiplin ve hiyerarşisinde meydana getirdiği bozulma.. …. … ..
-Max Weber, bürokrasinin değişim karşısında gösterdiği direnci vurgularken onun “bir kez onun tam kurulduktan sonra artık ortadan kaldırılması en zor yapılardan” birisi olduğunu söyler.. Bürokrasilerin bu özelliği şüphesiz onun bir parçası olan ordular için de geçerlidir. Toplumsal değişim sürecinde diğer kurumlar gibi ordular da yerleşmiş kurumsal özelliklerini kendinden sonraki döneme devrederler.
-Türk Ordusu’nun tarihsel mirasında üç temel unsurun önemli olduğu söylenebilir. Birincisi, ordunun toplum ve devletle özdeşleşmesidir. .. … İkincisi, Osmanlı Devleti’nin çöküş sürecindeki reform hareketlerinden itibaren yerleşmiş bulunan, ordunun ve subayların Batı tekniklerinin ve düşünce kalıplarının benimsenmesine dayalı modernleşmenin öncüleri olduğuna dair yaygın inançtır. Üçüncüsü de, Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren ordunun günlük politikanın dışında ama ülke güvenliğinin tehlikeye düşmesi halinde siyasete müdahale edebilecek şekilde geliştirdiği yeni roldür.
-…”başarı ahlakı”na dayalı eğitim sürecinden geçip değerlendirilen, hayatını yönetmelik hükümlerine göre ayarlayan kimse, subaylık hayatında, amirinin kişisel tercihlerinden sıyrılarak karar vermesini bekleyecektir. Belirli bir iş için aday aranıldığı zaman bu adaylar arasında gereken teknik bilgiye sahip olanların seçilmesini isteyecektir. Hizmet için hiyerarşik düzene bakılmadan “tepeden inme” yapılan işlemlere tepki gösterecektir.
-Bir kimsenin(subayın) “liyakat” yerine “müktesep sosyal statüye” göre ödüllendirilmesi bu kimseler arasında önemli çalkantılar yaratıyordu.
-Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde özellikle Balkanlar’da … … … Müstakil görev yapmak ve farklı kültürlerle temas kurmak, subaylarda hem içinde bulunduğu şartları …mukayese etmek suretiyle bir tepki geliştirme eğilimini artırdı, hem de onları hiyerarşi ve disiplin sisteminin dışına itti. Bunun anlamı dağlarda eşkıya peşinde koşan, görece modern tenkil bilgiye sahip genç subayların radikalleşmesi ve bunu bir yöntem olarak benimsemesidir. Nitekim bir süre sonra genç subaylar bu yöntemi bir yandan ordu içinde uygularken bir yandan da politikada gücü elde etmede kullanacaklardır.
-Böylece siyasal radikalizm, Balkan yenilgisinin sebeplerinden birisi olurken savaş sonunda da yeni bir tasfiyeye yol açmıştır.
-Enver paşa’nın Harbiye Nazırlığı döneminde 1913 yılında yapılan bu tasfiyeye ilişkin veriler farklıdır… … … Liman Von Sander, Enver Paşa’nın politik alanda kendisine rakip gördüğü subayları ordu içinden ayıkladığını vurgulayarak1100 subayın emekli edildiğini vurgulamaktadır.
-Bu tür tasfiyeler sonucu Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’na çok genç yaşta yüksek mevkilere tırmanan bir subay kadrosuyla girmişti. Bunun en tipik örneği şüphesiz, 33 yaşında Genel Kurmay Başkanlığı’na yükselen Enver Paşa’dır.
-… … ordunun modern bürokratik niteliğine kavuşması Tanzimat ile başlamış ve modern subay kimliğini oluşturan değerler de bu süreçte oluşmuştur. Subay adayının geldiği toplumsal kesit ve sahip olduğu geleneksel değer yargıları uzun süren bir eğitim ile terk edilmiş, yerine modern bürokrasinin değer yargıları aşılanmıştır. … …
-Cumhuriyet’in ilk yıllarında ordunun siyasetin dışına çekildiği görüşü, genel bir kabul olarak ileri sürülenin aksine, ordunun siyasal sistem içindeki işlevi bağlamında düşünüldüğünde geçerliliğini kaybetmektedir. İstiklal Harbinde oynadığı rol ve daha sonra Mustafa Kemal’in yanında yer alarak “Kemalist devrimin destekleyici silahlı gücü ve en güçlü dayanağı olması ordunun siyasetin içinde ve hatta en önemli belirleyicisi olduğuna işarettir.
-Cumhuriyet rejiminin yerleşmesi için ihtiyaç duyulan vatandaşın yetiştirilmesinde orduya bir okul işlevi yüklendi.
-Osmanlı ordusunun Prusya/Alman savaş stratejilerinden büyük ölçüde etkilenerek Birinci Dünya Savaşı’nda uygulamaya çalıştığı ve jeopolitik nedenlerden dolayı kara gücüne dayalı merkezden çevreye doğru yayılmacı strateji terk edildi. …
-Cumhuriyet’in Osmanlı İmparatorluğu’ndan devraldığı subaylar yaklaşık on yıl boyunca savaşmıştı. Özgüvenleri bir hayli yüksekti. … …. Aşırı özgüvenin beraberinde getireceği tehlike disiplinsizlikten meşru iktidara karşı koymaya kadar uzanabilirdi.
-İnönü yönetiminde, 1923-1938 döneminin, Atatürk’ün etrafında kümelenmiş ve etkinliklerini Atatürk’ten alan resmi/gayrı resmi eliti büyük ölçüde etkisizleştirmiştir.
-… … 1925 yılında komünistlik suçlamasıyla İstiklâl Mahkemesi’nde yargılananlar ….
-… …1929-30 yıllarında Türkiye Komünist Partisi’nin ordu içindeki propaganda çalışmaları …
-İkinci Dünya Savaşı … Sovyetlerin Boğazlar üzerindeki istekleri … .. İngiliz yardımlarının kesilmesi … “Truman Doktrini” … askeri yardım anlaşması-12 temmuz 1947 … TSK’de eğitimin Amerikanlaşması .. silah alımında Amerika’nın tek kaynak olması ve ülkenin alt yapısının-yolların, köprülerin, tünellerin, limanların-ABD stratejisi doğrultusunda inşasıyla, ABD’nin askeri ve ekonomik menfaatlerini korumaya yönelik bir yapılanma olmuştu.
-Türk Ordusu üzerindeki Amerikan etkisi 1952 yılına gelindiğinde Türkiye’nin NATO’ya girişi ile daha da hızlanacaktır.
-.. NATO’ya girdikten sonra ABD ile çok yaygın bir ikili anlaşmalar ağı kurulmuştur. … … Türkiye’de Amerikan stratejik hava ve füze üsleri istasyonlar halinde çeşitli yerlere dağılmış, izleme ve dinleme tesisleri kurulmuştur.
-Askeri yardımların uygulanış biçimleri zaman zaman Türk subayının onurunu zedeleyici şekilde gerçekleşmektir. .. .. yabancılara denetim hakkı tanıyor, emi,r ve komuta zincirinde rütbe ve kıdem gözetmeden onlara bir üstünlük tanıyordu. Bu da hoşnutsuzluklara ekleniyor (DP iktidarının subaylarda yarattığı) ve silahlı kuvvetlerde yeniden politikaya karışma, siyasi iktidarı yıkma fikrini güçlendiriyordu.
-.. .. 1948’de Amerikan Askeri Yardımı’nın tesisiyle, Türk Ordusu, generallerinin, onlardan çok daha yüksek ücret ve imtiyaza sahip Amerikalı çavuşlar tarafından eğitime tabi tutulması gibi acayip bir durum karşısında kalınmıştır.
-… Amerikan doktrinine göre yetiştirilen kurmaylar, NATO içinde yurtdışı kursları, ortak tatbikatlar, dış görevler vs. ile müttefik ordulardaki subaylarla ilişki kuruyorlardı. Bu ülke ordularında orta rütbedeki subaylara, Prusya tarzı hiyerarşik otorite geleneğinin devam ettiği Türkiye’de izin verilenden daha fazla bireysel inisiyatif alanı tanındığına şahit olmuşlardı. Yaşlı generallerin yetersizlikleri ve üstelik bunu örtemeye yönelik şüphecilikleri, artık beklentileri yüksek olan kurmay subayları bir bütün olarak ordu sistemini sorgulamaya itiyordu. Böylece 1947lerde başlayan ve NATO ittifakı içinde giderek hızlanan, Amerikan usul ve prensiplerine göre yeniden yapılanma, orduyu teknolojik çizgiler boyunca ve kuşaklara göre bölmüştü. Bu çelişkili durum 1960’lara gelindiğinde genç subaylarda sistemin yüklediği profesyonel endişelerle birleşecek, arkasından da müdahaleci dürtüleri harekete geçirecektir.
-… Yüksek Kumanda üyeleri, askeri liyakat esasına göre değil dahil oldukları hizbin kudretine göre bu yerlere geldiklerinden, kendi durumlarını tehlikeye sokacak her türlü reformu reddediyorlardı.
-Modern bürokratik askeri yapıda, kişisel arkadaşlıklar ve aile bağları ya da devre ve sınıf arkadaşlıkları gibi ölçütler veya gelmiş olduğu sosyal sınıf ve yerel kimlikler gibi doğuştan sahip olunan özellikler önemli değildir. Ancak özellikle askeri müdahaleler döneminde ve politize olmuş ordularda, bu gibi partikülaristik kriterlerin önem kazanması, hiyerarşik sistemin bozulması ve disiplin zafiyetinin ortaya çıkması sıkça karşılaşılan bir durumdur. Bozulan sistemin yeniden kurulması ise bir hayli sancılı bir süreçte gerçekleşmekte ve genellikle zafiyet yaratan unsurların sistemin dışına atılıp tasfiye edilmeleriyle mümkün olmaktadır.
Sorular:
Akrabalık ve diğer yakın ilişkiler günümüzde de önemini koruyor mu? Liyakatin yerini alabilen başka değerler ön planda rol oynuyor mu? Faruk Gürler, Necdet Ürüğ, Necdet Öztorun, Cahit Sarsılmaz arasındaki olduğu gibi akrabalık ilişkileri günümüzdeki rol dağılımını etkiliyor mu? Hanımefendiler arasındaki bağların sıkılığı; terfi ve görevlendirmelerde etkin mi?
*Kitabın sonraki bölümlerine ilişkin alıntı ve değerlendirmeler sonraki bölümlerde sunulmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder