Nazan Bekiroğlu romanı 533 sayfa. Okumaya başladığınızda konuyu anlamakta zorlanabilirsiniz. Sayfalar ilerlediğinde; 1912’lerde başlayan olaylarla, aşina olduğumuz geçmişimizi yaşamaya başlıyoruz. Okudukça hüzün dolu sahneler gözlerimizin önünde canlanıyor. Gönüllerde yeri olan Üsküdar’ın manevi sahibi Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri’nden, Trabzon Valisi Şehzade Selim’in annesi Gülbahar Sultan’a uzanan hikâyeler, “Vakfıkebir” adının nereden geldiği, Trabzon’daki Gülbahar Türbesinin kapısının üzerindeki kitabede ismi bulunan “Tebrizli Acem Ali”nin isimlerine aşina oluyoruz.
1914’de Birinci Cihan Harbinin başlamasıyla duyurulan seferberlik ilânının Anadolu’nun diğer köşelerinde uyandırdığı ruh halini, evlatlarını cepheye
gönderen annelerin endişelerini hissediyoruz. Savaşın sadece cephelerde yaşanmadığını, Rumeli’den İstanbul’a göçen Evlad-ı Fatihan kadar Anadolu’nun derinliklerinde de yaşanan göçleri, muhacir olmanın zorluklarını, tehcir edilenleri, insani değerlerin nasıl yerle bir olduğunu içimiz acıyarak hatırlıyoruz. Balkanlar’da bozguna uğrayan Ordu manzarası gözlerimizi yaşartıyor. Savaşarak ölenler kadar hastalıklar, açlık ve