Haziran
2014 başında bir hafta kaldığımız Londra’da en çok etkilendiğimiz yerlerden
birisi de British Museum’du.
Mimari
yapısı ilgi çekiciydi.
Kalabalık
ziyaretçilerinin rahatlıkla dolaşabileceği genişlikte ki salonlar gezmeyi
kolaylaştıracak
koridorlarla birbirine bağlanmıştı.
-Medeniyet
tarihine ışık tutacak kadar çok miktarda ve dünyanın her köşesinden getirilmiş
tarihi malzemelerin sunumunda, İngiltere’nin “üzerinde güneş batmayan
imparatorluk” olduğu vurgusu yapmak ister gibi sunulmuştu.
-Dünyanın
her köşesinden büyük emekler verilerek getirilen tarihi eserleri bir arada
görmenin cazibesi yanında, ait oldukları yerlerdeki farklı medeniyetleri
anlamaya çalışıyorsunuz.
-Bu
kadar çok malzemenin İngiltere’ye getirilmesini; duygularınıza kapılarak
kızgınlıkla incelemek ne kadar doğru? Kendinize sormadan edemiyorsunuz.
-Bir
taraftan tarihe önem veren, tarihi eserleri korumak için olağanüstü çaba gösteren
bu anlayış olmasaydı, aynı eserlerin halâ yerlerinde muhafaza ediliyor olacaklarından
da emin olamıyorsunuz.
-Bir
taraftan tarihi çalmışlar diyemiyorsunuz, diğer taraftan Anadolu’dan getirilmiş
devasa büyüklükteki tapınak, anıt mezarlar ve diğer antik eserleri görünce
hüzünleniyorsunuz,
-Günümüzde
sergilendikleri yerlerde bütün insanlığa hizmet vermeye devam ediyorlar.
-Ülkemizdeki
tarhi mekanların durumunu biliyoruz.
-Bir
çok köyümüzde evlerin temellerinde ya da bahçe duvarlarında taş olarak
kullanılmaya devam edilen eski eserler, tahrip edilmiş tarih ....
-Arşiv
belgelerinini atık kağıt olarak Bulgaristan’a satan anlayış ....
-Son
dönemde Afganistan’da, Suriye’de, Irak’ta ve kargaşanın devem ettiği diğer yerlerde
tarihi eserlerin başına geleneler.....
-Sonuç
olarak, fırsat olduğunda tekrar görmek, ama bu sefer daha fazla zaman ayırmak
gerektiren bir mekân olduğu kararını vererek ayrılıyorsunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder