Dediğin ne var ise ... yerine yazdığın şeye bagımlısındır. Emin ol dünyada
o olmadan da hayatı devam eden birileri var.
Birşeylerin eksikliğinde ölecek gibi hissediyor olmak bilinçaltının kendini
koruma çabasıdır.
Hayatında birisi olmadan yaşamaya devam edemeyecegin korkusu: yetişkin bir
insanın korkusu değildir. Bebeğin korkusudur.
Bebek annesi olmadan, bakım vereni olmadan hayatına devam etmesi imkansıza
yakındır. Bebeğin bağımlılığı gerçektir. Hayatında hep o korkuyu taşımak, terk
edileceğinden titremek, içinin yangın yerine dönmesi taa o zamanlardan gelir.
Yani annenin seni terk edeceğinden, gideceğinden gergin şekilde iyi çocuk
olmaya mecbur kalmaktandir bu ilişkiye olan bağımlılık.
Yetişkin ve olgun bir psikolojik yapılanmaya
sahip insanlar esnektir. Beşerdir. Hayatına uyum sağlamaya, devam etmeye lazım
olan donanıma sahiptir. '...' yerine yazilan ne varsa, onsuz yaşamanın da
anlamlı olduğuna tefekkür etmiştir. Bu anlamda kişinin kendi kaynaklarını ve
becerilerini kesfetmesi en çok da geliştirmesi zincirleri kiracaktir.
Mecbur kaldığı, yok sayıldığı, yok ettiği... İlişki şekillerinden, saygınin ve
sınırin temel alındığı ilişkiler kurmaya başlanacaktır. Bu saygının ve sevginin kendisine verilmesini beklemek yerine kendisinin bunu elde ettiği, kendisi elde ettiği için de güçlü hissettiği bir kimlik oluşturmuş olacaktır.Unutma!! Birseylerin sana verileceğini beklemek ve beklediğin şey olmadan
öleceğini sanıp büyük hayal kırıklığı yaşamak bebeğin ve çocuğun duygusudur.
#psikoloji #psychotherapist #psicoterapia #psicologia #psicologiaclinica #psychiatry #psychanalyse #psychology #psychotherapy #psikoterapi #psikoterapist #canadapsikolog #canada #usa #usapsikolog #amerikapsikolog #onlinepsikolog #onlinepsikoterapi #cift #ailedanışmanlığı #ailedanışmanı
https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=10217742514945897&id=1571586390
öykü; “Sonrası
için nelerle karşılaşacağınızı, nasıl devam edeceğinizi düşünüyorsunuz?(2 Kasım 2020) ”, sorusuna cevap verirken;
*Diyanet İşleri Başkanlığı’nın iki ciltlik
“İlmihal” isimli eserindeki, konuya ilişkin bölümde, karı-koca arasındaki bu
sürecin öncesi ve sonrasında dikkat edilecek hususları ve sürecin safhalarına
ilişkin bilgileri de okuduğumu ifade etmek istiyorum.
*Yaşadığımız bu süreçte “kul hakkı” ve “ahde
vefa” kavramlarının özellik arz etiğini de düşünüyorum
*Özellikle tek taraflı anlatılanlara karşı değerlendirme yapmanın eksik kalacağını da düşündüğümden iki tarafı da dinlemek isteminize katılıyor ve saygı duyuyorum.
-Kişisel
değerlendirmelerimi ifade ederken genel prensiplerle başlamak isterim:
-İnsan
davranışlarını anlatırken “toptancı” zihniyetten uzak durulması gerektiğini,
-Diğer bir
ifadeyle hiç kimseye, bütünüyle kötü ya da iyi diyemeyeceğimizi düşünüyorum.
-Elbette “bardağın
yarısı dolu” ise, kalan bölümünün de boş
olması doğaldır.
-Zaten
güzelliklerimiz ve hatalarımız, eksikliklerimizle birlikte insanız… “hangimiz mükemmeliz ki…
-Yeter ki
hatalar tekrarlanarak alışkanlıklar haline gelmesin ya da bilinçli olarak
kullanılmaya devam edilmesin…
-Zor
kararlar, adı üstüne iyice düşünmeyi gerektiriyor….. çok boyutlu:
*Bir taraftan uzun yılların birlikte
yaşanılan güzellikleri, kul hakkı, ahde vefa duygusu,
*Diğer yandan maruz kalınan ve insanı kötü
hissettiren, acıtan, yaralayan ve en önemlisi ısrarla tekrarlanan söz ve
davranışlar…
*Her ne kadar kötü söz sahibine ait” olsa da,
muhatabın başkalarının yanında bile ifade edilen aşağılayıcı (paranoyak,
psikopat, abartıyorsun, şeytan sana vesvese veriyor, ahmak, insanı
aşağılayan bakışlarla söylenen “senin
bacakların kısa vücudunun üstü uzun” alaycı vb.) sözleri …
*Her ne kadar özür dileme ile sonuçlansa da
tekrar tekrar maruz kalınan iftira (oy verme baskısı, başka kadınlara “sevgilim diyorsun…” ) karşısında etkilenmeyen kaç kişi
tanıyoruz…..
-“Sen yabancı dil öğrenemezsin, sen sınavları geçemezsin, … her konuda bardağın yarısı boş anlayışı ….. .. bu ve benzeri davranışların yıpratıcılığı,
-Burada dikkati çeken ayrıntı şu; başkalarına gösterilen özen, incelik ve duyarlılığın en yakınındaki hayat arkadaşından esirgenmesi! Bu durum kabullenilmeli mi?
-Örnek verilecek olursa; ev temizliğine gelen çalışana; övgü ve minnet sözleriyle mukabele edilen teşekküre karşılık, benzer işler karşısında maruz kalınan kusur bulucu “önemsizlik” algısı yaratıcı tutum…
-Ya da sevgi ifadesi olarak anlaşılması beklenen “çiçek” hediyesi karşısında bile; çiçek yaprakları üzerinde leke aranması ve “kazıklanmışsın” sözleriyle ortaya çıkarılan hayal kırıklıkları… .. bir daha nasıl çiçek alabilirim?
-Ortak
hayatımızın ilk günlerinden itibaren başıma kakılan; “benim altınlarım, benim
param” sözlerine son dönemde eklenen “benim odam senin odan… vb. gibi ben-sen anlayışının sürekliliği…
-Bir türlü “biz” olamamanın üzüntüsü…
-Sürecin sonrasında yaşanabilecek “yalnızlık” kavramı elbette önemli…. Bu durumu kitaplarda bolca okumaktayım….. muhtemel zorlukları göğüslemem gerekeceğini biliyorum ve hazırım bile diyemiyorum… .. her şeye rağmen tercih yapmak durumundayım…. Özellikle 2013 yılından itibaren geçen yedi yılın neredeyse tamamı fiziksek temas olmadan ve son bir yıla yakın bir süre ise ayrı mekanlarda geçti….. diğer bir ifade ile maddi manevi bağın şeklen bile kalmadığı; muhabbet, sevgi ve olumlu duyguların kalmadığı ruhsuz bir hayatın ortaya çıkarabileceği bedensel ve psikolojik yıpratıcı sorunlardan da kaçınmak durumunda kaldığımızı düşünüyorum…
-Saygı
gördüğüm kadar saygı gösterebilirim, değer gördüğüm kadar değer verebilirim… ama
alay, hakaret ve aşağılayıcı tutuma da sonsuza kadar katlanmak zorunda değilim…
-Kimseye “beni sev” ya da ”beni say” anlamında sözlü veya bu algıyı yaratabilecek bir tutum içinde olamam… “”zorla güzellik olmayacağını” biliyorum… bunun beraberinde kötü muamele gördüğümde ortamı terk etme yöntemini tercih etmek durumunda bırakıldığımı düşünüyorum…
-Çok bilinen
bir genelleme var; tabiat boşluk kaldırmaz.
-Su akar
yolunu bulur….
-Bu anlayış her iki taraf içinde geçerli… elbette ki boşluklar bir şekilde dolacaktır….
-Yemek, temizlik elbette insanoğlunun doğal ihtiyaçları, ama bunların ötesindeki daha önemli olan ihtiyaçlarla mukayese edilemez…
-Anlaşılmayı kolaylaştırma amacıyla şöyle bir örnek vermek isterim; sevgi, dokunma, güzel sözler, zarafet, nezaket, değer görmek, özen duygularının yanında “traktör lastiği” kadar önemi olmayan kavramların ne önemi olabilir
-“yemek”, “temizlik”, “saçını süpürge etmek”; sevgi ve muhabbetin önünde yer alabilir mi?
-yemeği kendim de yapabilirim, içinde sevgi olmayan yemeğin ne faydası olabilir ki?…. istemiyorum, aramadım da zaten….
-Her şeyden önce
duygular gelir, sevgi yoksa diğerleri sıfırla çarpılır…..
-Elbette karşılıklı sevgi, karşılıklı güzel söz önemli … bu anlamdaki eksiklik tek taraftan kaynaklanıyor diyebilir miyiz?
-İncelik (temizlik, getir-götür…) karşısında alaya alınmak, hakarete uğramak ve bu durum dile getirildiğinde “sen benim gibi karıyı nereden bulacaktın” karşılığı ... kabul edilebilir mi?
-Ne demek isteniyor? “Sen benim dengim bile değilsin” algısı ortaya çıkıyor…. Bu “alınganlık” mı?
-Kimse bulunmaz Hint kumaşı değil, kimse mükemmel değil, kimse çantada keklik değil…..
-Ağızdan çıkan kötü sözler; elbette ki sahibine aittir… diğer taraftan “dil yarası” izler bırakıyor…
-Sorulduğu-istendiği için dile getiriyorum… .. bu duruma “eskiye takılma” … “Sen beni şikâyet ettin. Ben de seni şikâyet edeceğim” … .. denebilir mi?
-Bütün bunlara rağmen; maruz kaldığımı aşağılayıcı kötü sözlere aynı ile karşılık vermediğimi, provakasyona / oyuna gelmemeye özen gösterdiğimi ve yanlış bir karar alarak kul hakkına girmekten korktuğumu ifade etmeliyim…..
-Bu yüzden ilk yıllarımızda başladığını düşündüğüm özen eksikliği, karı-koca kavramı ile birlikte düşünülen ve diğer birçok özelliğin yanında,,. .. olmazsa olmaz olarak görülen, ihtiyaçlardan yoksun kalmak (hatta “...teke” aşağılamasına kadar varan yıpratıcı tutum) şeklinde ortaya çıkan ve uzun yıllar yalan-yanlış dini referanslarla arka plana atılan sorunların, ilerleyen süreçte profesyonel danışmanlık alınması ihtiyacıyla dile getirilmesi ve arkasından ilk olarak 2013 yılında konusunda uzman profesyonellere başvuran taraf olunması; konuya ilişkin pozitif yaklaşımımın göstergesi olduğunu düşünüyorum.
-Bu yüzden 2013-19 yılları arasında küçümsenemeyecek miktarda zaman, enerji ve maddi kaynak ayırarak çözüm bulmaya / okumaya ve anlamaya çalıştım….
-Psikolog
Sepil Özşen’in düşüncelerini de dikkate almak gerekiyor….:”Yetişkin ve olgun bir psikolojik yapılanmaya sahip insanlar esnektir.
Beşerdir. Hayatına uyum sağlamaya, devam etmeye lazım olan donanıma sahiptir.
'...' yerine yazılan ne varsa, onsuz yaşamanın da anlamlı olduğuna tefekkür
etmiştir. Bu anlamda kişinin kendi kaynaklarını ve becerilerini keşfetmesi en çok
da geliştirmesi zincirleri kıracaktır.
Mecbur kaldığı, yok sayıldığı, yok ettiği... İlişki şekillerinden, saygının ve sınırın temel alındığı ilişkiler kurmaya başlanacaktır. Bu saygının ve sevginin kendisine verilmesini beklemek yerine kendisinin bunu elde ettiği, kendisi elde ettiği için de güçlü hissettiği bir kimlik oluşturmuş olacaktır”
-Gelinen durumu anlaşılır şekilde açıklamaya yeterli olduğunu düşündüğüm ve doğum günü ile ilgili iki “mail”i de paylaşmak işterim (EK sayfa)
-Sonuçta sihirli değnek olmadığını anlayarak kendimi değiştirmeye, sadece mutlu olabileceğimi düşündüğüm konulara zaman ayırmaya, mutsuzluk verebilecek konulardan uzak durmaya, “Müslüman aynı yerden iki defa ısırılmaz” anlayışı ile, daha önce maruz kaldığım olumsuz gelişmeler karşısında aradaki mesafeyi daha da açarak savuşturma gayreti göstermeye başladım….. ..
-Diğer
taraftan çok uzun bir yaşanmışlıklardan çıkarılan dersler var hayatımızda... ..
-Gözden çıkarılmışlık
hissediyorum….
-Kurallar ve disiplinin hakim olduğu otuz beş yıllık meslek hayatımda bile zorlayıcılık yerine önce ikna ediciliği ve karşılıklı sevgi saygıyı ön planda tutmaya çalıştığımı düşünüyorum… zorla güzellik olmayacağını biliyorum...
-En çok kullandığım sözlerden birisi de; “teklif var ısrar yok” olmuştur… halen konuşmakta olduğumuz konu ise; “çok özel” olduğundan uzun süreli konuşmalar ve profesyonel destek alınmasını gerektirdi, yoksa her ne pahasına olursa olsun ısrarla sürdürmek anlayışı değildi yaşadıklarımız…
-Uzun süreli profesyonel destek almamız da bu sözler, doğruluyor…
-Ve hayatın mevcut hali ile sürdürülmesinin taraflara mutsuzluk verdiğini görüyorum… ısrar etmek mi devam etmek mi tercihini zorunluluktan gündeme getiriyorum.
-Süreç içinde aradaki duygusal bağın giderek zayıflaması, tensel temasın yok olması, zaten düşük seviyeli olan ilişkinin tamamen irtifa kaybetmesi giderek daha yıpratıcı bir hal almakta…
-Elbette Allah’tan ümit kesilmez….. rol dağılımının; inançlarımız ve insan (kadının kadın, erkeğin erkek kimliğine) fıtratına uygun olduğu, hayatın akışı içinde önceliğin(1*) karı kocaya verildiği bir hayat tarzını öngören mutabakat beklentilerimi muhafaza ettiğimi de ifade etmek istiyorum…
-Hayatın akışı içinde sözlü olarak defalarca gündeme gelen ve 2013’den itibaren aldığımız profesyonel uzman desteğinden sonra; “söz değil davranışların ikna ediciliğini” halâ daha bekliyorum…
-Diğer
taraftan da ümit var mı?
-Yoksa kaçınılmaz sonuçtan korkumuza mı direnç gösteriyoruz da, gereksiz yere mi yıpranmaya devam ediyoruz sorularını sormaya başladım….
-Yaşadıklarımızın;
*sadece iki kişi arasında değil,
*çevremizdeki yakınlarımızla ilgili boyutunun
da olduğunu biliyorum.
*“Kul hakkı” endişelerimden kaynaklanan sorularıma da cevap bulma ihtiyacı hissettiğimi vurgulamak istiyorum….
-İşte bu
yüzden 2013-2019 arasındaki 122 kez profesyonel danışmanlık almamızın ardından
pes etmek ve işi akışına bırakmak ya da ortak yaşamımızın renksizliği, yoruculuğu
ve yıpratıcılığına karşı harekete geçerek tekrar profesyonel destek almaya
karar verdim… ve bu yüzden (123. kez) tekrar size geldim…..
-Aslında karar verirken sizden onay almak ihtiyacı duyduğumu itiraf etmeliyim…..
-Gelecekle ilgili sorunuza ise net cevaplar
vermek elbette ki mümkün değil. Buna rağmen:
*Elbette maddi hayatımız / ihtiyaçlarımız
devam ediyor, diğer taraftan kendimizi strese sokmadan, yani Rabbimizin
varlığının bilinci ile O’nun verdiği nimetlerin kıymetini bilerek, rahmetinin;
gazabından çok çok büyük olduğunun fakında olarak, ama aynı zamanda sürekli
olarak niyet ve yaptıklarımızı gören Yaratıcı’mızın farkında olarak, başka bir
ifade ile korku ve ümit arasındaki bir noktada denge sağlayabilme becerisini
gösterebilmeliyiz......
*Bu sözler felsefe kokuyor olabilir… Son
zamanlarda sürekli zihnimi meşgul eden bir ruh hali ile hayatımı sorguluyor ve
muhasebe yapıyorum.... Dualarımda da aynı ruh hali var.... doğru işler yapmak
ve Rabbimin rızasına uygun karalar almak için yalvarıyorum..... Bütün bu süreç içinde zihnim meşgul ama huzur
içinde olduğumu da hissediyorum…. “Sabır göstermediğim iddia edilebilir mi?”,
soruyorum… Acele etmeden, mutedil /
ılımlı bir yaklaşımla hareket etmeye ve
çevremdeki insanlardan gelebilecek muhtemel (olumlu-olumsuz) tepkileri sakin ve
olgunluk içinde karşılamak için psikolojimi hazırlamaya çalışıyorum ....
*Diğer taraftan;i htiyaç duyulduğunda
kullanılan ve ihtiyaç bittiğinde bir kenarda unutulan, değer verilmeyen “toz
bezi” muamelesini savuşturmanın huzurunu bulabileceğimi,
-İnsana
değer veren saygı gösteren aile yakınlarıma ve arkadaşlarıma daha fazla zaman
ayırabileceğimi,
*Özellikle torunlarımla daha fazla zaman
geçirebileceğimi,
*Atölye (STK dahil) çalışmalarında veya benzeri etkinlikleri olan
kurumsal yapılarda yer alabileceğimi,
*Kimseye yük olmamak adına; barınma başta
olmak üzere benzeri ihtiyaçlarımı rehabilitasyon merkezi vb. bir kurum
üzerinden karşılama imkanlarını kullanabileceğimi,
*Sağlığım ve maddi gücümün yeterliliği oranında Umre dâhil yurt içi-yurt dışı gezilere daha fazla katılabileceğimi düşünüyorum,
-Siz ipleri koparmaya göz yummak yerine, danışmanlık sürecini tekrar başlatmak ricasında bulundunuz ve şahsınıza, tecrübeleriniz ve bilimsel bilgi birikiminize duyduğum saygı gereği teklifiniz kabul ettim. Nasıl olacak sorunuza cevaplar vermeye çalıştım…
-Beni tekrar
size getiren endişelerim halen devam etmekle birlikte; “Görelim Mevla’m neyler,
neylerse güzel eyler” inancımı bir kez daha ifade etmek istiyorum….
1*başkaları için ... hijyen / diz, giyim, parfüm..
[9.12.2018 19:24:45] Aa ... ...Kocacım, biraz önce ... ... aklıma geldi. Geçmiş doğum günün kutlu olsun.Her ne kadar seni inandıramadıysam da seni çok sevdim ve seviyorum.Sen benim tek aşkımsın.Iyi ki sen benim eşim olmuşsun,iyi ki Rabbim seni bana nasip etmiş. Rabbime binlerce şükür. Çok meşakkatli bir mesleğin olmasına rağmen ,bazen çok zorlanmama rağmen geriye dönüp baktığımda iyi ki hayatıma girmişsin diye düşünüyorum. Seni çok seviyorum,bana yaşattığın bütün güzel şeyler için çok teşekkürler, Rabbim seni başımızdan eksik etmesin,sağlıkla, mutlulukla,birlikte yaşlanmayı nasip etsin inşaallah.
[9.12.2018 21:12:26] ...: Karıcım, geçmiş doğum günümün hatırlanmasından mütehassıs
oldum. Doğum günü konusunda çok duyarlı olmadığımdan sekiz sabahı ... arayınca doğum günü olduğunun farkına vardım. Sağ olsun.
Ara(ya)mayanlar
için de gönül koymam. Onlar da sağ olsunlar.
Evet beni
sevdiğini söylüyorsun, inanmak durumundayım.
Diğer
taraftan ağızdan çıkanlarla davranışlar arasında uyum olması gerektiğine
inanıyorum. Bu noktada da farklı düşündüğümüz için karı-koca ilişkilerinin
gerektirdiği yaşam biçimi, karşılıklı sevgi/saygı, davranışlar vb. konularında
eksiklikler ve hatta terslikler olduğu düşüncelerim giderek daha yoğun bir hale
geldi. Bu durumu kabullenip ...miş gibi yaşamak yerine konuşarak ortak bir
anlayış geliştirebileceğimiz şeklindeki umutlarım / beklentilerim konusunda
çareler aramaya başladım. “İnsanlar konuşarak anlaşır” özdeyişinde vurgulandığı
üzere karşılıklı konuşmanın yeteceğini ümit etmiştim, yanılmışım. Konuşmak ters
tepti ve “geçmişe takılmak, takıntıları olmak, cehennem zebanileri ile
korkutmak, şeytanın vesvese vermesi .... gibi “
hitaplara maruz kaldım. Bunun
ötesindeki detayları tekrar gündeme getirmenin ise faydası olmayacağını
anlamış bulunuyorum.
İnsanların
karı-koca olması, aile kurması ve aralarında kuvvetli bağların giderek kuvvetlenmesi,
karşılıklı derin bir muhabbet hissetmeleri, bunların dinimize uygun birer sevap olduğu, Rabbimizin emirlerinin de aynı
doğrultuda olduğunu biliyorum / inanıyorum.
İnsanların
nefisleri var: Hiç kimse mükemmel değil.
Elbette ki
karı-koca arasında da mükemmellik aranmaması gerekir. Sorunların çıkmasının
normal olmasına inandığım kadar bu sorunların ....mış gibi davranarak görmezden
gelinmesi yerine, aradaki bağları giderek kuvvetlendirecek tedbirler aramanın da bir gereklilik olduğuna
inanıyorum.
Konuşmak
çözmedi ise ne yapabilirdi.... bu yüzden 2013 ve 2018 yılları arasında büyük
bir ümitle, uzman desteği alınmasının uygun olacağını düşünmüştüm. Uzun
sayılacak bir süre içinde zaman başta olmak üzere maddi / manevi emek verdik,
sabırla ümitlerimi muhafaza etme gayreti gösterdim.
Mümkün
olduğunca ilaç alınmasına karşı bir hayat tarzını benimsediğim halde; Dr.
Ahsen’in tavsiyesine uyarak uzun bir süredir depresyon ilacı kullanmaya devam
ediyorum.
Bunca emek
verilmesi sonrasında uzman desteği kesintiye uğradı. Yapacak başka ne
kaldı....... çıkar yol bulamadım.
Örnek almak
durumunda kaldığımız Peygamberlerin bile sıradan insanlarınkinden çok daha
fazla zorluklarla karşılaştığını, ama olaylara “sabır” gösterdiklerini
biliyorum.
Ben de sabır
göstermeye karar verdim. Rabbim sabredenlerden eylesin .....
Kimseyi değiştirmek
gibi bir hedefim yok.
Karı-koca,
kadın-erkek ve evlilik konularında çok kitap okudum. Anlamaya çalıştım. Hala
daha okumaya devam ediyorum. “Kadın”, “karı”, “koca”, “erkek” kavramlarını hem
dini kaynaklarda, hem de bilimsel kaynaklarda açık açık tarif ediyorlar. Diğer
bir deyişle arayışım, çözüm ümidim devam ediyor.
Şikayet
etmiyorum. “Vardır bunların da bir hikmeti” diyorum. Her şey Allah’tan.
Bunun
yanında yorulduğumu da itiraf etmeliyim.
Her
namazımda karşılıklı muhabbetimizin artması için dua ediyorum.
Rabbim bizlere hidayet nasip etsin.
·
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder